Zamanda Kaybolan Bir Melodi
Zamanda Kaybolan Bir Melodi

Bu yazı matematik, müzik ve evrenin düzeni arasındaki ilgi çekici bağlantıları temsil eden konuları içeriyor. Her biri farklı dönemlerde yaşamış düşünürlerin, evrenin doğasını anlamaya yönelik çabalarını ve bu çabaların arasındaki benzerlikleri yansıtan önemli kavramlardır. Öncelikle, bu kavramları bizimle tanıştıran 2 bilim insanından bahsetmek istiyorum. Bu kişiler Pisagor ve Kepler’dir.

Pisagor, antik Yunan döneminde yaşamış bir filozof ve matematikçiydi. Onun Musica Universalis kavramı, gezegenlerin ve gök cisimlerinin matematiksel oranlarla birbirleri etrafında hareket ettiği fikrini ifade eder. Bu oranların bir müzikal uyumu temsil ettiğine inanmış ve evrenin matematiksel düzenini müzikle benzetmiştir.

Johannes Kepler ise, Rönesans döneminde yaşamış bir gökbilimci ve matematikçiydi. Kepler, gezegenlerin yörüngeleri ve hareketleri üzerine yaptığı çalışmalarla Kepler Yasaları olarak bilinen üç önemli yasayı geliştirdi. Bu yasalar, gezegenlerin hareketlerini matematiksel olarak ifade ederek, evrenin düzenini anlama çabalarını yansıtır.

Pisagor'un Musica Universalis (Kürelerin Müziği) Kuramı

Musica Universalis, Latince olarak "Evrensel Müzik" anlamına gelir aynı zamanda “Kürelerin Müziği” kuramı olarak da geçer. Antik Yunan filozofu Pisagor, matematiksel düzeni ve müziğin evrende bir uyum yarattığı düşüncesini temsil eden Musica Universalis kavramını ortaya atmıştır. Pisagor'a göre, gezegenlerin ve gök cisimlerinin matematiksel oranlarla hareket ettiği evrende, bu hareketler bir müzikal uyumu yansıtmaktadır. Musica Universalis, evrenin temel yapı taşlarının sayılar olduğu inancını yansıtan, matematik ve müzik arasındaki derin bağlantıyı sembolize eden bir felsefi düşüncedir. Pisagor'un bu düşüncesi, evrenin matematiksel bir düzene sahip olduğuna ve bu düzenin müziği anımsattığına dair mistik bir bakış açısını yansıtmaktadır.

Bu düşünce, antik çağın bilgelik geleneğinde gezegenlerin ve gökcisimlerinin bir müziksel düzene sahip olduğu fikriyle bağlantılıdır. Pisagor'un keşfi, müziğin, fiziğin ve matematiğin evrende derinlemesine bir bağlantısı olduğu fikrini ileri sürmüş ve gelecek nesillerin bu alanda daha fazla araştırma yapmasına ilham vermiştir.

"Kürelerin Müziği" teorisi daha da ileri gitmiştir. Bazı düşünürler Kepler, Aristoteles ve Platon gibi, gezegenlerin hareketlerinin bir müzikal orkestranın harmonileri gibi olduğunu iddia etmişlerdir. Pisagor sayesinde, notaların belirli ölçülerle çalınması ve müzikte işitilen seslerin notalarla ilişkilendirilmesi gibi düşünceler ortaya çıkmıştır. Bu fikirler, günümüzde hala kullanılan yedi nota üzerine kurulu müzik teorisinin temelini oluşturmuştur. Bu konudaki düşüncelerin etkisi, Platon gibi sonraki düşünürlerde de kendini göstermiştir. Platon, Pisagor'un bu düşüncesinden esinlenerek astronomiyi ve müziği bir araya getirerek incelemiştir.

 

Kepler'in Armonileri ve Kepler Yasaları

undefined

Rönesans dönemi gökbilimcisi Johannes Kepler, gezegenlerin hareketleri ve yörüngeleri üzerine yaptığı çalışmalarla önemli keşiflere imza atmıştır. Kepler, gezegenlerin yörüngelerinin elips şeklinde olduğunu ve gezegenlerin hareketlerini matematiksel ifadelerle açıklayan üç Kepler Yasası'nı geliştirmiştir. Bunlar, evrenin matematiksel düzenini anlamak ve açıklamak için önemli adımlardır. Kepler, ayrıca "Harmonices Mundi" (Dünyanın Armonileri) adlı eserinde gezegenlerin yörüngelerinin matematiksel düzenlerini anlatmış ve bu düzenlerin bir tür armoniyi temsil ettiğini öne sürmüştür.

Kürelerin Müziği Nedir?

Altı gezegen ve Ay için ton aralıklarını içeren bir görsel. Merkür’ün sesi bir oktavın üzerindedir. Venüs’ten gelen ses pek değişmez. Dünya’nın şarkısı Mi’den Fa’ya yarım ton kadar değişir. [Kepler’in Harmonices Mundi’sinden bir görüntü.]

Her iki düşünce de, evrenin doğasını anlamaya yönelik derinlemesine bir çabanın ve matematik ile müzik arasındaki ilgi çekici bağlantının bir ürünüdür. Pisagor'un mistik düşüncesi ve Kepler'in matematiksel yaklaşımı, insanların evrenin sırlarını çözmek ve düzenini anlamak için çeşitli yollarla nasıl yaklaştıklarını gösterir.

Evrenin bir müziğe sahip olup olmadığına dair tartışırken göz önünde bulundurulması gereken temel gerçeklerden biri, uzayda ses dalgalarının yayılamayacağıdır. Ses, bir mekanik dalga türüdür ve iletimi için bir ortam gerektirir; titreşimi iletebilecek yeterli miktarda madde mevcut olmalıdır. Ancak evrenin büyük bir kısmında madde miktarı oldukça düşüktür. Bu nedenle, ses dalgaları bu boşlukta yayılamaz. Bu bağlamda, "evrenin müziği" terimi, ses dalgalarından oluşan bir kavram değildir ve bu tür bir müzik evrende duyulamaz.

Evrensel müzikte gezegenlerin sesi gibi doğal olayların kaydedilmiş sesleri kullanılabilir. Gezegenler, yıldızlar ve diğer astronomik cisimler, elektromanyetik dalgalar ve titreşimler üretebilir. Bilimsel araştırmalar ve teknolojik gelişmeler sayesinde, bu sesler kaydedilebilir ve müzikal bir şekilde kullanılabilir hale gelebilir.

Örneğin, NASA'nın Voyager uzay araştırma misyonları sırasında kaydedilen gezegenlerin elektromanyetik dalgaları veya bazı astronomik olayların ses dalgaları, müzikal bir düzenlemeyle evrensel müzikte kullanılabilir. Bu seslerin notalar, ritimler ve diğer müzikal öğelerle birleştirilmesiyle evrensel bir müzik parçası ortaya çıkabilir.

Geçmiş yıllarda bilim insanları, Hubble Teleskobu'nun Geniş Alan Kamerası 3 (Wide Field Camera 3) ile yakaladığı galaksi kümeleri görüntülerini sese dönüştürmeyi başarmıştır. Her bir gök cisminin kendine özgü bir sesi yaratılmıştı. Yıldızlar ve kompakt galaksiler, net ve kısa tonlarda temsil edilirken, sarmal galaksiler de değişen yükseklikteki uzun tonlara sahip oldu. Bu benzersiz yaklaşım sonucunda, adeta evrenin kendi müziği keşfedilmiş oldu. Eğer isterseniz, bu sesleri dinlemek için sizin için birkaç kaynak bırakıyorum.

5.000 Ötegezegen: Keşfin Seslerini Dinleyin

NASA tarafından yayınlanan bazı sesler

 

Gezegenlerin Sesleri

Ancak belirtmek gerekir ki, bu tür sesler doğal olarak müzikal değillerdir. İnsanlar tarafından müzikal bir düzenlemeye tabi tutulmadan önce, kaydedilen sesler bilimsel veri olarak kabul edilir. Müzikal bir şekilde kullanılmak istendiğinde, bu sesler müzikal öğelerle uyumlu hale getirilir.

Sonuç olarak, evrensel müzikte gezegenlerin sesi gibi doğal olayların kaydedilmiş sesleri kullanılabilir, ancak bu seslerin müzikal bir düzenleme ve uyum sağlaması gerekmektedir.

Kaynakça

 

Bu teori modern fizik ve astronomiyle uyumlu değildir ve bilimsel olarak kabul edilmemektedir. Gezegenlerin hareketleri, yerçekimi ve diğer fiziksel etkileşimler tarafından belirlenir. Ses veya müzikle ilişkisi olan bu tür bir harmonik düzenin bilimsel bir dayanağı bulunmamaktadır.

Zeynep YÜCE
Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi - Lisans Öğrencisi BAİBÜ'de Fizik 3. sınıf öğrencisiyim ve aynı zamanda üniversitemdeki Bilim Topluluk'unun kurucusuyum. Öğrenci olduğum süre boyunca, farklı fizik konularında bilgi edinmek ve araştırmak istiyorum. Ayrıca, fotoğrafçılık hobimle uzun süredir ilgileniyor ve çeşitli türlerde fotoğraflar çekiyorum. İlgi alanlarımı ve bilgilerimi paylaşmak ve deneyimlemek için farklı platformlarda aktif olarak yer almaktayım.

0 yorum