0

Son sorunuza objektif yanıt üretmem mümkün değil. Çünkü daha iyi mi, daha kötü mü \'nün cevabı kişiye ve birikimlerine göre değişken... Enflasyon verileri gerçekçi değil. Çünkü ekonomi bilimi rakamları çok iyi abartıyor. Örneğin, 0.5-0.95 TL/kg üretim maliyeti olan domates, tüketicinin önüne gelene kadar 4-5 el değiştiriyor. Ve 2,5-3 ile 7 TL arasında fiyatlanıyor. Her el değiştirişinde, alan ve satan işlemlerinden cirosu büyüyor. Yani 0.5 TL lik üretim ekonomiye, 12-13 TL\'lik kaydi para sokuyor. Katma değer filan dense de, bu aslında ürünün alım satımı ile oluşturduğu ekonomik hareketliliğin değeri. Ama üretimin karşılığı değil. Bu nedenle enflasyon rakamları üzerinde istenildiği kadar oynanabilir. Üstelik olay kapalı bir sistemde olmuyor. Ekonomiler, dış etkenlere de açıklar. O yüzden verdiğiniz örnekler sağlıklı bir değerlendirme aracı değil bence... İşin gerçeği nedir? Dünyanın üretim düzeni ve ekonomik yapısı değişiyor. Kıt kaynaklar daha da kıtlaşıyor. Gelişmiş ülkeler kendilerini kurtaracak düzenlemelere yöneliyorlar. Bilginin ve üreticilerinin ekonomiye hakim olduğu dönemler başladı. Bu dönemde artık muhteşem deha bilimadamları yok. Uzmanlaşmış ekipler ve bu ekiplerin ekip şefleri var. Nihai hedef ise genelde ortakların, hissedarların ya da toplumsal ihtiyaçların belirlediği bir dönemdeyiz. Bilim dünyasında bilgi üretim tekniği ve yöntemleri ne ise, ülke yönetiminde de benzeri olması gerekiyor bence. Çünkü sorunlar çok fazla, karışık ve karşılıklı ilişki içinde... Çözüm üretmek çoğu zaman mümkün olmayacak, mevcut durumda en dengeli yapı-sistem geliştirecek yönetim ekipleri lazım. Ve bu yönetim ekiplerinin çalışma prensiplerini belirleyecek sıkı, net, açık ve şeffaf bir sistem. Başkanlık sistemi bunları verir mi, bilmiyorum.

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 7 yıl önce 0
0

Altın bazında ise son 20 yılda alım gücü kaybı var. Ama altın bir ölçü değil bence. Çünkü 20 yıl evvel 1 gr altın ile alabildiklerimizi şu an 2 gram altın ile de alabiliyoruz. Kimi ürünlerde 0.5 gram altın ile de alabiliyoruz. Bizim ekonomik ve sosyal refah düzeyimizi belirleyecek olan şey, üretim gücümüz ile kendi kendimize yeterlilik düzeyimizdir. Bugün 3ncü dünya savaşı çıksa ve tüm sınırlar kapatılsa, Türkiye savaşa katılmayan bir tarafsız ülke olsa... Elimizdeki ürünler ve malzeme ile kendimizi ne kadar süre idare edebiliriz? Asıl ekonomik güç göstergesi budur? Eğer bu tür bir kapalılığı 2-3 yıl yaşarsak, elimizdeki buğday ekmek için yetecek mi? Üretimimiz ve teknolojimiz bunu karşılayabilecek mi? Enerji ihtiyacımızı azaltıp, kendimize enerji üretebilecek miyiz? Her ne kadar şu an ki global ekonomi de bu hayal gibi gözükse de, bir ülkenin gerçek gücünü üretim yapısı ve teknolojisi belirliyor. Yoksa rakamlar değil. Bence böyle bir durumda, bırak 4 yılı, 6 ay sonunda, karne ile bile ekmek bulamayız. Üretmiyoruz. Üretmek ciddi fedakarlık ve özveri istiyor. Bolca tüketiyoruz. Borçlanıyoruz. Sadece kendimizden değil, gelecek kuşaklarımızıda borçlandırıyoruz. Bu ekonomik sistem tökezlediği (tüketime dayalı büyüme) için, sistemi değiştirmek gerekiyor gibi... Başkanlık bunu mu sağlar, yoksa durumlarını korumak-geliştirmek isteyenlere fırsat mı sağlar bilmiyorum. Tamamen nerede durduğunuza ve baktığınıza göre göreceli. Eğer herhangi bir yönetim sistemi, bağımsız ve tarafsız bir hukuk sistemi altında olursa, hiç bir sistem zararlı olmaz. Hepsi başarılı olur bence.

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 7 yıl önce 0
0

Bilimsel bir inceleme istiyorsan, psikoloji sosyoloji genel olarak insanlığın hangi gelişim aşamasında bulunduğu objektif tarih vs. bunlardan yararlanmak gerekecektir.Bak ben kendi fikrimi söyleyeyim \"bilimsel\"olarak: Evrimsel olarak sosyal varlıklar olduğumuz için toplum da bir hiyerarşi yapısına sahiptir ve bireyden daha da önemlisi toplum vardır.Bu gerçek bir gerçeği doğuracaktır, her zaman tepede yöneten konumunda birileri olmak zorundadır, eğer savaş gibi olağanüstü bir durumla tepeye gelmemişse bu yöneten o mevkiye çıkabilmek için hile yapacaktır. Çünkü bu karlı bir strateji, eğer herkes hile yapsaydı mesela bu sefer de denge başka bir yöne kayacak misal dürüst olan avantajlı olacaktı.Ayrıca yine canlıları incelediğimiz zaman güce itaat vardır. Herkes güçlü olmak ister mesela, güçlü olduğunu hayal ettiğiniz zaman da ben aynı ben olurum dersiniz genelde. Bakınız bu bile güzel bir örnek, güçlü olma arzunuzu saklayamazsınız, ama gücün sizi değiştirmeyeceğini söyleyerek aslında hile yapmış oluyorsunuz.Yani kıssadan hisse tepeye çıkan biri sıkıldım diye aşağıya inmeyecektir, yerini sağlamlaştırmak için şeytanla, taptığı (!)Tanrısını kıskandıracak bir diyaloğa girecektir.Şimdi buraya kadar aşırı kısa bir şekilde bilimsel anlamda olayı açıklamak istedim, tabi bunun ekonomisi var, ülkedeki eğitim durumu var, sosyolojisi var, psikolojisi var, ideolojiler ve inançları var vs. Tüm bunları da açıklayabilirim kendi çapımda ama açıkladıklarıma binaen tek soruyu yeterli görüyorum :Sadece güç olgusu bile evrimsel olarak, yönetici bir kişiye tüm yetkileri devredip tek adam yapmanın ne kadar tehlikeli olduğunu göstermez mi? Daha iyi anlaman için soruyu şöyle soralım :Bir liderin halkından tek adamlığı talep etmesi ne anlama gelir (üstelik bunu halkın iradesi büyüktür sloganıyla yaptığını varsayalım). Evet komik bir ülke olduk maalesef :) Ayrıca şunu da eklemek isterim :Tüm bunların sonucunda ekonomimiz üretimle aşılmıyorsa borç ve vergi ağırlıklı bir sistem uygulanıyorsa, bu hem borçları arttırır hem vergileri arttırır bunlara bağlı olarak para birimimiz değer kaybeder ve paramız faiz binmiş gibi artar. Böyle bir durum çok tehlikelidir halkta isyan dalgaları başlayabilir ve bunu bastırmak için de gücü olan bir adam sanayi kurun demeyecektir o şartlarda, polisi gönderecektir. Yani baskı dikta rejimi. Yani bir diktatör doğabilir :)) varsayalım :D

canket attila atahan 7 yıl önce 0