Advertisement
0
0

Açıklamaya çalışırsak ise durum şöyle; birebir aynı şartlar altında 2 eş parçacığın durumları ölçülmek istendiğinde aynı enerji seviyesinde olmadıkları görülüyor. biri daha yüksek bir seviyedeyken diğeri daha düşük bir seviyede oluyor. tüm şartlar aynı olmasına rağmen farklı seviyelerde olmasından kaynaklanan duruma superpozisyon deniyor. Bu farklı enerji seviyelerindeki parçacıklar ise bozunuma uğramış ve uğramamış diye nitelendiriliyor diyebiliriz. haliyle bozunuma uğramış parçacık radyoaktiviteye sahip oluyor. shrödingerin kedisi deneyinde de parçacıkların superpozisyona sahip olması durumu kedinin ölmesi ya da yaşıyor oluşu gibi makro düzeyde açıklanmaya çalışılmıştır. peki superpozisyon fikrine nereden geldik. çift yarık deneyini açıklamaya çalışırsam her şeyin temelini anlatmış olacağım. tek bir kapıdan geçen parçacık bize ölçüm sonucunda belirli bir patern oluşturuyor. yani parçacığın kapıdan geçip de odanın karşı duvarına çarptığında nerelere çarpacağını biliyoruz diyelim. bu parçacıklar aynı bir su dalgası gibi hareket ediyorlar bunu unutmayın. çünkü eğer doğrusal hareket etselerdi karşısına 100 tane de kapı koysanız hep aynı kapıdan gececeklerdi. şimdi parçacıkların karşısına yanyana 2 kapı koyalım. bu durumda yine beklenen bir patern elde etmeliyiz değil mi. yani tek kapıda elde ettiğimz paterni 2 kapı için elde edecektir. aynı paternden 2 tane olacaktı. ancak durum beklenen gibi olmuyor. saçma sapan bir sonuç ortaya çıkıyor. işte fizikçiler yalnızca ölçüm sonucunu görebildiklerinden bunu şöyle açıklıyor. biz bakmadığımız esnada parçacıklar random hareket ediyorlar ve birden fazla durumda bulunabiliyorlar. bu da yukarıda bahsettiğim farklı enerji seviyeleri durumudur. Şimdi schrödingere dönersek. durumu makro düzeyde anlatarak aslında durumun ne kadar saçma olacağını bize göstermek istemiştir. bir kutuda bir kedi var ve bir de parçacık olduğunu düşünelim. bu parçacık bozunuma uğrayabilir de uğramayabilir de. eğer bozunuma uğrarsa radyoaktiviteyi algılayacak bir sistem kutudaki zehirli şişeyi kıracak ve kedi zehirlenip ölecektir. ancak uğramazsa kedi yaşayacaktır. biz ise sadece çift yarık deneyinde olduğu gibi sonucu görebileceğiz. yani ölçümü ancak kutuyu açtığımızda yapabileceğiz. kutu kapalı kaldığı sürece parçacıkların hareketi hakkında bir bilgimiz yok yani her şey olabilir. ancak quantum mekaniğinin eksik noktalarından biri de budur yani biz kutuyu açmadığımız sürece kedinin hem ölü hem de canlı olabileceğini söyler. tabi ki de böyle bir şey konu kedi gibi makro bir şey olduğunda oldukça saçma geliyor. schrödingerin de temel amacı teorinin makro boyutlara uygulandığında ne kadar absurd olduğunu göstermek. benim içinse durumu gülünç kılan şey bu kadar determinist bilim adamının sırf parçacıkların hareketini açıklayacak veriye sahip olamadıkları ya da daha gözlemleyecek kadar fizik kurallarını geliştirmediklerini kabul etmek yerine biz bakmazken her şey tesadüfi demek ki demesi. en azından bohmian çıkıp biz göremesek de bu parçacıkları dalgasal hareket edecek biçimde dürten bir şeyler olmalı diye düşünmesi iç açıcı. buna da plot-dalga teorisi deniyor. yani parçacıkların birden fazla durumda bulunmasının parçacıkların saçmalamasından ziyade başka bir dış etkene bağlı olduğunu düşünebilirsiniz.

Banu Edizsoy 8 yıl önce 0