Fare ve insan beyinleri üzerinde yapılan yeni bir analiz, somatosensoriyel korteksin – duyusal bilgileri işleyen bölüm – bazı kısımlarının yalnızca diğer bölgelerde görülen incelmeden muaf kalmadığını, aksine daha da güçlendiğini ortaya koydu.
Bu sonuç, beynin yaşlılıkta bile uyum sağlama ve değişme yeteneğinin devam ettiğini ve ne kadar çok kullanılırsa o kadar güçlendiğini gösteriyor.
Almanya’daki Alman Nörodejeneratif Hastalıklar Merkezi ve Hertie Klinik Beyin Araştırmaları Enstitüsü’nden nörobilimci Esther Kühn şöyle açıklıyor:
“Şimdiye kadar birincil somatosensoriyel korteksin, her birinin kendine özgü yapısı ve işlevi olan birkaç son derece ince doku katmanından oluştuğu düşünülmemişti. Şimdi bu katmanların farklı şekillerde yaşlandığını bulduk.
Beyin korteksi genel olarak inceliyor olsa da bazı katmanlar sabit kalıyor veya şaşırtıcı bir şekilde yaşla birlikte kalınlaşıyor. Muhtemelen bu katmanlar özellikle çok kullanıldığından işlevlerini koruyor. Bu nedenle yaşlılarda bile nöroplastisite, yani uyum sağlama yeteneği için kanıtlar görüyoruz.”
Nöroplastisite, beynin değişen koşullara uyum sağlama, ihtiyaçlara göre kendini yeniden düzenleme ve bağlantılarını yeniden kurma yeteneğidir. Gençken zirveye ulaştığı ve yaşla birlikte azaldığı varsayılır; ancak bu varsayım sağlam kanıtlarla desteklenmemektedir.
Almanya’daki Otto von Guericke Magdeburg Üniversitesi’nden nörobilimciler Peng Liu ve Juliane Doehler liderliğindeki bir ekip, insan beyin korteksinde yaşla ilgili olası değişiklikleri araştırdı. Beyin korteksi, genellikle yaşla birlikte incelen, kıvrımlı bir beyin bölgesidir.
Kühn şöyle diyor: “Genellikle daha az beyin hacminin daha az işlev anlamına geldiği varsayılır. Ancak korteksin tam olarak nasıl yaşlandığı hakkında çok az şey biliniyor. Bu dikkat çekici çünkü günlük faaliyetlerimizin çoğu işlevsel bir kortekse bağlı. Bu nedenle yüksek çözünürlüklü beyin taramalarıyla durumu inceledik.”
Araştırmacılar, 21 ile 80 yaş arasındaki 61 yetişkinin beyinlerini özel hassasiyetli MRI taramalarıyla inceledi. Odak noktaları, dokunsal duyusal bilgileri alan beynin üst kısmındaki birincil somatosensoriyel korteks idi.
Bu bölgenin, her birinin kendine özgü rolü olan son derece ince ve hassas dokulardan oluşmuş bir “krep yığını” gibi yapılandığı bulundu. Tarama sonuçları, bu katmanların kişinin yaşına göre farklılık gösterdiğini ortaya çıkardı.
Beklendiği gibi bazıları yaşlılarda daha incedi; ancak orta ve üst katmanların gençlere kıyasla yaşlılarda daha kalın olduğu tespit edildi.
Kühn şöyle açıklıyor: “Orta katman, dokunma uyarıları için adeta bir geçit işlevi görür. Üst katmanlarda ise daha ileri işlem gerçekleşir. Örneğin, elden gelen duyusal uyarılarda üst katmanlar özellikle parmakların etkileşiminde rol oynar. Bu, nesneleri kavrarken önemlidir.”
Buna karşılık, alt katmanlar yaşlılarda daha incedi. Bu katmanlar, bağlama bağlı olarak dokunsal sinyallerin güçlendirilip baskılandığı modülasyon işlevinden sorumludur. Örneğin, kıyafetlerinizi genellikle hissetmezsiniz, ancak onlara odaklandığınızda fark edersiniz – tıpkı beyninizin burnunuzu görüş alanınızdan çıkarması gibi.
Peki, neden bazı katmanlar yaşla birlikte kalınlaşırken bazıları inceliyor? Ekip, bunun “kullan ya da kaybet” kuralına dayanabileceğini öne sürüyor.
Kühn: “Korteksin orta ve üst katmanları dış uyaranlara en doğrudan maruz kalanlardır. Çevremizle sürekli temas halinde olduğumuz için sürekli aktiftirler. Alt katmanlardaki sinir devreleri ise özellikle ileri yaşlarda daha az uyarılır. Bu nedenle bulgularımızı beynin yoğun olarak kullanılanı koruduğunun bir göstergesi olarak görüyorum. Bu, nöroplastisitenin bir özelliği.”
İlginç bir şekilde, alt katmanlar küçülse bile hücresel dejenerasyonu telafi edebilir. Bu katmanlarda, modülasyon sinyalini güçlendiren belirli bir nöron türündeki artışa yanıt olarak miyelin içeriğinin arttığı bulundu.
Bu da bir başka uyum sağlama işareti. Araştırmacılar, gelecekte bu adaptif mekanizmaları teşvik etmenin yollarını bulmayı umuyor.
Kühn şöyle bitiriyor: “Bulgularımız, beynimize uygun uyarımlarla iyi şeyler yapabileceğimiz fikriyle tutarlı. Yaşlanma sürecimizi belli ölçüde etkileyebileceğimiz iyimser bir düşünce olduğunu düşünüyorum.”
Bu yazı SCIENCEALERT’ de yayınlanmıştır.
0 yorum