1

(Bilimsel) Felsefe ve kuantum mekaniğinin çağımıza etkileri. Felsefe, binlerce yıl boyunca insanlığa yol göstermiş olan aklı ve bilimi doğurmuştur. İnsanın kendisini ve yaşamını sorgulamasından başlayan felsefe, toplumu ve en sonunda tanrıları ve doğayı sorgulamaya kadar ilerlemiştir. Felsefe bir düşünme sistemi, alışkanlığıdır. Sorgulanan konunun, alanın içeriğine göre uzmanlaşmış ve alanlara göre farklı sorgulama teknikleri de geliştirmiştir. Bu şekli ile insanoğlunun tüm düşünsel faaliyetlerinde, gelişiminde temel kaynak olmuştur. Olgunun, doğru açıdan ele alınıp değerlendirilmesi ve diğer olgularla olan sebep-sonuç ilişkilerini tanımlaması ile her alana özgü bir felsefe gelişmiştir. Bu nedenle, herhangi bir konuda, konunun felsefesi, o konunun hangi açıdan ve hangi önceliklerle ele alınması gerektiğini de bildirmektedir. Önceleri doğa ve toplum bilimleri iç içe iken, bütün bilim insanları aynı zamanda felsefeci, tüm felsefeciler de bilimciydi... Ancak 18nci yüzyıldan itibaren endüstri dönemi ve ihtiyaçları ile toplum ancak bilimin mutlak ve ölçülebilinir değerleri üzerinde gelişme imkanı buldu. Bilimsel görüş içindeki felsefenin rolü gittikçe azalırken, bu alan daha çok yeni doğan sosyal bilimlere bırakıldı. Çünkü felsefe, ölçülemeyen, mutlak ve nesnel olmayan olguların veri olarak değerlendirilmesini, aralarındaki bağlantıların çözümlenmesine de imkan veriyordu. Sayısal değerlere dayanan bilimin ise bundan sonra felsefeye ihtiyacı kalmadığı düşünüldü. Üstelik yüzlerce yıllık felsefenin birikimiyle oluşturulan bilimsel bakışla elde edilen sonuçların başarısı ve göz kamaştırıcılığı, bilime olan inancı ve güveni güçlendirirken, felsefeyi tamamen çıkarma eğilimine girdi. O dönemki bilimsel anlayışı değiştiren ve felsefe ihtiyacını doğuran iki olay oldu. İlki Einstein'ın Özel Görelilik teorisi ile başlayan ve kuantum fiziğinin gelişimi ile devam eden, bilimsel düşünme tekniğindeki değişimler oldu. Bu ölçülebilinir, tanımlanabilinir, durumu ve hareketi; zaman ve diğer verilerine göre tahmin edilebilir parçalardan oluşan bütünün incelenmesine dayanan bilimsel anlayışı değiştirdi. İkincisi, 1nci dünya Savaşında kullanılan bilimsel teknolojinin dehşet veren yıkımı ve sonuçları, bilimin iki yüzü de keskin bir kılıç olduğu, insanlığı daha iyiye götürebileceği gibi, daha kötüye de götürebileceğinin anlaşılmasına neden oldu. Bu bilimsel bakış altında temel ilkelerin ve ahlaki bir bilim felsefesinin gereğini de doğurdu. Felsefesi olmayan bir bilimsel bakış, tam bir yok edici olabilirdi. Klasik fizik uygulamalarında kalan ve bilimsel kesinlik ve hesaplanabilirliğin (kontrol edilebilirlik anlamına da geliyor bu) doğurduğu pozitif bakış açısı hala sürmektedir. Klasik fizik değerlerine bağlı kişi ve toplumlar, hala bilimden sağlanacakların tamamen kontrolleri altında ve insanlık için iyi olduğunu düşündürtmektedir. Ancak kuantum mekaniği, klasik mekanik anlayışını temel değerlerden yaralamıştır. Olguların ve olayların, bağımsız incelenen birimlerin bir bütününden oluştuğunu ortaya koymuştur. Böylece, bir olguyu sebep ve sonuçları ile tanımlarken alanı esnetmiş, belirsizlikleri de kapsamına almıştır. Bu, olguları dalga denklemleriyle tanımlama şeklinde kendini göstermiştir. Klasik fizikteki niceliklerin sürekli kesintisizliğinin yerini, olguların kesikli ve limitlerle sınırlanmış durumları ve ilişkileri yerleşti. Atom altı parçacıkların konum ve momentumlarınızdaki belirsizlik, dalga ve parçacık özelliği göstermelerinden kaynaklanan dualite-ikililik kesinliğe ve hesaplanabilirliğe dayalı klasik fiziği sarstı. Ama esas klasik fiziğin cevaplayamadığı soruları cevaplaması ve kimi durumlarda çok daha doğru ve net sonuçlarla hesaplanabilirlik sağlaması, bilimcilerin düşünce anlayışını etkiledi. Bu bilimsel felsefenin temelini oluşturan kuşkuculuk ile de uyumlu sorular zincirini doğurdu. Sistemin bir bütün olarak ele alınması ve net sonuçların bile ancak belirli koşullar altında geçerli olması farklı yaklaşımlar ve durumlar arasındaki bağlantıların ortaya konması ihtiyacını doğurdu. Tüm kuvvetleri açıklayan ve birleştiren "Her Şey'in Teorisi" de bunun bir sonucu, "kızıl elması" oldu. Bu bütüncül yaklaşım, sosyal bilimlerden, ekonomiye kadar bir çok alanda etkilerini gösterdi. Oyun Teorisi gibi iktisadi durumları açıklayan yaklaşım aslında tam olarak "kaos yaklaşımının" belirsizlik ve kontrol edilemezliğinin, dalga fonksiyonu olarak nasıl belirlenebilir sonuçlara yol açtığını göstermekteydi. Günümüzde hiç kimse, Nijerya'da açlıktan ölen bir çocuk yüzünden bütün bölgenin savaşa sürüklenebileceği ya da barışın tamamen hakim olacağı düşüncesine karşı direnci kalmamıştır. Tüm bilinen koşullara rağmen, sonuçlar bu olasılık olarak kabul edilmektedir. Tüm bilim branşlarında, çerçeveyi tamamlayan arka plan gizli değişkenlerin belirsizlik etkileri kabul edilmiş ve artı-eksi değerler aralığındaki (bir bakıma dalga fonksiyonu olarak) sonuçlar geçerlilik kazanmıştır.

Burtay Mutlu (shibumi_tr) 5 yıl önce 0
1

Felsefe, esasen mantıklı düşünce sistematiği olarak, İnsanın doğa olgularını sorgulaması esnasında, sorgulanan konuların neden ve sonuçlarının "doğru bilgiye" dayanarak analiz etme yöntemlerini içerir. Felsefe bize bilgilerin hangi sırayla ve nasıl ele alınacağını, farklı bilgiler arasında nasıl bağlantı kurulacağını ve bunların arasında yanlış sonuçlara sebep olan hatalı bilgilerinde nasıl ayıklanacağını gösterir. Bunu yaparken, farklı bakış açılarından oluşan teknikleri kullanır. Hiç bir olayın gözlemlenmesi ve analiz edilmesinde, tek bir felsefe bakış açısı kullanılmaz. Genel olarak, üretilecek bilginin (neden veya sonuç) analizinde kullanılacak bilgi miktarına ve çeşidine göre farklı tekniklerin bir arada, farklı oranlarda kullanıldığı bir kokteyl oluşturulur. Mesela, gözlem ve deney olarak yetersiz bilgiye sahip olunan konularda, cesur varsayımların ortaya atılıp, bu varsayımın ve sonuçlarının yanlışlanması ile hatalı bilgiler, varsayımdan ayıklanabilir. (Karl Popper, Falsificationism- Yanlışlama) . Mesela karanlık madde ve karanlık enerji konusunda, elde edilen gözlem sonuçlarının değerlendirilmesinde çok faydalı bir yöntemdir. Çünkü her ikisinin de esas içeriği bilinmediği ama sonuçları gözlendiği için, bu gözlemlerden çıkarımlar yaparken, yanlışlanan bilgiler en az doğru bilgiler kadar değerli varsayıma katkıda bulunmaktadır. Ancak tekrarlanmış gözlem ve deneylere dayalı olarak elde edilmiş ve kesinleşmiş sonuçlara dayalı bir varsayım üretirken, tümevarım- tümdengelim (inductivism, deduction) ve test edilebilirlik (PIERRE DUHEM -testability) yöntemlerini kullanarak, doğrudan gözlem veya deney yapılamayan bir konu üzerinde de, tamamen doğru bilgilere dayalı olduğu için, doğru bir sonuç üretebiliriz. Mesela, güneş'in merkezinin ısısı hakkında bir varsayım üretmek gibi... Ben, (gözlemciye göre) görelilik (relativism), bilimsel gerçeklik (scientific realism), yanlışma, tümevarım ve tümden gelim, test edilebilirlik, bilimsel paradigma (Thomas Kuhn) metodlarından özellikle yanlışlanabilirlik ve paradigma metodlarını seviyorum. Çünkü yanlışlanabilirlik, konuların dışına çıkarken, sınırların dışına çıkma, genel kabul edilmiş doğruların üstünde tekrar düşünme ve farklı açılardan ele alma imkanı sağlıyor. Bu şekilde bir yaklaşım ürettikten sonra, onu sınamak, eğer mümkün değil ise ilişkili diğer konularla aradaki bağlantıyı basitleştirerek, aynı örnek üzerinden sunma imkanı arıyorum. Bu arada konuyu basitleştirmeyi engelleyen yardımcı varsayımları da ayıklayıp, yerlerine bilimsel gözlem ve deneylerle uyuşan sonuçları, elde etmeye çalışıyorum. Bu şekilde varsayım ile mümkün olduğunca çok ve farklı bilmeceyi cevaplamış oluyorum. Bilinçli olarak tek bir metot üzerinde tercih yapmam mümkün olmuyor. Çünkü konunun çözüm ihtiyacına ve hakkında bilgi düzeyine göre farklı yaklaşımları, farklı derecelerde kullanmak gerekiyor.

Burtay Mutlu (shibumi_tr) 5 yıl önce 0