Bana göre bu, nihai hedeftir. Yaşlanma sürecini yavaşlatabilirsek, yaşa bağlı hastalıklarla yaşadığımız süreyi geciktirebilir veya kısaltabiliriz. Başka bir deyişle, daha uzun süre sağlıklı kalabilir ve bu hastalıkları sadece hayatımızın son birkaç yılında yaşayabilir, genel olarak daha genç ve daha iyi hissedebiliriz.
Ferrucci konuşmasını yaparken, yaşlanmayı etkileyen en şaşırtıcı faktörlerden birinin sosyal hayatımız olduğunu gösteren yeni bir çalışma yayınlandı. Başkalarıyla bağlantıda kalmanın yaşlanma hızımızı yavaşlatabileceği ortaya çıktı.
Güçlü sosyal bağları olan insanların daha uzun yaşadığı ve daha sağlıklı olduğu bir süredir biliniyordu. Ancak sosyal bağlantılarımızın biyolojik düzeyde vücudumuzu nasıl etkilediği daha az biliniyordu.
2.000'den fazla yetişkini kapsayan bu yeni Amerikan çalışmasında, araştırmacılar insanların sosyal bağlantılarının gücü ve tutarlılığını inceledi – aile ilişkileri, topluluk veya dini gruplara katılım, duygusal destek ve topluluklarında ne kadar aktif oldukları gibi faktörler.
Araştırmacılar, “kümülatif sosyal avantaj” (CSA) adı verilen bir ölçüt geliştirdiler. Bu ölçüt, temel olarak bir kişinin sosyal bağlantılarının ve aldığı desteğin derecesini ifade ediyor. Bu, önceki araştırmaların çoğunun evlilik veya arkadaşlık gibi tekil faktörlere odaklandığı için önemli bir adımdı.
Araştırmacılar daha sonra CSA'yı farklı yaşlanma ölçütleriyle karşılaştırdılar. Biyolojik yaşı (“epigenetik saatler” olarak bilinen DNA değişikliklerine dayalı), vücuttaki iltihaplanma düzeylerini ve kortizol ve adrenalin gibi insanların stresle ilgili hormonlarının nasıl davrandığını incelediler.
Sosyal bağları daha güçlü olan kişilerin biyolojik yaşlanma hızlarının daha yavaş ve iltihaplanma düzeylerinin daha düşük olduğunu buldular. Ancak, sosyal yaşam ile kısa vadeli stres tepkileri arasında çok fazla bir bağlantı bulunmadı, ancak araştırmacılar bunun sadece ölçülmesinin daha zor olmasından kaynaklanabileceğini öne sürdüler.
Sonuç olarak, bu çalışma, sosyal bağlarımızın yaşlanma şeklimizle yakından ilişkili olduğuna dair artan kanıtlara bir yenisini ekliyor. Ancak belki de buna çok şaşırmamalıyız. İnsanlar yüz binlerce yıl boyunca sosyal varlıklar olarak evrimleşmiştir.
Eski atalarımız için bir gruba ait olmak sadece arkadaşlık demek değildi, hayatta kalmanın anahtarıydı. Birlikte çalışmak bizi daha güvende tuttu, yiyecek bulmamıza yardımcı oldu ve refahımızı destekledi. Öyleyse, vücudumuzun sosyal bağlantılarımız olduğunda gelişmesi mantıklıdır.
Sosyal avantaj
Çalışma ayrıca sosyal avantajın daha geniş eşitsizliklerle bağlantılı olduğunu da ortaya koydu. Daha yüksek eğitim düzeyine, daha iyi gelire sahip veya belirli etnik gruplara ait olan insanlar genellikle daha yavaş yaşlanma ve daha düşük iltihaplanma gösterdi. Bu, hem sosyal hem de ekonomik koşullarımızın yaşlanma sürecimizi etkilediğini göstermektedir.
Buna iki şekilde yanıt verilebilir. İlk olarak, yoksulluğu azaltan ve eğitimi ve fırsatları iyileştiren sosyal politikalara ihtiyacımız var, çünkü bu faktörler sağlık ve yaşlanmayı açıkça şekillendirmektedir.
Ancak ikinci olarak, bireysel olarak da kontrolümüz var. Kendi sosyal yaşamlarımızı güçlendirmek – bağlantılı, destekleyici ve katılımcı olmak – da fark yaratabilir.
2014 yılında, Ferrucci'nin şu anda bilimsel direktör olarak görev yaptığı ABD Ulusal Yaşlanma Enstitüsü'nün 40. yıldönümü için Washington DC'de olduğumu hatırlıyorum.
Etkinlik sırasında, biri sosyal bilimler bölümünün başkanına “Gelecek yüzyıl için en önemli araştırma alanı ne olacak?” diye sordu. O da tereddüt etmeden “Sosyal bilimler ve genetik” diye cevap verdi.
O zamanlar böyle bir araştırma programı yoktu, ama o haklıydı. Bu yeni araştırmanın da gösterdiği gibi, bu iki alanı bir araya getirmek, sadece nasıl yaşlandığımızı değil, nasıl daha iyi yaşlanabileceğimizi de anlamamıza yardımcı oluyor.
James Goodwin, Loughborough Üniversitesi Yaşlanma Fizyolojisi Misafir Profesörü
Bu yazı SCIENCEALERT’ de yayınlanmıştır.
0 yorum