0

Nasıl renkli görüyoruz?

Yunus Ilik 4 yıl önce 2
0

Beynimiz çok fazla molekül çeşitliliği içermektedir ve rengi oluşturan moleküller, nöronların sinapslarında o renklerle yani ışığın o enerjisi, dalga boyuyla etkileşeceği moleküler yapıdan oluşmalıdır. O rengi oluşturacak nöroiletici yapıda olmalıdır. Ve salınan nöroiletici reseptörüyle birleşip iletiyi aktarması yanında möleküler birleşmeyle elektronlarından uygun renkte ışık saçılmalıdır. Bu durum renkli görebilmemizin nasıl olabileceğini açıklayabilir.Sinaptik piksellemeyle oluşan görüntünün pikseli ve her sinaptik aralığa salınan nöroileticilerle reseptörlerinin birleşmesi,möleküler bağlanma ışık salınımına neden olurken farklı renkliliğe neden oluyordur. Böylece sinaptik piksellerin birleşmesinden oluşan görüntü renklenir. Sinaptik pikselleme derken sinaptik aralıkta bu durumun yoğun olarak gerçekleşip ışıklı yoğunluklar, pikseller gibi olması ve bu sinaptik piksellerin görme merkezinde birleşip 3 boyutlu görüntüyü oluşturuyorlar görünümdedir. Siyah-beyaz olanlarıda var. Gözümüzde renkli görmemize neden olan konilerin etkileştiği nöronların sinapslarından ve karşı reseptör etkileşmelerinden renkli görmemiz sağlanıyordur. Yani o nöroiletici ve reseptörleri farklı renklilik oluşturuyor olabilir. Gözümüzde daha çok harekete ve gece görüşe duyarlı basillerle ilişik noronlardan salınan nöroileticiler ve reseptör etkileşimleri renksiz görmeye sebep oluyor olabilir. Nöroiletici-reseptör etkileşmesinden foton yanı ışık yayılımı olacaktır. Haliyle farklı moleküllerin farklı ışık frekansları yani renkleri vardır. Doğadaki farklı molekül veya bitkilerin farklı moleküllerinin enerji düzeylerinin, protein yoğunluklarından oluşan farklı enerji düzeylerinin ışık yayıp soğurması gibi, canlılık doğal durumda evrimleşirken dünyamızın, doğamızın molekül yapısını molekül çeşitliliğini de etkilemektedir. Mesela, bitkiler ve fotosentez yapan canlılar atmosferin oksijen düzeyini yükseltip bugünkü koşulların oluşmasına oksijen soluyup karada yaşama koşullarını oluşturmuşlardır. Doğanın da bir yapısı olan canlılığın doğasını etkilemesi, değiştirmesi zaten olması gerekendir. Gözümüzde, retinamızdaki farklı moleküller ışığın farklı enerjisiyle etkileşimde bulunup kimyasal etkiyi başlatmaktadır. Moleküllerin elektronlarının soğurduğu ışık frekansıyla kısacası ışığın taşıdığı enerjiyle moleküllerin elektronlarının enerji düzeyi değişip kimyasal etkileşimleri başlatabilmesi ve böylece o frekansta uyarılacak sinirleri uyaran kimyasalları aktifleştirmektedir. Beynimizde renk beynin moleküler, protein yapısına bağlı olmalıdır. Şimdiye kadarki evrimimiz mor ötesini görebilmek için bir neden sunmamış olabilir ancak evrimsel zamanda bu gerçekleşebilir. Beynimiz sadece nöron kabloları olarak düşünülmemeli,nöron ağlarıyla ana haberleşmesini ve bağlantısını oluşturan,enerjisini aktifleştiren organize büyük molekül yapı, elektromanyetik alan olarakda görmemiz gerektiğini düşündürmektedir .Zaten tüm bedenimizde zamanda evrimleşmiş organize yapıda protein ağıdır. Toplumda bireyler olarak neysek aslında nöronlarda daha yoğun organize haberleşme halindeki bizleriz. Nasıl ki toplumsal iletişimlerimiz bizim üzerimizde enerji etkileri oluşturuyorsa, tüm bedenimizin işleyişi de kendini oluşturanlar üzerinde gerek kimyasal, elektriksel ve de sadece bunlarla sınırlı olmayan elektromanyetik alanlar oluşturduğunu düşündürüyor. Yani sadece kablolarla hormonal etkileşimlerle değil, özellikle beyin kabuğumuz,elektromanyetik alan gibi etkileşimde olmalıdır. Beynin derinlerindeki nöron gölcükleri ve en üst katmandan oluşan corteks yani beyin kabuğunda myelin kılıfı yalıtımı olmaması bunu gösteren bir durum olabilir. Kişi olarak bulunduğumuz çevrenin elektromanyetik alanından etkilendiğimizi algılamaktayız. Yani tüm davranışsal toplumsal, bilişsel, sanatsal etkileşim ve bedenimizin bütününün etkileşiminin oluşturduğu elektromanyetik etkileşimlerle hayat ortamımız, evrimimiz sürmektedir. Buna güzel bir örnek Japon bilim adamı Emato'nun suyun bulunduğu, alındığı yere göre ileri fotoğralama tekniklerine göre çekilmiş fotoğraflarıdır. Yüksek dağlardan alınıp ileri tekniklerle fotoğrafı çekilen suyun görüntüsünü konulduğu ortama göre değiştiği, derin meditasyon ortamında suyun moleküler görünümünün, kristalize görünümünün farklılaştığı görünmektedir. Gürültülü, olumsuz ortamlardaysa suyun doğal kristalize yapısının bozulduğu görülmektedir.Emato bedenimizin çoğunun sudan oluştuğunu ve bunun etkilerini düşünmemizi istiyor.

Yunus Ilik 4 yıl önce 0