0

Sayın Vide Supra ve arkadaşlar, 100 yıl evvel bir deney yapıldı. Amacı ether'in varlığını kanıtlamaktı ama tam tersi sonuç verdi. Ve eter yok kabul edildi. Göz ardı edildi. Diğer yandan benzer amaçla başka deneyler gerçekleşmedi. Oysa Maxvell denklemleri ve Einstein'ın buna dayanarak geliştirdiği teoremin temelinde eter'in varlığı vardı. O günden bu yana bilgi birikimimiz çok arttı. Bir çok farklı teori ve bunları destekleyen deneyler yapıldı. İspatlarla teoriler desteklendi. Bugün kü bilgi birikimimize göre, şu soruyu sorabiliyorum. Eğer tüm evren saf su yoğunluğunda bir akışkan ile dolu olsa idi, sonuç farklı mı olurdu? Ki olmazdı. Aslında ışığın hızını belirleyen şey, onun dalga özelliğinden kaynaklanıyor. Dalga da ise enerjinin hareketi söz konusu, Bu aktarma hareketini belirleyen şey ise, ortamı oluşturan parçacıkların titreşim hızı. Mesela ses dalgalarını ileten su moleküllerinin titreşim hızı, enerjinin (ses) su içindeki dağılma hızını da belirliyor. (Dalga, dalgadır sonuçta...) Bir moleküle yüklenen enerji, o molekülün titreşim genliğinde salanıp, bir sonraki moleküle titreşim ile girişim yaparak aktarılıyıor. Böylece molekül pozisyonunu korur iken, enerji bir sonrakine aktarılmış oluyor. O da bir sonrakine... Bütün bu aktarım hızını toplamda belirleyen şey ise, her bir molekülün titreşim hızlarının toplamı oluyor. Eter varlığını red etsek bile, evrende var olan her şey enerjiden hasıl olmuş durumda. Enerji temelli olmayan hiç bir şey yok. Eğer bir eter var olsaydı, o da muhakkak enerji temelli olmak zorundaydı. Bu çerçevede evrenin arka plan ışıması dediğimiz bir enerji yoğunluğu olduğunu, bunun mutlak ısının bir kaç kelvin üstünde olduğunu biliyoruz. Yani bırakın kütleli maddeyi, dalga formunda (2 boyutlu bu yüzden kütlesiz) yoğun bir alan var. Kütle çekim dalgalarından, elektromanyetik dalgalara, bir çok dalga formu Uzay-Zaman dokusunu ağ gibi doldurmuş durumda. Yani evren dokusu enerji ile sürekli kaynaşma halinde. Bu yüzden, yüz yıl evvel anlaşıldığı ve arandığı halde olmasa bile, bir tür dokunun varlığına ve bunun da enerjiden oluştuğuna eminim. Ve her tür elekromanyetik ve kükle kaynaklı dalga da bu ortam ile aktarılıyor. Fark olarak bu dalganın Planck Ölçeklerinde titreştirildiğini (Zaman tarafından) iddia ediyorum. Çünkü o zaman, bizim bu ölçekteki titreşimi saptama imkanımız olmayacak. (En azından şu anki teknolojimizle). Bu da bize onu yok gösterecek. Bu kadar yoğun bir titreşimin aktaracağı dalgaların hızı da, diğer etkilerden (dünyanın dönüşü gibi) etkilenmeyecek, bence...

Burtay Mutlu (shibumi_tr) 4 yıl önce 0
0

Sayın Optimus, bilimsel gerçeklerle mantık arasındaki çelişkinin çözümüne yönelik kendimden bir örnek vereyim: Işığın hızı ne olursa olsun, tüm gözlemciler için aynı , C; yuvarlak 300.000 km/sn olması beni çok uğraştıran bir konu oldu. Aynı ışığı, duran gözlemci de, hızları ve farkları ne olursa olsun gözlemcilerde aynı hızda, C hızında görüyorlardı. Oysa, hız kaynaklı zaman genişlemesinden dolayı göreceli olarak birbirlerinden farklı tanımlamaları gerektiğini söylüyordu mantığım. (Durağan için "C" ise, hareketli için "C*Lorentz" şeklinde)... Einstein ise, bunun böyle olduğunu açıklamış ama altında yatan mekanizma ile uğraşmamıştı. Einstein'ın yaklaşımına dayalı olarak yapılan hesaplamalar ve aletler (uydular gibi) tam ve kusursuz çalıştığına göre, söylediği sonuç bilimsel bilgi olarak kabul edilebilinecek kadar geçerliydi. Yani onu sorgulayamazdım. Bu yüzden kendi mantığımı sorguladım. Yaklaşık 3 yıl aldı. Elimdeki bilgilere göre, durumu açıklayabilecek en iyi fiziksel durum dalgaların farklı ortamda verdikleri tepki ve durumları idi.(Kırılma) Eğer Zaman bir dalga olarak ele alınırsa, Zaman'ın bir dalgasının özellileri de temel ölçü birimi (Planck ölçütlerinde) olursa (ki bu güncel fizikçe de kabul ediliyor, en küçük Zaman birimi 1 Planck Zamanı ve en küçük mesafe de ışığın bu süre içinde aldığı yol olarak 1 Planck Mesafesi), Zaman dalgaları hızının farklı ortamdaki değişimi de (bildiğimiz dalgalar "kütle yoğunluğu"ndan etkilenirken, Zaman için "enerji yoğunluğu"- frekansından - dolayı öne çıkıyordu) Işığın gözlemcilere göre durumunun aynı olmasını sağlıyordu. Her gözlemci, hızı ne olursa olsun ışığın; bir Planck Mesafesini, bir Planck Zamanında kat ettiğini görecekti. Sorunu bu şekilde oturttuktan sonra, bu sefer karşıma hız ile boyut daralması çıktı. Bunu da "ışık saati" vasıtasıyla, artan titreşim genliğiyle dalganın aktarılması için alınan yolun uzaması şeklinde sonuçlandırdım. Sonuçlarım doğru mu? Gerçekte bunun kararını verecek düzeyde bilgili değilim. Hatalı olma ihtimalime rağmen, sonucum bilimsel verilerle çelişmediği için, bana göre Evet, doğru bir sonuç. Kitaba da bu şekilde özetledim zaten. (Artık hatalı olduğum kısımları düzeltme şansım da kalmadığı için, aslında ciddi bir risk yüklendim. Ama bunu yüklenecek kadar yaklaşımıma güveniyorum.) Bu yüzden mantık ile veriler çatışınca, mantıktaki eksiklere bakmak daha uygun geliyor bana...

Burtay Mutlu (shibumi_tr) 4 yıl önce 0