-1

Bilmukabele...

Hiç Kimseyle Tartışmaz 4 yıl önce 0
-2

Evet... Devam ediyoruz... Atomaltı parçacıkların kütle kazanmasını sağlayan higgs adı verilen bir alanın olduğu düşünülmektedir. Bu alan, çok sayıda higgs bozonunun bir araya gelmesiyle oluşmaktadır. Ve atomaltı parçacıklar arasındaki kütle farklılıklarının sebebi, bu alan ile farklı düzeylerde etkileşim içinde olmalarıdır. Örneğin bir parçacık diğerine göre daha ağırsa, bunun nedeni; higgs alanı ile daha fazla etkileşim halinde olmasıdır. Yani aslında tüm parçacıklar kütlesizdir. Higgs parçacığı onları "kütleliymiş gibi" gösterir. Higgs parçacığı, hernekadar Cern'de gözlemlendiği/test edildiği iddia edilsede, hâlâ varsayım düzeyindedir. Tez: Parçacıklara kütle kazandırdığı düşünülen ve higgs olarak adlandırılan bir bozon ve bu bozonların biraraya gelmesiyle oluşan bir alan yoktur. Soru: Higgs bozonu ve alanı varsayımı neden üretildi? Tüm atomaltı parçacıkların hemen hemen aynı ölçülerde olduğu düşünülmektedir. Ve fakat aynı ölçülerde olmasına karşılık, örneğin bir parçacık bir diğer parçacığın 100bin katı kadar daha ağır iken, başka bir parçacık ise kütlesizdir. İşte aynı ölçülerde olan parçacıklar arasındaki kütle farklılıklarına bir açıklama getirmek için higgs alanı tezi üretilmiştir. Eğer iddia ettiğim üzere higgs bozonu ve alanı yok ise o halde parçacıklar arasındaki kütle farklılığının sebebi nedir? Bu sorunun cevabı aynı zamanda ileri sürdüğüm tezinde gerekçesidir. Daha önce ifade ettiğim üzere madde, atom ve onu oluşturan tüm parçacıklar sicimlerden oluşmaktadır. Ve sicimler birer enerjidirler/enerji dalgasıdırlar. Ve enerji için bir mekân boyutu gerekmemektedir. Parçacıkların hemen hemen aynı ölçülerde olmasına karşılık farklı kütlelere sahip olmalarının nedeni farklı sayıda sicimlerden meydana geliyor olmalarıdır. İleri sürdüğüm bu tez aynı zamanda karadelikleri de anlamamıza yardımcı olacaktır. Karadelikler tek bir "noktadaki" sicimlerden meydana gelmektedir. Bu sicimler "taşıdıkları bilgiler ile beraber" karadeliklerde varlıklarını sürdürmektedirler. Devam edeceğiz...

gokhan deveci 4 yıl önce 0
-1

Evet... Şu ana kadar ileri sürdüğüm tezlerin bir kısmını M kuramcılarının tezleri ile birlikte değerlendirip yeni tezlerimi ileri süreceğim. M kuramcıları, zaman/zaman boyutu ile ilgili olarak, Einstein'ın tezlerinin ötesinde bir anlayış geliştirebilmiş ve perspektif getirebilmiş değiller. Yani zamanı/zaman boyutunu anlayamadıkları için haliyle zamanın/zaman boyutunun("uzay-zaman dokusunun") sicimlerle olan ilişkisinin/bağlantısının farkında değiller. M kuramcıları, atomu oluşturan tüm parçacıkların sicimlerden oluştuğunu ve bu parçacıkların herbirinin sicimlerin farklı frekanslardaki titreşimlerine karşılık geldiğini düşünmektedirler. Evet, atomu oluşturan tüm parçacıklar sicimlerden meydana geliyorlar. Ama farklı frekansta titreşen sicimlerden değil, aynı frekansta titreşen sicimlerden meydana geliyorlar. Peki sicimler farklı frekanslarda değilde iddia ettiğim üzere aynı frekansta titreşiyor iseler o halde tüm bu çeşitlilik nasıl olabiliyor? Cevap: BİLGİ. Her sicim farklı bilgiler taşıyor. Ve sicimler arasında bilgiler değişiyor ve bu bilgi transferi sırasında parçacık, atom, madde ve "görünen evren" meydana geliyor. Daha önce parantez içinde demiştim ki, çift yarık deneyinde parçacıkların gözlemlenmedikleri takdirde dalga formunda oldukları tespit edilmiştir. İşte bu dalga formu sicimlere karşılık gelmektedir. Çift yarık deneyi göstermektedir ki, elektronlar gözlemlenmedikleri takdirde dalgasal bir forma sahiptirler. Peki gözlemlemek ne demek? Deneyde elektronun foton ile etkileşime girmek zorunda kalmasıdır. Yani elektrona bir foton gönderirseniz yani elektronu bir foton ile etkileşime girmek zorunda bırakırsınız, elektron bir parçacık gibi davranmakta, foton göndermez iseniz dalga gibi davranmaktadır. Peki etkileşim ne demek? Bilgi transferidir/değişimidir. Tüm parçacıklar, atom, madde ve "görünen evren" sicimlerden oluşmaktadır ve sicimler birer enerjidirler/enerji dalgasıdırlar. Sicimlerin birbirleriyle etkileşimi sırasında bilgi transferi/değişimi gerçekleşmekte ve bu transferin gerçekleşmesi parçacık algısını yaratmaktadır. Bir sonraki yazımda 11 boyutu ele alacağım ve sona doğru yaklaşmaktayız... [İletişim için [email protected]]

gokhan deveci 4 yıl önce 0
0

Destroyer, Teorik olarak öngörülen özelliklere sahip olan bir parçacığın test ve tespit edilmesi, bu parçacığın hâlihazırda tüm kütleli parçacıklara kütle kazandırdığı sonucunu doğurmaz. Bu test edilen bozonun ve bu bozonun oluşturduğu alanın, örneğin bir elektron ile etkileşimi engellenir ve etkileşimsizlik hâlinde o elektronun kütlesiz olduğu test ve tespit edilirse ancak bu şekilde bu tez varsayım düzeyinden çıkarak realiteye dönüşür. Bu testin ve tespitin gerçekleşmesi için daha yüksek enerjilere ihtiyaç duyulduğu ilerisürülebilir. O hâlde de kesin olarak kabul edilmelidir ki en azından "o enerji düzeylerine" çıkılıncaya kadar higgs bozonu/alanı tezi bir varsayımdır. Bana göre de hep öyle kalacaktır. Neyse ilgili makale linkin orada. Buna yönelik verdiğim yanıt ve senin yanıtlarında ortada. Çürütmem veya açıklık getirmem başkaca bir düşüncen olduğunu sanmıyorum. Ben şimdi bir sonraki yazımı hazırlarken, sen ve o "biz" olarak lanse ettiğin arkadaşların ile beraber ileri sürdüğüm diğer tezlere odaklanın. Örnegin "zaman yavaşlamıyor" diyorum. Zaman ile ortaya atılan ve paradoks olarak ifade edilen durumların tamamının, zamanın yanlış anlaşıldığından kaynaklandığını ileri sürüyorum. Einstein tezlerine karşılık antitezlerim ortada. Bu tezlerimi çürütmeye çalışın. Çürütemiyor iseniz yeni bir farkındalık oluşması, normal sonuç olacaktır.

gokhan deveci 4 yıl önce 0