1

ÖFA, Böyle bir soru sorduğunuza göre sanırım yerine oturmayan bir şeyler var. Bu da gayet normal. Dini açıklama ve öğretiler sorgulayan bir insan için her zaman çelişkiler yaratır. Bu çok normal. Shibumi, kuantum fiziği açısından olasılıkların muhasebesinin yapılabileceğini söylüyor. Ama bu bana göre mümkün olmaz gibi geliyor. \"Yaşadığımız her an için ayrı ayrı olası seçimler yaparsak bunun doğuracağı olası gelecek ihtimalleri o kadar fazla büyür ki, bunun hesabının Tanrı düzeyinde bile yapılabilmesi çok fazla (sonsuz) enerji gerektirir. (Daha önceki sohbetlerde \"sonsuzluk\" diye bir kavram olamayacağını yine kuantum fiziği açısından açıklamıştım.) Yani harcanacak enerji yapılacak işe göre çok fazladır ve böyle bir yöntem kullanmak aslında gerekmiyor. Şimdi yazacaklarım sadece benim şahsi düşüncelerimdir. Belki bir fikir verir diye paylaşıyorum. \"Ben, evreni meydana getiren enerjinin küçük de olsa bir parçasıyım. Bu açıdan ölümsüzüm.\" Olaya böyle bakınca, yaşadığım süre boyunca bu enerjiyi bir anlamda formatladığım, bana verilen bellekte bana ait düzenlemeler yaptığım sonucuna varabilirim. Bu, programcı tarafından müdahale edilmezse kalıcı bir işlemdir. \"O\'ndan geldik, yine O\'na döneceğiz.\" Enerjinin geldiği yere dönmesi demek, formatın çözülmesi, yani enerjinin sıfır entropi durumuna getirilmesi demektir. Bu da bir işlem gerektirir. Bunu cehennem azabı olarak değerlendirmek pek ala mümkündür. Ve sonunda enerji daha önceki saf haline döner ve ben hala o enerjinin bir parçası olarak bütünle bir olurum. Ara sıra böyle şeyler düşünüyorum, terapi gibi oluyor. Sorunuzun diğer bir açıklaması da şöyle; Yaratıcı \"ol\" dediğinde aynı zamanda \"öl\" de demiş olur. Yani evreni yarattığında aynı zamanda sonunu da görmüş demektir. Aslında biz kendi zamanımızı yaşarken, yaratıcı açısından sonuçlar bilinmektedir. Bu açıdan bakarsanız Allah ister istemez her şeyi görür, bilir. Ve yaşanmışlığa hangi koşullarda ve nasıl müdahale ettiği veya etmediği bizim açımızdan bilinemez. (Bizim yanılgımız, yaratıcının da bizimle aynı zamanı yaşıyor zannetmemizdir.)

Necmi Tüfek 7 yıl önce 0
0

Sayın ÖFA, sorunuzun net cevabını bizden almanız mümkün değil. Çünkü her birimiz kendi inancı ve dünya görüşü ile olayı algılıyoruz. Kesin cevap ölüm sonrası belli olacak. Ancak normal hiç bir canlı bunu daha önce öğrenmek için acele etmiyor. :-) Edenlerde geri dönüş yapmıyor. Hiç bilgimizin olmadığı bir alanda, sadece inançlarla sorunu algılamaya çalışıyoruz. Eğer ölüm sonrası hayatın güzel olduğunu düşünsek, bu sefer yaşadığımız hatayı anlamsızlaşacak. Bu noktadan sonra ancak \"yarım felsefe\" yapabiliriz. (Tam felsefe ya da felsefe; bilgiden bilgi üretmektir. Yarım felsefe; fikirden, inançtan ve bir miktar bilgiden, bilgi üretmektir. \"Bilgi\"; doğruluğu veya yanlışlığı net olarak tanımlanmış durumu anlatan kavramdır. Doğruluğu veya yanlışlığı kesin olmayan kavram \"fikir\"dir. Doğruluğu ya da yanlışlığı hiç sorgulanmayan kavram \"inanç\"tır. Bu nedenle \"yarım felsefe\" net ve kesin bir sonuç üretemez. Sizin cennetlik olduğunuzu farz edelim. Yapacağınız bir kaç hata ile (ki çevremizde ibadeti ve O\'nun adını ağızlarından düşürmeyerek bunu hak ettiğini sanan, tevbe ile son anda yırtacağını uman) bu durumu rahatça tersine çevirebilirsiniz. Ya da cehennemlik olduğunuzu düşünelim, bu andan sonra içtenlikle yapacağınız eylemler ile bunu rahatça değiştirebilirsiniz. Çünkü şu anki durumunuzu belirleyen şey, değiştirilmesi mümkün olmayan geçmişiniz. Ancak gelecek, her zaman farklı olasılıkları içerdiği için, her an değişir. Değişecektir. Önünüzde iki seçenek var; ya bu durumu olduğu gibi kabul edip, sonuç alınamayacak sorgulamaları bir kenara bırakıp, hayatınıza devam etmek. Ya da hayatınızı bu olasılıkları düşünüp, yaşayamamak. Her iki durumda da sonuç değişmeyecek. Öleceğiz ve ya yok olacağız, ya da bir yerlerde var olacağız. Eğer sadece yok oluyorsak, bıraktığımız geçmişimiz, diğer insanlarca yaptıklarımıza göre değerlendirilecek. Yaşadığımız hayatın anlamı buna göre belirlenecek. Eğer bir yerlere gidiyorsak, hem dünya da hem de ahirette aynı şekilde değerlendirileceğiz. Sorun, özgürlük ve sınırsızlık isteklerimizle, diğerlerinin özgürlük ve sınırlarını ne kadar ihlal ettiğimize bağlı olması. Buna göre hayatımızın bir anmalı olup olmadığına göre de bir yere yerleşeceğiz. Eğer denilenler doğruysa, insan yaratılışı öncesi bazı bilinçler bağımsızlık ister. (Cenâb-ı Hâk\'kın ruhundan bir nefes) O\'nun gibi irade sahibi olmak ve O\'nun gibi bir şeyler oluşturabilmek. Bu izin verilenlere bir de sorumluluk verilir. Bu sorumluluk onların geriye dönüşlerini belirleyecektir. Geri dönüşü, \"cennet\" olarak niteleyebilirsiniz. Bütüne dahil olamamayı da \"cehennem\"... Sonucun önceden biliniyor olması, bizim gibi 5 boyutlu (3 uzamsal, 1 sonsuz ve tam tersi 1 sıfır boyut) varlıklar için, sadece neden sonuç ilişkisine sokuyor. Mesela foton gibi kütlesiz nesneler için \"zaman\" diye bir kavram yok. Yani onlar için geçmiş ya da gelecek dolayısıyla \"şu an\" bile yok. Zaman algısı; \"sadece kütleli nesneler için\" geçerli bir \"kavram\". (Zaman\'ın kendisi bundan çok farklı, bir boyut olarak ele alınması gereken ve bir mesafe ile hareket durumunun bilgisini veren bir boyut çünkü) . Bize göre öncesi ve sonrası kavramları fotona göre olmadığına göre, sonuçta sahip olduğunuz momentum ile nereye varacağınızı bilmiyor olabilirisiniz. Ama sizi bu yola çıkaran nereye varacağınızı biliyor. Bir de size doğrusal değil, yoldan sapabilmeniz içinde imkan veriyor. (Bunun için \"zaman\" gerekiyor işte) Çünkü başlangıçta bunu isteyen biziz. Hangi yola dönersek hangi hedefe varacağımızı O\'nun bilmesi, bizim hangi yoldan gideceğimizi bizim bilmemizi sağlamıyor. Biz bilmiyoruz nereye varacağımızı. Eğer hedef belliyse, bu kadar yolu boşu boşuna tepmeyeyim diyorsanız. Sonra sizin, ama ben irademi -hediyemi kullanamadım ki, deme hakkınız olur. Üstelik böyle bir şey, hakkaniyete uymaz. Kısaca ne yaparsanız, cennetlik veya cehennemlik olacağınız ve hangi yolları izleyeceğinizi O biliyor. Siz bilmiyorsunuz. Siz her an sonucu değiştirebilirsiniz. Her gerçeklik için açık kapı var. Sorunuz; hayattan bıkmış, mücadele ruhunu kaybetmiş ya da mücadeleye girecek kadar kendisini hazır hissetmeyenlerin , ya da istediği her şeyi yapmak isteyenlerin (sınırlanmamak) çok kullandığı bir silahı barındırıyor. (Özellikle bir şeyler yapıp yapıp, bunların olası olumsuz sonuçları ile karşılaşmamak isteyenlerin kullandığı bir argüman. Bu işin fıtratında var deyip, yaptıklarımızın ya da yapmadıklarımızın sorumluluğunu ret etmek hakkına sahip değiliz. Reddedebiliriz, bu kapı da açık. Ama sadece kendimizi kandırırız, bir de bizi sevenleri-bize inananları. Üstelik onları da yanımızda sürükleyebiliriz.) Neden mi yaşıyoruz? Güzel şeyler yaptığımızı/yapabileceğimizi kendimize ve O\'na gösterebilmek için. Bu yolu istedik. İstersek yapabiliriz de çünkü. Yaşamınızı anlamlı ve güzel kılacak işlerle doldurmanızı dilerim. Saygılarımla

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 7 yıl önce 0