4

ışık hızı neden geçilemez?

almira gür 4 yıl önce 26
0

Sayın Morgan, bilerek ya da farketmeyerek, Hologram evren yaklaşımını gündeme getiriyorsunuz. Karşıt görüş olarak düşünemiyorum sizin sorunuzu, hala aynı yönde... Bakış açısı farklı sadece... Evet, evren her noktada genişliyor. Ve evet bu genişleme hızı bu şekilde bizim tanımımızdan farklı... Niye tek nokta? Evrendeki tüm enerjinin, büyük patlama öncesi tek bir noktaya sıkışmış olduğunu düşünmüyorum çünkü. Tam tersi, uzay dediğimiz ve sonsuz olarak tanımladığımız tüm alanı her yönde dolduruyor. Bu alan ister 2 boyutlu olsun, ister 3 boyutlu olsun fark etmiyor. Örnekleme de iki boyutlu ise durgun su yüzeyi, 3 boyutlu ise içinde bir yerler olarak düşünüyorum. 3 boyutlu olarak. bir enerji denizi içindeki bir nokta da, bir etkinin sonucu olarak, bu noktada olağandan fazla enerji sonucu simetri kırılması başladığını düşünüyorum. Simetrinin kırılması, bir dalga gibi yayılıyor. Bunu aynen su altı bombasından çıkan şok dalgasının yayılması gibi düşünüyorum. Şok dalgası bu noktadan başlayarak simetrik ve 3 boyutlu olarak dağılır. Geçtiği alanlardaki durgun birimleri de hareketlendirir. Şok dalgasının henüz ulaşmadığı alandaki yapı ile geçtiği alan arasında enerji yoğunluğu farkı olur. İçteki birimler daha enerjiktir. Bu kırılma öncesindeki birimlerin, çok sıkışık olduklarını sanıyorum. Çünkü bu şekilde az bir etki kuvveti ile sahip oldukları potansiyel de açığa cıkacaktır. Bunu da titreşim (ısı) olarak tespit ederiz. Eğer titreşimsiz ünitelerin durumunu (titreşimsiz= tekil, her yöne doğru aynı=simetrik ve özdeş birimlerden oluştuklarını= homojen) düşünürsek, şok dalgasının geçmesi ile bu birimlerin harekete geçtiğini ve hatta bazılarının birleşerek (kütle), diğerlerine var olmaları için daha geniş titreşim alanı sağladıklarını bile düşünebiliriz. Her durumda (2 veya 3 boyutlu) bu şok etkisi bir noktadan başlamalı ve yayılımının bir yarıçapı olmalı. Zaman, bu yarıçapı bize veriyor. 13,7-14 milyar ışık yılı... Ancak burada sizin sorunuza olan konu başlıyor. Biz-kütle bu şok alanının daha önceden geçtiği iç bölgede değiliz. O iç bölgeye ulaşım ya da gözlem şansımız yok. Bu şok dalgasının 2 boyutlu genişleme yüzeyindeyiz. Yani balonun içinde değil, yüzeyindeyiz. Bilim hala iç mi yoksa dış mı olduğunu tartışıyor. Eğer bu şekilde ise, bizler aslında bu iki boyutlu (zar) yüzey üzerindeki, 2 boyutlu varlıklar oluruz. Üç boyutlu algımıza ve varlığımıza sebep olacak tek şey ise Zaman üzerindeki (bu iki boyutlu yapımıza dik) hareketimiz olabilir. Bu hız doğal olarak varlığımızda olduğu için (her kütle aslında ışık hızında hareket ediyor), bu boyut üzerindeki hızı kıyaslayabileceğimiz hiç bir başka hız ya da nesne olmaz. Yani Zaman açısından hepimizi durgun iken aynı referans çerçevesindeyiz. Göreceli olarak tespit yapamıyoruz... Bu noktadan sonrası için ise daha uçuk varsayımlar(ım) var sadece. Mesela, eğer evrenin 2 boyutlu zar yüzeyindeki 2 boyutlu alanlar olarak, genişleme ile 3 boyutlu varlık kazanıyorsak, geçmiş ve gelecek diye bilgi içeren alanlar olmamalı. Varlık sadece, şimdi anında var olup, etki-değişim imkanına sahip demektir. ...gibi... Ama metafizik çağrıştırdığı için bu kısma girmek istemiyorum. Basitleştirirsek, balonun yüzeyindeki genişleme, balon zarının her noktasında olur. (Bilinen) Her yöne doğru olur. Ama yüzeyden, yarıçaptaki genişleme gönülümüz, tespit edilemez. Oysa genişleme, bir zamanlar o içte kalmış tespit edilemeyen bir alanda, bir merkezden başlamıştı...

Burtay Mutlu (shibumi_tr) 4 yıl önce 0
-3

Sayın Morgan, bilerek ya da farketmeyerek, Hologram evren yaklaşımını gündeme getiriyorsunuz. Karşıt görüş olarak düşünemiyorum sizin sorunuzu, hala aynı yönde... Bakış açısı farklı sadece... Evet, evren her noktada genişliyor. Ve evet bu genişleme hızı bu şekilde bizim tanımımızdan farklı... Niye tek nokta? Evrendeki tüm enerjinin, büyük patlama öncesi tek bir noktaya sıkışmış olduğunu düşünmüyorum çünkü. Tam tersi, uzay dediğimiz ve sonsuz olarak tanımladığımız tüm alanı her yönde dolduruyor. Bu alan ister 2 boyutlu olsun, ister 3 boyutlu olsun fark etmiyor. Örnekleme de iki boyutlu ise durgun su yüzeyini, 3 boyutlu ise içinde bir yerleri düşünüyorum. 3 boyutlu olarak. Bir enerji denizi içindeki bir noktadan, bir etkinin sonucu olarak, olağandan fazla enerji sonucu simetri kırılması başladığını düşünüyorum. Simetrinin kırılması, bir dalga gibi yayılıyor. Bunu aynen su altı bombasından çıkan şok dalgasının yayılması gibi düşünüyorum. (3 boyutlu yayılan şok dalgasının kendisi 2 boyutlu bir yüzey alanıdır.) Şok dalgası bu noktadan başlayarak simetrik ve 3 boyutlu olarak dağılır. Geçtiği alanlardaki durgun birimleri de hareketlendirir. Şok dalgasının henüz ulaşmadığı alandaki yapı ile geçtiği alan arasında enerji yoğunluğu farkı olur. İçteki birimler daha enerjiktir. Bu kırılma öncesindeki birimlerin, çok sıkışık olduklarını sanıyorum. Çünkü bu şekilde az bir etki kuvveti ile sahip oldukları potansiyel de açığa cıkacaktır. Bunu da titreşim (ısı) olarak tespit ederiz. Eğer titreşimsiz ünitelerin durumunu (titreşimsiz= tekil, her yöne doğru aynı=simetrik ve özdeş birimlerden oluştuklarını= homojen) düşünürsek, şok dalgasının geçmesi ile bu birimlerin harekete geçtiğini ve hatta bazılarının birleşerek (kütle), diğerlerine var olmaları için daha geniş titreşim alanı sağladıklarını bile düşünebiliriz. Her durumda (2 veya 3 boyutlu) bu şok etkisi bir noktadan başlamalı ve yayılımının bir yarıçapı olmalı. Zaman, bu yarıçapı bize veriyor. 13,7-14 milyar ışık yılı... Ancak burada sizin sorunuza olan konu başlıyor. Biz-kütle bu şok alanının daha önceden geçtiği iç bölgede değiliz. O iç bölgeye ulaşım ya da gözlem şansımız yok. Bu şok dalgasının 2 boyutlu genişleme yüzeyindeyiz. Yani balonun içinde değil, yüzeyindeyiz. Bilim hala iç mi yoksa dış mı olduğunu tartışıyor. Eğer bu şekilde ise, bizler aslında bu iki boyutlu (zar) yüzey üzerindeki, 2 boyutlu varlıklar oluruz. Üç boyutlu algımıza ve varlığımıza sebep olacak tek şey ise, Zaman üzerindeki (bu iki boyutlu yapımıza dik) hareketimiz olabilir. Bu hız doğal olarak varlığımızda olduğu için (her kütle aslında ışık hızında hareket ediyor), bu boyut üzerindeki hızı kıyaslayabileceğimiz hiç bir başka hız ya da nesne olmaz. Yani Zaman açısından hepimizi durgun iken aynı referans çerçevesindeyiz. Göreceli olarak tespit yapamıyoruz... Bu noktadan sonrası için ise daha uçuk varsayımlar(ım) var sadece. Mesela, eğer evrenin 2 boyutlu zar yüzeyindeki 2 boyutlu alanlar olarak, genişleme ile 3 boyutlu varlık kazanıyorsak, geçmiş ve gelecek diye bilgi içeren alanlar olmamalı. Varlık sadece, şimdi anında var olup, etki-değişim imkanına sahip demektir. ...gibi... Ama metafizik çağrıştırdığı için bu kısma girmek istemiyorum. Basitleştirirsek, balonun yüzeyindeki genişleme, balon zarının her noktasında olur. (Bilinen) Her yöne doğru olur. Ama yüzeyden, yarıçaptaki genişleme görülemez, tespit edilemez. Oysa genişleme, bir zamanlar o içte kalmış tespit edilemeyen bir alanda, bir merkezden başlamıştı...

Burtay Mutlu (shibumi_tr) 4 yıl önce 0
0

https://advances.sciencemag.org/content/5/7/eaaw2563 Sayın Morgan, linki inceliyorum. Dün paragrafı cevapla tıkladığım anda çıktı. Soru için teşekkür ederim. Açıkçası, anlatımı ve sonuçları olarak beni aştı. Keşke rahatça kavrayacak düzeyde bir fizikçi olsaydım... Hem orijinalini, hem gogle tercümesini defalarca okudum... Sonuç olarak, deney hakkında bir fikir edindim sayılır... Öncelikle, bildiğim kadarıyla, (hata ve eksiklerimin bilgi sahibi olan arkadaşlarca düzeltilmesini de rica ediyorum) bir derleme yapacağım ki konuyu takip eden ama bu konuyla karşılaşmamış arkadaşlar da bilgi-fikir paylaşımı yapabilsin. Dolanıklık kavramının temelinde, tamamlayıcılık var. Yani sistem toplamı sıfır (=nötr) olacak şekilde parçalar olduğu zaman ancak dolanıklık söz konusu. Yani , + ve eksi yük veya yukarı, aşağı spin gibi birbirini (sıfıra) tamamlayan özelliklerdeki parçacıkların dolanıklığı söz konusu. Foton + /- elektrik yükü taşımadığı ve spini olmadığı için, onun için dolanıklık ancak faz farkıyla mümkün oluyor. (Yani benzetme olarak; bir foton 90 derece titreşim yaparken, diğer foton aynı frekans ve dalga boyunda olmak üzere 45 veya 135 derece de titreşim yapması gibi...) Bell eşitsizliği, belirlenimci (kısaca kuantum belirsizliğine karşı ileri sürülen tüm veriler elde olursa, parçacığın durumu ve konumu hakkında daha fazla bilgi sahibi olunabilir yaklaşımı) gizli değişkenlere (eğer sistem içinde-alanında -yerelsel- tüm değişken verileri yeterli değil ise bu sefer sistemi etkileyen yerel saptanamayan diğer değişkenler) karşı, kuantum mekainiğini avantajlı duruma geçiren bir yaklaşım. Anladığım kadarıyla bir parçacığın dalga fonksiyonunun istatistiksel olarak verilerin dağılımının, dolanık ilen diğer parçacığın verileri ile eşleşerek, sistemi tamamladığı nötrlediği yönünde. Yani gizli değişkenlere ve yerelliğe gerek kalmıyor. Böylece bir parçacığın durumunun (istatistiksel) saptanması, aradaki mesafeye karşı diğer parçacığın da bilgisini (gene istatistiksel-olasılık olarak) sağlıyor. Deneyde fotonlardan biri direk incelenirken, diğeri rasgele faz değişimi geçirecek şekilde filtreden geçirilmiş ve 45'er derece açılarla, ölçümlemesi gibi gözüküyor. Sonucu tam anlayamış olsamda, fotonlar arasında "bell eşitsizliğinin" saptandığını ve olasılık sonuçlarının birbiriyle (hata payı ile) tamamlayıcı olduğunu anlıyorum. Eğer yorumlamak gerekirse, gizli değişkenler sadece sistem içinde (yerel) olmak zorunda değil. Daha önce paylaştığım sudoku sistem önreğinde olduğu gibi. Bizim için kapalı gözüken bir sistem, bir başka sistemin alt birimi olduğu için, ikisini de barındıran aynı üst sistem altındaki diğer alt sistemdeki değişiklikten etkilenebilir. Yani kümeler diagramı ile anlatırsam; birbiri ile kesişmeyen A ve B kümeleri, eğer C kümesinin alt elemanları ise, B kümesinde gerçekleşecek bir değişiklik , arada bir yerel bağlantı olmamasına rağmen C sistemindeki yeni denge düzenlemeleri nedeniyle A kümesindeki bir elemanı etkileyecektir. Deney sırasındaki fotonların da benzer bir etkileşim içinde olduğunu "düşünmek istiyorum." Ama kesin ve net bir fikrim yok...(Henüz. Dilerim olur.)

Burtay Mutlu (shibumi_tr) 4 yıl önce 0