1

Burtay bey merkeze düşen bir top düşünürsek yüzeyde ya da paylaştığım grafikte olduğu gibi 3bin km de 11m/s2 ile en yüksek ivmeye, merkezde ise bir anlığına ivmesiz hareket yapacaktır. Yani merkezi geçmeden bir fren etkisi olmayacaktır. Merkeze çeken bileşke F kuvveti sürekli azalır. Fakat azalan ivmeli hareket olduğundan hızı azalarak artmaya devam edecektir ve merkezde hız en büyük değeri alır. Merkezde kütle çekiminin sıfır olduğu bir nokta mutlaka bulunması gerekir ve bu muhtemelen geometrik merkezden farklı bir noktadır. Yani serbet düşmedeki bir cisim için kütleçekimi potansitel enerjisi ile kinetik enerji arasında sürekli bir takas olacaktır. Aslında bu, sizin kütleçekim kuvveti yaklaşımınıza da uyan bir durum gibi. Yani yanlış hatırlamıyorsam uzayı 4 boyutlu bir akışkan gibi ele alıyorsunuz ve uzay bu kütle etrafında kütlenin merkezine doğru bir düşük basınç alanı oluşturduğunu düşünüyorsunuz. Akışkan içinde hareket eden cisimler hareket doğrultusunda bir yüksek basınç alanı oluştururken harekete zıt doğrultuda da bir düşük basınç alanı oluşturur. Eğer kütleçekim kuvveti bir basınç farkının sonucu ise hareket ile olan ilişkisi de bu basınç farkıyla ilişkili olması gerekir. Yani kütleçekiminin bir maddeyi hareket ettirmesinin sebebi, hareket sonucunda oluşan yüksek basıncın(cismin önünde-hareket doğrultusunda) kütlenin sebep olduğu düşük basıncı dengeleyebilecek tek çare olmasından dolayı olabilir mi? Hareket yerine direk enerjiyi koyarsak aynı şekilde enerjinin davranışı açısından da bu söylediklerimiz geçerli olacak gibi.

Vide supra 6 yıl önce 0
0

Sayın Vide Supra, Merhaba... İvmenin "sıfir olduğu an"da, Hız'ın maksimum olduğunu, önce artan ve sonra azalan ivme ile hızın artarak sifir noktasına ulaştığını anladım. Ancak sıfir noktasını geçince yaşanan durum için tereddütlerim var. Yüzeye 3000 km bölgesinin yoğunluğundan dolayı bu bölgede g= 11 olduğuna göre yavaşlamanın önce artan sonra ise azalan ivme ile olması gerekiyor. (Önce hızlı yavaşlayacak, sonra ise yavaş yavaşlayacak ve hızı düşecek. Bu kısmı daha oturtamadım. (?) ------------------------0------------------------- Yaklaşımımda ise (Pandora'nın kutusu...:-) daha çok kapalı ortamdaki basınçlı akışkanlardaki nesnelerin durumdan ilham aldım. Hem hala yazılarımızı okuduğunu tahmin ettiğim Necmi Bey için, hem de sanırım düşüncelerimi aktarırken eksik ve yanlış aktardığım kısımları düzeltmek için, kutuyu hafifçe aralıyorum. Evren, genişlemesine rağmen kapalı bir ortam ve ortalama enerji yoğunluğu ile bir iç basıncı var. Bu basınç; hem kütleleri bir araya yaklaştırıyor (kütleçekimi diye adlandırıyoruz) hem da kütle öbeklerinini birbirinden ayırıyor (karanlık enerji-anti kütleçekimi olarak tanımlıyoruz). Uzay'ın enerji dokusuna ise esneklik, akışkanlık sağlayan şey ise, evrenin genişlemesinden kaynaklanan dalgalar (ki zaman adlı boyutumsu titreşim alanı da bunlar sayesinde oluşuyor.)... Yaklaşımımı özetlerken ele aldığınız açıdan farklı olarak, tüm nesneler zaten doğal bir hareket-serbest düşme (evrenin genişleme doğrultusunda) halindeler. Bu tüm nesnelerin, evrenin genişlemesiyle beraber yaptığı hareketin ve bir de bunu destekleyen ikinci bir "göreceli hareket" var ki, bu da evrenin genişlemesinden kaynaklanan dalgaların (Zaman) yayılımının sonucu... Özetle: Bir nesne-kütle bu doku içindeyken, evrenin genişlemesi ile doğal düşme durumunda... Bu hareketi, akışkan uzay-zaman dokusunda hareket yönünün tersinde düşük bir basınç alanına sebep oluyor. Ancak (sizin anladığınızdan farklı olarak 1) hareket yönünde oluşan yüksek basınç, bize kütle değerini veriyor. (Çünkü genişleme 3 boyutlu kavramamıze göre, "her yöne doğru" olduğundan, "genişlemenin ters yönüde" bizim 3 boyutlu hareket algılamamızda aynı yönler; yani her yöne... Tabii bir akışkan içindeki hareketli bir nesneyi ele aldığımızda 3 uzamsal boyut- hacim ve madde (özgül) yoğunluğu bizim için ana belirleyicilerden... Oysa 3 artı 1 boyut açısından "kütle ve enerji yoğunluğu" öne çıkıyor gibi... (Kütle ve enerji yoğunluğu kavramları, zaten hacim ve yoğunluk kavramlarını da kapsadığından, onların bir üst kavramı olmaya uygun gibiler) Herhangi bir nesne, (sizin anladığınızdan farklı olarak2) bir başka nesnenin düşük basınç alanına girdikleri zaman (doğal-serbest düşme hareketinden kaynaklı momentumlarının değerine-kütlelerine göre) "uzay-zaman dokusu tarafından" bu düşük basınçlı alana "itiliyorlar". Bunu kütle çekimi olarak yorumladım. Çünkü özellikle bir iç basıncı olan akışkanlarda; akışkan dar bir kanala girerse ya da hareket eden nesneler birbirine yaklaşırsa : akışkanın hızı artarken basınç bu bölgelerde düşüyor. Ancak 2 hareketli nesne birbirinden (akışkanın yoğunluğuna ve akışkanlığına bağlı olarak) kritik mesafe'den daha uzak ise, bu sefer akışkanın basinci, bunları birbirinden daha da uzaklaştırıyor. Ayırıyor. Bu durumu da, karanlık enerji olarak yorumladım. Enerji yoğunluğunun bileşkesinin-sinerjisinin en yüksek olduğu yer merkez olduğu içinde, basıncın en düşük olduğu yer olarakta merkez olacağını öngördüm. Böylece düşen küçük nesneler buraya ulaşmaya çalışırken, bu büyük nesneye göre serbest düşme halinde oluyorlar ve tam merkezde serbest düşme hızları, büyük nesnenin hızı ile eşdeğerli oluyor. Bu yüzden ağırlığı büyük nesneye göre sıfır oluyor. (Kalanı az-çok bildiğimiz klasik fizik ilişkisi....)

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 6 yıl önce 0
0

Sayın Vide Supra, Merhaba... İvmenin "sıfir olduğu an"da, Hız'ın maksimum olduğunu, önce artan ve sonra azalan ivme ile hızın artarak sifir noktasına ulaştığını anladım. Ancak sıfir noktasını geçince yaşanan durum için tereddütlerim var. Yüzeye 3000 km bölgesinin yoğunluğundan dolayı bu bölgede g= 11 olduğuna göre yavaşlamanın önce artan sonra ise azalan ivme ile olması gerekiyor. (Önce hızlı yavaşlayacak, sonra ise yavaş yavaşlayacak ve hızı düşecek. Bu kısmı daha oturtamadım. (?) ------------------------0------------------------- Yaklaşımımda ise (Pandora'nın kutusu...:-) daha çok kapalı ortamda basınçlı akışkanlardaki nesnelerin durumdan ilham aldım. Hem hala yazılarımızı okuduğunu tahmin ettiğim Necmi Bey için, hem de sanırım düşüncelerimi aktarırken eksik ve yanlış aktardığım kısımları düzeltmek için, kutuyu hafifçe aralıyorum. Evren, genişlemesine rağmen kapalı bir ortam ve ortalama enerji yoğunluğu ile bir iç basıncı var. Bu basıncın bir çok işlevi var. Mesela genişlemeyi destekliyor. Konu açısından ise; hem kütleleri bir araya yaklaştırıyor (kütleçekimi diye adlandırıyoruz) hem de kütle öbeklerinini (galaksileri) birbirinden ayırıyor (karanlık enerji-anti kütleçekimi olarak tanımlıyoruz). Uzay'ın enerji dokusuna ise esneklik, akışkanlık sağlayan şey ise, evrenin genişlemesinden kaynaklanan dalgalar (ki zaman adlı boyutumsu titreşim alanı da bunlar sayesinde oluşuyor.)... Yaklaşımımı özetlerken ele aldığınız açılarda bazi ufak farklılıklarım var. Tüm nesneler zaten doğal bir hareket-serbest düşme (evrenin genişleme doğrultusunda) halindeler. Ayrıca tüm nesnelerin, evrenin genişlemesiyle beraber yaptığı bu hareketin yanında ve bir de bunu destekleyen ikinci bir "göreceli hareket" var ki, bu da evrenin genişlemesinden kaynaklanan dalgaların (Zaman) yayılımının sonucu... Özetle: Bir nesne-kütle bu doku içindeyken, evrenin genişlemesi ile doğal düşme durumunda... Bu hareketi, akışkan uzay-zaman dokusunda hareket yönünün tersinde düşük bir basınç alanına sebep oluyor. Ancak ( farklı olarak 1) hareket yönünde oluşan yüksek basınç, bize kütle değerini veriyor. (Çünkü genişleme 3 boyutlu kavrayışımıza göre, "her yöne doğru" olduğundan, "genişlemenin ters yönüde" bizim 3 boyutlu hareket algılamamızda aynı yön; yani "her yöne"... Tabii bir akışkan içindeki hareketli bir nesneyi ele aldığımızda 3 uzamsal boyut- hacim ve madde (özgül) yoğunluğu bizim için ana belirleyicilerden...Oysa 3 artı 1 boyut açısından "kütle ve enerji yoğunluğu" öne çıkıyor gibi... (Kütle ve enerji yoğunluğu kavramları, zaten hacim ve yoğunluk kavramlarını da kapsadığından, onların bir üst kavramı olmaya uygun gibiler) Herhangi bir nesne, (farklı olarak2) bir başka nesnenin düşük basınç alanına girdikleri zaman (doğal-serbest düşme hareketinden kaynaklı momentumlarının değerine-kütlelerine göre) "uzay-zaman dokusu tarafından" bu düşük basınçlı alana "itiliyorlar". Bunu kütle çekimi olarak yorumladım. Çünkü özellikle bir iç basıncı olan akışkanlarda; akışkan dar bir kanala girerse ya da hareket eden nesneler birbirine yaklaşırsa : akışkanın hızı artarken basınç bu bölgelerde düşüyor. Ancak iki hareketli nesne birbirinden (akışkanın yoğunluğuna ve akışkanlığına bağlı olarak) bu "kritik mesafe"den daha uzak ise; bu sefer akışkanın basıncı, bunları birbirinden daha da uzaklaştırıyor. Ayırıyor. Bu durumu da, karanlık enerji olarak yorumladım. Enerji yoğunluğunun bileşkesinin-sinerjisinin en yüksek olduğu yer merkez olduğu içinde, basıncın en düşük olduğu yer olarakta merkez olacağını öngördüm. Böylece düşen küçük nesneler buraya (en düşük basınç alanına) ulaşmaya çalışırken, büyük nesneye göre serbest düşme halinde oluyorlar ve tam merkezde 'evrenin genişlemesine göre serbest düşme hızları', eşdeğerli oluyor. (Bu hızı belirleyenlerden biri de "enerji yoğunluğu") Bu yüzden düşen nesnenin ağırlığı, büyük nesneye göre(celi) sıfır oluyor. (Kalanı az-çok bildiğimiz klasik fizik ilişkisi....) (Çok fazla parantez kullandım ama ek eçıklama için başka yol bulamadım. Kusuruma bakmayın.)

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 6 yıl önce 0