0

(Yazım hatalarımı gördüm de...) Sayın ÖFA, sorunuzun net cevabını bizden almanız mümkün değil. Çünkü her birimiz kendi inancı ve dünya görüşü ile olayı algılıyoruz. Kesin cevap ölüm sonrası belli olacak. Ancak normal hiç bir canlı bunu daha önce öğrenmek için acele etmiyor. :-) Edenlerde geri dönüş yapmıyor. Hiç bilgimizin olmadığı bir alanda, sadece inançlarla sorunu algılamaya çalışıyoruz. Eğer ölüm sonrası hayatın güzel olduğunu düşünsek, bu sefer yaşadığımız hayatı anlamsızlaştıracak. Bu noktadan sonra ancak \"yarım felsefe\" yapabiliriz. (Tam felsefe ya da felsefe; bilgiden bilgi üretmektir. Yarım felsefe; fikirden, inançtan ve bir miktar bilgiden, bilgi üretmektir. \"Bilgi\"; doğruluğu veya yanlışlığı net olarak tanımlanmış durumu anlatan kavramdır. Doğruluğu veya yanlışlığı kesin olmayan kavram \"fikir\"dir. Doğruluğu ya da yanlışlığı hiç sorgulanmayan kavram \"inanç\"tır. Bu nedenle \"yarım felsefe\", net ve kesin bir sonuç üretemez. Sizin cennetlik olduğunuzu farz edelim. Yapacağınız bir kaç hata ile (ki çevremizde ibadeti ve O\'nun adını ağızlarından düşürmeyerek bunu hak ettiğini sanan, tevbe ile son anda yırtacağını umanlar var) bu durumu rahatça tersine çevirebilirsiniz. Ya da cehennemlik olduğunuzu düşünelim, bu andan sonra içtenlikle yapacağınız eylemler ile bunu rahatça değiştirebilirsiniz. Çünkü şu anki durumunuzu belirleyen şey, değiştirilmesi mümkün olmayan geçmişiniz. Ancak gelecek, her zaman farklı olasılıkları içerdiği için, her an değişir. Değişecektir. Önünüzde iki seçenek var; ya bu durumu olduğu gibi kabul edip, sonuç alınamayacak sorgulamaları bir kenara bırakıp, hayatınıza devam etmek. Ya da hayatınızı bu olasılıkları düşünüp, yaşayamamak. Her iki durumda da sonuç değişmeyecek. Öleceğiz ve yok olacağız ya da bir yerlerde var olacağız. Eğer sadece yok oluyorsak, bıraktığımız geçmişimiz, diğer insanlarca yaptıklarımıza göre değerlendirilecek. Yaşadığımız hayatın anlamı, buna göre belirlenecek. Eğer bir yerlere gidiyorsak, hem dünya da hem de ahirette gene aynı şekilde değerlendirileceğiz. Sorun, özgürlük ve sınırsızlık isteklerimizle, diğerlerinin özgürlük ve sınırlarını ne kadar ihlal ettiğimize bağlı olması. Hayatımızın bir anlamı olup olmadığına göre de bir yere yerleşeceğiz. Eğer denilenler doğruysa, insan yaratılışı öncesi bazı bilinçler bağımsızlık ister. (Cenâb-ı Hâk\'kın ruhundan bir nefes) O\'nun gibi irade sahibi olmak ve O\'nun gibi bir şeyler oluşturabilmek. Bu izin verilenlere bir de sorumluluk verilir. Bu sorumluluk, onların geriye dönüşlerini belirleyecektir. Geri dönüşü, \"cennet\" olarak niteleyebilirsiniz. Bütüne dahil olamamayı da \"cehennem\"... Sonucun önceden biliniyor olması, bizim gibi 5 boyutlu (3 uzamsal, 1 sonsuz ve tam tersi 1 sıfır boyut) varlıklar için, sadece neden sonuç ilişkisine sokuyor. Ama böyle bir kavram \"zaman algısı\" için geçerli Mesela foton gibi kütlesiz nesneler için \"zaman\" diye bir kavram yok. Yani onlar için geçmiş ya da gelecek dolayısıyla \"şu an\" bile yok. Zaman algısı; \"sadece kütleli nesneler için\" geçerli bir \"kavram\". (Zaman\'ın kendisi bundan çok farklı, bir boyut olarak ele alınması gereken ve bir mesafe ile hareket durumunun bilgisini veren bir boyut çünkü) . Bize göre \"öncesi ve sonrası\" kavramları, fotona göre yok. Sonuçta sahip olduğunuz momentum ile nereye varacağınızı bilmiyor olabilirsiniz. Ama sizi bu yola çıkaran, nereye varacağınızı biliyor. Bir de size doğrusal değil, yoldan sapabilmeniz içinde imkan veriyor. (Bunun için \"zaman\" gerekiyor işte) Çünkü başlangıçta bunu isteyen biziz. Hangi yola dönersek, hangi hedefe varacağımızı O\'nun bilmesi, bizim hangi yoldan gideceğimizi bilmemizi sağlamıyor. Bilmiyoruz nereye varacağımızı. Eğer hedef belliyse, bu kadar yolu boşu boşuna tepmeyeyim diyorsanız. Sonra sizin, \"Ama ben irademi -hediyemi kullanamadım ki!\" deme hakkınız olur. Üstelik böyle bir şey, hakkaniyete uymaz. Kısaca ne yaparsanız, cennetlik veya cehennemlik olacağınızı ve hangi yolları izleyeceğinizi, O biliyor. Siz bilmiyorsunuz. Siz her an sonucu değiştirebilirsiniz. Her gerçeklik için açık kapı var. Sorunuz; hayattan bıkmış, mücadele ruhunu kaybetmiş ya da mücadeleye girecek kadar kendisini hazır hissetmeyenlerin , ya da istediği her şeyi yapmak isteyenlerin (sınırlanmamak) çok kullandığı bir silahı barındırıyor. (Özellikle bir şeyler yapıp yapıp, bunların olası olumsuz sonuçları ile karşılaşmamak isteyenlerin kullandığı bir argüman. Bu işin fıtratında var deyip, yaptıklarımızın ya da yapmadıklarımızın sorumluluğunu ret etmek hakkına sahip değiliz. Reddedebiliriz, bu kapı da açık. Ama sadece kendimizi kandırırız, bir de bizi sevenleri-bize inananları. Üstelik onları da yanımızda sürükleyebiliriz.) Neden mi yaşıyoruz? Güzel şeyler yaptığımızı/yapabileceğimizi kendimize ve O\'na gösterebilmek için. Bu yolu istedik. İstersek yapabiliriz de çünkü. Yaşamınızı anlamlı ve güzel kılacak işlerle doldurmanızı dilerim. Saygılarımla

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 7 yıl önce 0
0

Haddimiz olmayan konularda var fakat bu onlardan biri değil. Çünkü insan aklı ile bu sorunun cevabı bulunabiliyor. Bu soruyu kendisine soran ve mantığa uygun bir cevap arayan ilk insan sen değilsin kardeşim ve bence sonuncuda olmayacaksın bu kesin. Soruna cevap vereyim o halde. Allah (c.c) herşeyi bilendir bu konuda hem fikir olduğumuzu düşünüyorum. daha ortada hiç bir şey yokken bile biz insanların kaderlerini, bu dünyada yapacaklarımızı ve daha bizim bilemeyeceğimiz bir çok şeyi bilendir. Sen diyorsun ki madem biliyor neden ozaman bu dünya var direk cennet yada cehenneme göndersin. Fakat Allah insanın önüne yanlış ile doğruyu koyarken ona doğru ile yanlışı ayırt edebilecek bir akıl ve bu ikisi arasında tercih yapmasını sağlayacak hür bir irade verdi dimi. İnsan dünya ya değildi direk cennet yada cehenneme gönderilseydi, cehenneme gönderilen kimse kaderine razı olmayacaktı. Çünkü bir sınava (dünya hayatına) tabi olmadık eğer dünyada gönderilseydik iyilik yapacak ve cenneti hak edecektik derdi insan oğlu. Biz insanlar bu dünyada hür olduğumuz için yarın ahiret gününde kimse yaptığı birşeyi inkar edemeyecek çünkü elimiz, ayağımız, dilimiz daha ne uzuvlarımız bile bize şahitlik edecekler ve herkes kaderine razı olacak kimse eğer beni bir sınav yapsaydın ben ozaman cenneti hak edecektim diyemeyecek çünki şuan bir sınavdayız yanlış ve doğru belli seçim bizim elimizde. Biraz uzun oldu kusuruma bakma kardeşim umarım tatmin olursun bu düşünceler sadece bana ait değildir din konusunda ilim sahibi insanlarda böyle düşünmekte.

Ugur Basdas 7 yıl önce 0
0

Allah bizlerin ne amel işleyeceğini, irademizi nereye kullanacağını biliyor. Öyleyse dünyaya gönderilmeden doğrudan cennet cehenneme de gidebilirdik. Allah’ın bizi doğrudan cennet ve cehenneme göndermemesinin hikmeti nedir? Cevap: 1. Kul özgür iradesi ile bir fiili yapmaya yeltenir, Allah’ta külli iradesi ile kulun o fiili yapmasına müsaade eder, onu yaratır. Kul, hayrı isterse hayrı yaratır, şerri isterse şerri yaratır. Ancak, şerri isteyene azap edecektir. Şerri isteyene engel olunsa, o an inme inse, felç geçirse bu, imtihanın sırrını bozar ve insanlara sunulan iman edip etmeme teklifinde insan, bir tercihe zorlanmış olunur. Böyle olsaydı da iyi veya kötü insanların kim olduğunu bilemezdik. 2. Allah sonsuz ilmi gereği kulun özgür iradesini nereye kullanacağını ezelden bilir, kaderine yazar. Bunun ayet ve hadislerde delilleri mevcuttur. Ancak, Allah’ın kulun iradesini nereye kullanacağını bilmesi, kulun elinden özgür iradesini aldığı anlamına gelmez. Yani, Allah yazdığı için kul zorla cehenneme gönderilmez. Kulun cüzi iradesi vardır, Allah’ta yapacağı tercihi bilir ve yazar, kula haksız yere zulmetmez. Bu ince ayrıntı son derece önemlidir. Bu iki meseleyi aklımızın bir kenarına yazdıktan sonra, soruya geçiyoruz. Bu noktada sorulan soru ise, ‘amellerimizin nasıl olacağı biliniyorsa, niçin doğrudan cennette ya da cehenneme gönderilmedik, hikmeti nedir?’ Allah bizim hangi seçimleri yapacağımızı biliyor ama bizler ne seçim yapacağımızı, neler yaşayacağımızı bilmiyoruz. Öncelikle, bir insan bu dünya hayatına gönderilmeden direk cehenneme atılsaydı o insanın "Rabbim bana bir şey yaşatmadan beni buraya atıyorsun" deme şansı doğardı. Aynı şekilde, cennette giden bir insan "hiç bir cefa çekmeden, hiç bir güzel amel için yorulmadan cennette giriyorum” diye özgür iradesini imtihanlardan başarıyla geçirmenin haklı sevinci olmadan, tabiri caizse "alın teri" olmadan cennette girebilecekti. Basit bir örnekle, üniversite sınavlarında derece almış insanlar hukuk fakültesi okuyacaksa onlara, "Siz zeki insanlarsınız. Nasıl olsa sizin avukat, hakim çıkacağınızı biliyoruz. Sizi terletmeden, pişirmeden, olgunlaştırmadan avukat, hakim, savcı yapalım" denilemez. Onların uğraş vermesi, olgunlaşması, pişmesi onlar için gereklidir. Ancak, hocaların, onların eninde sonunda avukat, hakim, savcı olacaklarını bilmesi onların pişmeleri, olgunlaşmaları gerektiği gerçeğini değiştirmez. Külfetsiz nimet olmadığı gibi, cezayı da hak edene vermek gerekir. Kimse kimseye "Sen hak etmeden şu nimetleri sana verelim" demeyeceği gibi, "Sen, özgür iradenle suç fiilinde bulunmadan seni hapse atalım" da diyemez. Devlet, suçun olacağını bilsin ya da bilmesin, önce her zaman fiil gelir. Bu, adaletin de gereğidir. Ki insanlara "Sen suç işleyeceksin, işlemeden biz sana ceza verelim" denmesi nasıl o insanın şahsı için henüz özgür iradesini kullanmadan 'bir haksızlık olarak algılanacaksa' aynı şekilde insanlara 'sen şu iyilikleri yapacaksın, biz sana ücretini peşin verelim' denildiğinde de, o kişi vermediği bir emeğin neticesinde, o nimetin ne değerini bilir ne de o nimetten haz alabilir. Cennet ehline söylenen 'Sabretmenize karşılık selam sizlere! Dünya yurdunun sonucu (olan cennet) ne güzeldir!' (Ra'd Suresi, 24) ifadesi bu hususta manidardır. Nitekim, Kuran'ı Kerim'de cehennem ehli anlatılırken de onlar "Rabbim bizi dünyaya geri gönder ve orada güzel ameller işleyelim. Artık, gördük ve inandık."(Secde Suresi, 12) derler. Kötü amel sahipleri, 'günahının cürmünü bilerek' bunu söylerler. Onlar, dünya meydanında imtihana tabi tutulmadan direk cehenneme atılsaydı, söyleyecekleri cümle 'Bizi dünyaya göndermedin ki güzel ameller işleyelim' olurdu. Bu ise, Allah’ın adaletine, hikmetine aykırı bir durumdur. Anlayacağınız burada olmamızın ve yaşamamızın nedeni ahireti anlayabilmek. Yoksa hiçbir şey sebepsiz yaratılmış değildir.

Hasan Gök 4 yıl önce 0