1

Kütle nedir?

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 7 yıl önce 62
0

Kalan son Liliput cücemizi, bir enerji alanı olarak düşünürsek, (mesela bir sabun köpüğü gibi canlandırın kafanızda) ilk dalgayı (ilk hareket yönündeki ivmeyi) yediğinde, bir momentum kazanıyor. Aynı zamanda dalganın sinüzoidal hareketi ile konumunda titreşiyor. Bu durumda iken onu (sanırım) sicim olarak tanımlıyoruz. Titreşen sicimimiz, ikinci dalgayı yediğinde ise momentumu artıyor. Ancak bu seferinde dalgayı karşıladığı yöne göre, yapısını koruyabileceği bir açı ile duruş sergiliyor. Yani bir spin oluşturuyor. Bunu en güzel, denizde farklı yönlerden ve farklı kuvvetlerden rüzgar alan bir yelkenlinin, rotasını değiştirmeden (evrenin genişleme yönü) , denize ve rüzgara göre duruşunu değiştirmesi olarak benzetebiliriz. Her yeni rüzgâr geldiğinde yelken ve gövde konumları değişecektir. https://1.bp.blogspot.com/-H3HfbFdisiU/VriP9vjnm4I/AAAAAAAADqg/iHl5Cn7nZNg/s320/06-02a.jpg Burada içine düşebileceğimiz hata, evrenin genişleme dalgalarının her yönden aynı anda etki etmesini değerlendirirken söz konusu... Evet, enerji alanımıza-topağımıza her yönden aynı anda etki ediyor ama her yönden eşit kuvvette etki etmiyor. https://2.bp.blogspot.com/-vuJn7f4uhIg/VrSAk5MsvkI/AAAAAAAADk8/MN2KC8mpeWk/s200/01-04.jpg (Şekilde \"aynı\" EGD nin farkı zamanlarda aynı konuma etki etmesini tanımlamaya çalıştım) Çünkü bunun olabileceği tek yer, evrenin merkezi olarak varsayabileceğimiz sanal bir nokta. Oysa bu enerji alanları, evrenin içinde heterojen olarak dağılmış durumdalar. Yani evrenin genişleme çeperine farklı açılarda, farklı uzaklıktalar. (Bir çemberin ya da kürenin içindeki bir noktayı düşünün Merkez nokta hariç, hangi noktada olursa olsun, noktamızın çemberin ya da kürenin diğer çeper noktalarına olan uzaklıkları farklı olacaktır) Genişleme dalgaları da, sicimin evren içindeki konumuna göre, serbest bırakıldıkları noktaya göre farklı uzaklıkta olduklarından, her etki ettiği yönden aktardığı ivme faklı değerde olacaktır. Kanımca, en az 4 EGD kütle üzerinde şekillendirici etkiye sahip, çünkü 4 açıdan gelen EGD \'nin yansıması ile tanımlanan kütle çekim dalgaları da bu şekilde birbirlerinden farklı olabilir. https://1.bp.blogspot.com/-s1HeFpP9HoY/VrSBGwJFC5I/AAAAAAAADm8/6uihfw5pztI/s320/06-09.png https://1.bp.blogspot.com/-qWwdVfArDFY/VrSBGod2tyI/AAAAAAAADm4/n2i_1fDhtFI/s320/06-08.jpg (Bir karadeliğin kütleçekim alanının (NASA tarafından) canlandırması) (Aslında daha fazla EGD etkin ama birbirlerini sönümlüyor ya da tanımlanması zor olacak kadar küçük kalıyor olabilirler.) Dünyanın kütleçekim alanına bakılınca da benzer şekilde olduğu görülüyor. (Küresel değil). (Bu nedenle başka bir yazıda; belki de kütle oluşumu ancak belli bir aralıkta sadece olabilir, diğer yerlerde enerji formunda kalıyor da olabilir ki biz de sadece 14 milyar ışık yıllık bir hacmi saptıyor olabiliriz. Demiştim.) Burada kendi bakışımda temel parçacık/kütlenin nasıl oluştuğunu tanımlamaya çalıştım. İşte bu noktaya gelmiş olan parçacığa bir ek kuvvet-ivme daha uyguladığınızda, ona bir miktar daha momentum uygulamış oluyorsunuz. Bu da onun kütlesini arttırıyor. Tabii burada ölçtüğümüz kütle, göreceli bir kavram, evrenin genişleme yönüne göre bir değerlendirme.

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 7 yıl önce 0
1

niye moleküllerine ayrıldı ki şimdi bu adam :)

Ömer ( Karanlık Profil ) 7 yıl önce 0
0

Katıldığım ve beni aşan bir tanımlama :-) . Einstein bize göreliliği gösterdi. Evrende hiç bir şeyin sabit olmadığını. (Einstein büyük bir basamak taşı oldu. O olmasaydı daha üst basamaklara çok geç, belki de asla çıkamayabilirdik. Üstelik onun bakışının yol göstericiliği olmasa, yeni ufuklara da dalamazdık...) Ama sabit bir evren düşüncesine o kadar bağlıydı ki (ayrıca dönemiminde gereği), göreliliği o bakışlara göre ele aldı. Sabit bir evrende olsaydık, mükemmeldi yaklaşımı. Daha sonra da genişleyen evreni zorlukla kabul etsede, denklemlerini ve bakışını çok fazla değiştiremedi. Çünkü mevcut bilgilere ve birikimlerin deney sonuçlarına göre mükemmeldiler. Ama biz hareketli, sürekli genişleyen bir evrendeyiz. Kütle\'nin 3 uzamsal boyutlu koordinatı evrene göre sabit olsa bile, evrenin genişlemesinden dolayı ek bir hareket sürekliliğinin içindeydi. Bunu zaman olarakta tanımlıyoruz. (Aynı şey\'in farklı sonuçlarından biri olarak) Bence, genişleyen bir evrendeki nesnelere göre, \"göreceliği ele alsaydı\" , sanırım çok daha farklı sonuçlar üretirdi. Ayrıca onun döneminde temel parçacıklar katı ve sabit olarak ele alınıyordu. Proton, elektron ve nötron.... Bütün maddeler, bu katı ve sabit parçalardan oluşuyordu o dönemde... Bu nedenle bakış açısı , çağının öncüsü olsa da üstelik bize de ufuklar açsa da eksik kaldı. Hatasız ama eksik. Çağımızda, maddenin temel parçacıklarınında temel parçacıkları olduğunu, katı değil aslında içiçe alanlardan oluşan parçacıkları farkettik. Üstelik bu alanlar büyük oranda boşluk içeriyordu. Bizler boşluğu pasif olarak ele alıyoruz. Oysa kütle oluşumunda, o boşluk olarak nitelediğimiz alanlar da \"sistemin bir parçası\"... En aşağıya indiğimizde cevaplara ulaşamadık ama matematiksel olarak sicimleri bulduk. Temel enerji alanımıza ivme uyguladığımızda, bir parçacık oluyor ama tek boyutlu bir alanda. Bu yapıya başka bir açıdan daha kuvvet uygulanınca, 2 boyutlu bir alana dönüşüyor. Ancak hala kütlesiz.. Ancak 3ncü bir açıdan daha kuvvete maruz kalınca, enerjimiz 3 yönde titreşmeye başladığı için, kütle kazanıyor. Bu kütle ; (3x), buna ek bir kuvvet (ivmelendirdiğimizde) uyguladığımızda (60N) , kütlemizin (3x) titreşim alanını genişletiyor. Böylece titreşim alanı genişleyen kütle artık (3x)+60 N oluyor. (Enerjinin titreşim alanının genişlemesi, sicim kavramından ilham aldığım bir yaklaşım... Sicimlere yeterince enerji verilirse bütün evreni kapsayacak kadar genişleme esnekliğine sahip olduğu belirtiliyordu. Yani enerji direk yapısına/dokusuna dahil oluyor ve alanını genişletiyordu.)

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 7 yıl önce 0
-1

Katıldığım ve beni aşan bir tanımlama :-) . Einstein bize göreliliği gösterdi. Evrende hiç bir şeyin sabit olmadığını. (Einstein büyük bir basamak taşı oldu. O olmasaydı daha üst basamaklara çok geç, belki de asla çıkamayabilirdik. Üstelik onun bakışının yol göstericiliği olmasa, yeni ufuklara da dalamazdık...) Ama sabit bir evren düşüncesine o kadar bağlıydı ki (ayrıca dönemiminde gereği), göreliliği o bakışlara göre ele aldı. Sabit bir evrende olsaydık, mükemmeldi yaklaşımı. Daha sonra da genişleyen evreni zorlukla kabul etsede, denklemlerini ve bakışını çok fazla değiştiremedi. Çünkü mevcut bilgilere ve birikimlerin deney sonuçlarına göre mükemmeldiler. Ama biz hareketli, sürekli genişleyen bir evrendeyiz. Kütle\'nin 3 uzamsal boyutlu koordinatı evrene göre sabit olsa bile, evrenin genişlemesinden dolayı ek bir hareket sürekliliğinin içindeydi. Bunu zaman olarakta tanımlıyoruz. (Aynı şey\'in farklı sonuçlarından biri olarak) Bence, genişleyen bir evrendeki nesnelere göre, \"göreceliği ele alsaydı\" , sanırım çok daha farklı sonuçlar üretirdi. Ayrıca onun döneminde temel parçacıklar katı ve sabit olarak ele alınıyordu. Proton, elektron ve nötron.... Bütün maddeler, bu katı ve sabit parçalardan oluşuyordu o dönemde... Bu nedenle bakış açısı , çağının öncüsü olsa da üstelik bize de ufuklar açsa da eksik kaldı. Hatasız ama eksik. Çağımızda, maddenin temel parçacıklarınında temel parçacıkları olduğunu, katı değil aslında içiçe alanlardan oluşan parçacıkları farkettik. Üstelik bu alanlar büyük oranda boşluk içeriyordu. Bizler boşluğu pasif olarak ele alıyoruz. Oysa kütle oluşumunda, o boşluk olarak nitelediğimiz alanlar da \"sistemin bir parçası\"... En aşağıya indiğimizde cevaplara ulaşamadık ama matematiksel olarak sicimleri bulduk. Temel enerji alanımıza ivme uyguladığımızda, bir parçacık oluyor ama tek boyutlu bir alanda. Bu yapıya başka bir açıdan daha kuvvet uygulanınca, 2 boyutlu bir alana dönüşüyor. Ancak hala kütlesiz... Ancak 3ncü bir açıdan daha kuvvete maruz kalınca, enerjimiz 3 yönde titreşmeye başladığı için, kütle kazanıyor. Bu kütleye (3x) ek bir kuvvet (ivmelendirdiğimizde) uyguladığımızda (60N), kütlemizin (3x) uzamsal boyutlardaki titreşim alanını genişletiyor. (2 uzamsal boyutta genişlerken, hareket yönündeki uzamsal boyutta sıkışıyor) Böylece titreşim alanı genişleyen kütle(=yoğunlaşmış enerji) artık (3x)+60 N oluyor. (Enerjinin titreşim alanının genişlemesi, sicim kavramından ilham aldığım bir yaklaşım... Sicimlere yeterince enerji verilirse bütün evreni kapsayacak kadar genişleme esnekliğine sahip olduğu belirtiliyordu. Yani enerji, sicimin direk yapısına/dokusuna dahil oluyor ve onun alanını genişletiyordu.)

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 7 yıl önce 0
0

Şimdi iç gözlemci,(hareket halindeki ortamdaki) bu durumun farkında değil. O eğer büyük bir gemide elinde metre ile ölçüyorsa, değerleri hareket durumundan önceki ile aynı ölçecek. Çünkü ölçüm araçlarıda aynı değişimden etkileniyor. İkincisi, dış gözlemcinin gördüğü, hareket eden nesnenin , hareket yönündeki boyutunda bir sıkışma-daralma olduğu ... Yani sadece hareket yönünde iken bu daralma oluyor. Bunu bir balonun, bir akışkan içindeki hareketini gösteren resim ile canlandırmaya çalışmıştım. https://1.bp.blogspot.com/-NHqLYimc9OE/VrSBTH5oLSI/AAAAAAAADoo/PgNu-WOw9aQ/s400/08_07b.jpg Ancak burada muallakta olduğum bir nokta oldu. Canlandırma da balonun iç basıncının, sonsuz esneme kapasitesindeki balon dokusu sayesinde, bu sıkışma sonucunda diğer iki \"dik\" açılı yönde genişleyeceğini öngördüm. Ancak daha sonra bir yerde, diğer boyutlarda bir esnemenin-genişlemenin olmayacağını okudum. Başlangıçta kafama yatmasa da, bunu bu sefer \"titreşim alanında genişleme\" olarak tanımladım ve kullandım. Sonuçta daha geniş bir titreşim alanının mümkün olduğunu ve her iki durumuda karşıladığını görünce rahatladım. (Diğer iki boyut esnesin ya da esnemesin sonuç aynı...) Burada ilginç olan şey, eğer nesne ışık hızına ulaşabilse, artık 2 boyutlu bir yüzeye dönüşecek olması. Hızı artıkça, akışkandan kaynaklanan direnç ile bu yönde sıkışmaya zorluyor ve diğer boyutlar (ki onlarda birbirlerine başlangıçtaki gibi 90 derece kalmaya devam ederek , 2 boyutlu bir yüzey olarak kalıyorlar)ın titreşim alanı genişliyor olmalı... Diye düşündüm. Titreşim alanının genişlemesi demek; uzay-zaman dokusuyla olan dik temas alanının değişken olarak azalıp/artması demek. Alt limiti; nesnemizin doğal uzamsal boyutları iken, üst limiti; artan enerjiyle hızlanan frekansa göre genişleyen bir alan-boyut gibi... Belki bu hız artışı oranı ile zamanın yavaşlama oranının doğru orantılı olmaması arasında bir ilişki olabilir, diye düşünüyorum.

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 7 yıl önce 0