0

"Mutluluk Nedir?"

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 6 yıl önce 15
1

Merhaba Burtay Bey, üzerinde çok düşünülmüş, yazılmış bir konuya el atmışsınız. Şairliğe doğru bir yöneliş mi var yoksa :) Çok çeşitli konuya kafa yormuş biri olarak mutluluk konusu beni pek de ilgilendirmemiştir desem yalan olmaz. Mutluluk bir beden durumu gibi gelir bana, bedenden alınan geri bildirimler söz konusu hali yaşatır ya da yaşatmaz. Yaşatırsa pek de farkında olunmaz tıpkı nefes almanın kutsiyetini fark etmeyiş gibi, çünkü doğal bir haldir. Eğer geri bildirim mutluluk hali yaşatmazsa, eksikliği hissedip üzerinde düşünebilir, neyin eksik ya da hatalı geliştiğini sorgulayabiliriz. (Bu tanımlamam haliyle bir çok düşünürün ve şairin mutluluk halinin yokluğunu çektiğine karine olabilir!) Kişisel düzeyde, mutluluğun AŞK ile birebir ilişkisi olduğunu söyleyebilirim sanırım. Tabi bunu iki kişi arasındaki aşk olarak değil, soyut somut ilişkide olduğumuz şeylerin tümüyle aramızda aşkın varlığı veya yokluğu ile ilgisi olduğunu söylemek isterim. AŞK ile kurduğumuz tüm ilişkilerde bireysel kaygılarımızı, arzularımızı hatta kendimizi unutma eğilimi vardır ve "kendimiz" aradan çekildiğinde yaşanan birlik hissi bedenden şaşırtıcı bir sevinç hissi algılamamıza sebep olur ve bunu tarif etmek de, kalıplara sokmak da gerçekten imkansız gibidir. Bu durumda sizin formülünüzü duymak için sabırsızlanıyor olduğum açık. Cebiri her zaman çok sevmişimdir :)

Sibel Atasoy 6 yıl önce 0
2

mutluluğu iki şekilde düşündüm her zaman ; birincisi kendine özgü ikincisi insanlığın ortak mutluluğu tabi bide diğer canlılarla ortak mutluluklarımız da olabilir. bir video izlemiştim videoda bir yahudi haham şöyle bir düşüncesini anlatıyordu sevmek nedir ? sevmek kültürümüzde anlamını yitirmiş bir kelimedir. haham genç adama sorar ; o balığı niçin yiyorsun ? genç adam cevap verir ; çünkü balığı seviyorum.. haham ;öyle mi demek o balığı sudan çıkardın öldürdün pişirdin yedin.'bana o balığı sevdiğini söyleme' . der. sen kendini seviyorsun çünkü balığın tadı sana güzel geldiği için.sevgiden anladığımız genelde böyledir. genç bir adamla kadın birbirlerini severler bu ne anlama gelir.bu kadının tüm fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarını karşıladığını düşünür kadın içinde aynı şekilde.bu 'diğer kişi benim doyumum için bir araçtır' demektir. gerçek sevgi ise ne aldığımla değil ne verdiğimle ilgilidir. insanlar sevdikleri kişilere parçalarını verdiklerini düşünerek bir hata yaparlar. aslında bunun doğrusu 'bir parçanızı verdiğiniz kişiyi seversiniz ' eğer bir parçamı sana verirsem kendimi sende değerlendirebilirim anlamına gelir.ve benlik sevgisi zaten verili olduğundan dolayı herkes kendisini sever.gerçek sevgi özverili sevgidir karşılığını aldığın sevgi değildir. bu alıntıyla bağlantılı olarak mutluluğun sevgiyle içe olmasından sebep mutluluk kendi içimizdedir demek istiyorum.mutluluğun kaynağı biziz.mutlu olmak için sebepler bulabiliriz bu her zaman mümkün olmasa bile..ve bence insanlar sürekli mutlu olursa mutluluğun anlamı kalmaz savına sonuna kadar katılıyorum.karmaşıklık duygularımızın doğasında var :)

mimiuzay 6 yıl önce 0
0

Kime sorsam, yeterince mutlu olamadığını ya da mutluluğu aradığını söylüyor. Mutluyum! diyen sayısı çok az. Soruyu deşip, kendisinden ya da hayatından (daha doğrusu yaşam tarzından) mutlu olup olmadıklarını sorduklarımıza da ise bu sefer, çok daha yüksek bir oranda olumlu cevap veriyorlar. Ülkelerin memnuniyet skalalarına baktıklarında ( http://worldhappiness.report/) ise gelişmiş ülkelerde oranlar yükseliyor. Gelişmekte olanlarda da rakamlar değişiyor. Bu daha çok ülkelerin ekonomik programlarına ve bireylerinin tüketim gücüne dayalı gözüküyor. Buna karşılık geçmişte, bazı az gelişmiş (doğu Asya ve Afrika) ülkelerinde bireylerin mutluluk oranlarının, gelişmiş ülkelerden bile yüksek olduğu görülmüş. Daha sonra bu mutluluk oranları hızla düşünce, sebeplerine bakılmış. Televizyon ve internet yayılımı ile mutsuzluk; başkalarının hayatıyla kıyaslama, benzer refah tüketim düzeyi özlemi ve imkansızlıkların çatışmasının sonucu olarak, hayattan tatminsizlik hissi ile eş zamanlı artıyormuş. Kişiye göre, göreceli olduğu ifade edilse de, tüm "mutlu olma tanımlarında ortak bir nokta" olması gerektiğini düşünüyorum. Tüm insanlar için genel ve geçerli bir tanım... Gün geçtikçe insanları mutlu etmek gittikçe zorlaşıyor. Mutsuzluk bulaşıcı ve insanın empati yeteneği yüzünden, diğer hastalıklardan daha hızlı yayılma gücüne sahip. Ciddi bir zihinsel ve fiziksel işgücü kaybına neden oluyor. Ama daha önemlisi "insanlık kaybı"... Peki, nasıl çözeceğiz? Daha doğrusu, çözüm zor olsa da, etkilerini hafifletmek, başa çıkılır düzeye indirmek, nasıl mümkün olabilir ? Burada uzun zamandır fizik yazıyoruz. Bazı arkadaşlarımız fizik dışındaki konularla siteye ruh vermeselerdi, çok sıkıcı da olurdu. Yazarlardan gördüğüm kadarıyla, sistemli düşünce mantığına sahip insanlar ağırlıklı. Doğru verilerle ve analizle, semptomları hafifletme yöntemi bulabiliriz diye düşünüyorum. İlk olarak insanların ne zaman mutlu olduklarına bir bakalım. Aç iken (güzel) yemek, yorgunken yatak bulunca. Çocukla oynarken hatta alt bezini değiştirirken. Bir hobiyle uğraşırken ya da balığa olta atarken... Yolda çok sıkışınca tuvalet bulunca, boş oturup martıların pikelerini sayarken. Aşık olup, düz duvara tırmanma gücünü bulunca, sevdiğine sarılınca. Sevişirken, sarılıp ağlaşırken. Sevdiğine (kim olursa olsun) sarılınca... Ya da köpeğiniz, kediniz gelip "en sevgili ilgisi" istediğinde...Yetiştirilen bitkilerin çiçeklerini koklarken, akvaryumdaki balıklar sizin görünce coşarken. Dans ederken, sarhoş olurken (sonrası benim için sıkıntı), müzik dinlerken, resim yaparken...Alış veriş yaparken (bu madde: Sadece Kadınlar İçindir. SKİ), araba sürerken, koşarken, yüzerken, rakip ile müsabakaya girerken... Dedikodu yaparken (SKİ?), bir şey anlatırken, yazarken, vs.vs. İnsanlar neden mutsuzluğa saplanır? Öncelikle, mutsuzluğun öncelikli nedenlerinden birinin, gelecek belirsizliği... Geleceği düşünmek ve çıkabilecek sorunları görememek, kontrol etme gücünü bulamamak ciddi bir karamsarlık nedeni... İnsan huzursuzluğunun ana nedenlerinden biridir. İnsan huzur arar. Çünkü insan ancak geleceğini biçimlendirebileceğini, yönlendirebileceğini hissederse, huzurlu olabilir. Bunu sağlamak içinde; güç, imkan, çevre arar. Güç ve imkanın en net ifadesi "Para"dır. İnsan para'ya ulaşmak için çeşitli yollar arar. "Para var, huzur var!", ifadesi bunun bir ifadesidir. Peki' ihtiyaç duyulan bu para, ne işe yarıyor? Eğer gelir, ihtiyaçlara zar zor yetiyorsa ya da yetmiyorsa, mücadeleden mutluluğu aramaya pek vakit yoktur. Eğer çalışmak zorunda olan orta gelirliyseniz, geliriniz çalışma veriminizi gücünüzü koruyacak kadar beslenmenizi, barınmanızı sağlar. Kalanların sosyal masraflara gitmesi günü idare etmeye yeter. Canlılığa uygun şekilde, bir canlı ilerdeki kıtlık dönemleri için nasıl yağ depoluyorsa, insan da sıkıntı dönemleri içinde ekstra güç ve imkan depolamaya çalışır. Yani, nakit veya mal olarak hayatını zenginleştirmeye çalışır. Eğer bu uğraş, tutku olursa, o zaten kayıptır artık. Eğer zaten yeterince zengin ise, bu tür endişeler ve sıkıntılar olmadığı için, tasa-dert hanesini daha farklı tutkuların ve arzuların hayal kırıklıkları doldurur. Daha basit olaylardan daha kolay incinir olur. Alınganlığın yanında, gerçek yalnızlığı da artar. Gene de her üç durumda da, insan mutlu olmayabiliyor. Mutluluk arayışı süregider. O zaman mutluluğun anahtarı, "gelir veya güç değildir" diyebiliriz.

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 6 yıl önce 0
0

Kime sorsam, yeterince mutlu olamadığını ya da mutluluğu aradığını söylüyor. Mutluyum! diyen sayısı çok az. Soruyu deşip, kendisinden ya da hayatından (daha doğrusu yaşam tarzından) mutlu olup olmadıklarını sorduklarımıza da ise bu sefer, çok daha yüksek bir oranda olumlu cevap veriyorlar. Ülkelerin memnuniyet skalalarına baktıklarında ( http://worldhappiness.report/) ise gelişmiş ülkelerde oranlar yükseliyor. Gelişmekte olanlarda da rakamlar değişiyor. Bu daha çok ülkelerin ekonomik programlarına ve bireylerinin tüketim gücüne dayalı gözüküyor. Buna karşılık geçmişte, bazı az gelişmiş (doğu Asya ve Afrika) ülkelerinde bireylerin mutluluk oranlarının, gelişmiş ülkelerden bile yüksek olduğu görülmüş. Daha sonra bu mutluluk oranları hızla düşünce, sebeplerine bakılmış. Televizyon ve internet yayılımı ile mutsuzluk; başkalarının hayatıyla kıyaslama, benzer refah tüketim düzeyi özlemi ve imkansızlıkların çatışmasının sonucu olarak, hayattan tatminsizlik hissi ile eş zamanlı artıyormuş. Kişiye göre, göreceli olduğu ifade edilse de, tüm "mutlu olma tanımlarında ortak bir nokta" olması gerektiğini düşünüyorum. Tüm insanlar için genel ve geçerli bir tanım... Gün geçtikçe insanları mutlu etmek gittikçe zorlaşıyor. Mutsuzluk bulaşıcı ve insanın empati yeteneği yüzünden, diğer hastalıklardan daha hızlı yayılma gücüne sahip. Ciddi bir zihinsel ve fiziksel işgücü kaybına neden oluyor. Ama daha önemlisi "insanlık kaybı"... Peki, nasıl çözeceğiz? Daha doğrusu, çözüm zor olsa da, etkilerini hafifletmek, başa çıkılır düzeye indirmek, nasıl mümkün olabilir ? Burada uzun zamandır fizik yazıyoruz. Bazı arkadaşlarımız fizik dışındaki konularla siteye ruh vermeselerdi, çok sıkıcı da olurdu. Yazarlardan gördüğüm kadarıyla, sistemli düşünce mantığına sahip insanlar ağırlıklı. Doğru verilerle ve analizle, semptomları hafifletme yöntemi bulabiliriz diye düşünüyorum. (1)

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 6 yıl önce 0
0

İlk olarak insanların ne zaman mutlu olduklarına bir bakalım. Aç iken (güzel) yemek, yorgunken yatak bulunca. Çocukla oynarken hatta alt bezini değiştirirken. Bir hobiyle uğraşırken ya da balığa olta atarken... Yolda çok sıkışınca tuvalet bulunca, boş oturup martıların pikelerini sayarken. Aşık olup, düz duvara tırmanma gücünü bulunca, sevdiğine sarılınca. Sevişirken, sarılıp ağlaşırken. Sevdiğine (kim olursa olsun) sarılınca... Ya da köpeğiniz, kediniz gelip "en sevgili ilgisi" istediğinde...Yetiştirilen bitkilerin çiçeklerini koklarken, akvaryumdaki balıklar sizin görünce coşarken. Dans ederken, sarhoş olurken (sonrası benim için sıkıntı), müzik dinlerken, resim yaparken...Alış veriş yaparken (bu madde: Sadece Kadınlar İçindir. SKİ), araba sürerken, koşarken, yüzerken, rakip ile müsabakaya girerken... Dedikodu yaparken (SKİ?), bir şey anlatırken, yazarken, vs.vs. İnsanlar neden mutsuzluğa saplanır? Öncelikle, mutsuzluğun öncelikli nedenlerinden birinin, gelecek belirsizliği... Geleceği düşünmek ve çıkabilecek sorunları görememek, kontrol etme gücünü bulamamak ciddi bir karamsarlık nedeni... İnsan huzursuzluğunun ana nedenlerinden biridir. İnsan huzur arar. Çünkü insan ancak geleceğini biçimlendirebileceğini, yönlendirebileceğini hissederse, huzurlu olabilir. Bunu sağlamak içinde; güç, imkan, çevre arar. Güç ve imkanın en net ifadesi "Para"dır. İnsan para'ya ulaşmak için çeşitli yollar arar. "Para var, huzur var!", ifadesi bunun bir ifadesidir. Peki' ihtiyaç duyulan bu para, ne işe yarıyor? Eğer gelir, ihtiyaçlara zar zor yetiyorsa ya da yetmiyorsa, mücadeleden mutluluğu aramaya pek vakit yoktur. Eğer çalışmak zorunda olan orta gelirliyseniz, geliriniz çalışma veriminizi gücünüzü koruyacak kadar beslenmenizi, barınmanızı sağlar. Kalanların sosyal masraflara gitmesi günü idare etmeye yeter. Canlılığa uygun şekilde, bir canlı ilerdeki kıtlık dönemleri için nasıl yağ depoluyorsa, insan da sıkıntı dönemleri içinde ekstra güç ve imkan depolamaya çalışır. Yani, nakit veya mal olarak hayatını zenginleştirmeye çalışır. Eğer bu uğraş, tutku olursa, o zaten kayıptır artık. Eğer zaten yeterince zengin ise, bu tür endişeler ve sıkıntılar olmadığı için, tasa-dert hanesini daha farklı tutkuların ve arzuların hayal kırıklıkları doldurur. Daha basit olaylardan daha kolay incinir olur. Alınganlığın yanında, gerçek yalnızlığı da artar. Gene de her üç durumda da, insan mutlu olmayabiliyor. Mutluluk arayışı süregider. O zaman mutluluğun anahtarı, gelir veya güç değil diyebiliriz. Şu ana kadar: insanın mutlu olmak için, huzur aradığını... Huzur'u geleceğini kontrol etmek ve/veya aksiliklere karşı dayanma gücü için istediğini, bunun da en kolay yolu olarak maddi imkanları geliştirmek olduğunu işledim. Buradan bir önermede şöyle çıkartabiliriz. Huzursuz insan, asla tam anlamıyla ve gerçekten mutlu olamaz. O zaman formülün ilk kısmını : "Mutluluk=Huzur" olarak tanımlayabiliriz. Mutluluk hedef olduğu için, denkleme "Huzur" üzerinden gideceğim. (2)

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 6 yıl önce 0
0

İlk olarak insanların ne zaman mutlu olduklarına bir bakalım. Aç iken (güzel) yemek, yorgunken yatak bulunca. Çocukla oynarken hatta alt bezini değiştirirken. Bir hobiyle uğraşırken ya da balığa olta atarken... Yolda çok sıkışınca tuvalet bulunca, boş oturup martıların pikelerini sayarken. Aşık olup, düz duvara tırmanma gücünü bulunca, sevdiğine sarılınca. Sevişirken, sarılıp ağlaşırken. Sevdiğine (kim olursa olsun) sarılınca... Ya da köpeğiniz, kediniz gelip "en sevgili ilgisi" istediğinde...Yetiştirilen bitkilerin çiçeklerini koklarken, akvaryumdaki balıklar sizin görünce coşarken. Dans ederken, sarhoş olurken (sonrası benim için sıkıntı), müzik dinlerken, resim yaparken...Alış veriş yaparken (bu madde: Sadece Kadınlar İçindir. SKİ), araba sürerken, koşarken, yüzerken, rakip ile müsabakaya girerken... Dedikodu yaparken (SKİ?), bir şey anlatırken, yazarken, vs.vs. İnsanlar neden mutsuzluğa saplanır? Öncelikle, mutsuzluğun öncelikli nedenlerinden birinin, gelecek belirsizliği... Geleceği düşünmek ve çıkabilecek sorunları görememek, kontrol etme gücünü bulamamak ciddi bir karamsarlık nedeni... İnsan huzursuzluğunun ana nedenlerinden biridir. İnsan huzur arar. Çünkü insan ancak geleceğini biçimlendirebileceğini, yönlendirebileceğini hissederse, huzurlu olabilir. Bunu sağlamak içinde; güç, imkan, çevre arar. Güç ve imkanın en net ifadesi "Para"dır. İnsan para'ya ulaşmak için çeşitli yollar arar. "Para var, huzur var!", ifadesi bunun bir ifadesidir. Peki' ihtiyaç duyulan bu para, ne işe yarıyor? Eğer gelir, ihtiyaçlara zar zor yetiyorsa ya da yetmiyorsa, mücadeleden mutluluğu aramaya pek vakit yoktur. Eğer çalışmak zorunda olan orta gelirliyseniz, geliriniz çalışma veriminizi gücünüzü koruyacak kadar beslenmenizi, barınmanızı sağlar. Kalanların sosyal masraflara gitmesi günü idare etmeye yeter. Canlılığa uygun şekilde, bir canlı ilerdeki kıtlık dönemleri için nasıl yağ depoluyorsa, insan da sıkıntı dönemleri içinde ekstra güç ve imkan depolamaya çalışır. Yani, nakit veya mal olarak hayatını zenginleştirmeye çalışır. Eğer bu uğraş, tutku olursa, o zaten kayıptır artık. Eğer zaten yeterince zengin ise, bu tür endişeler ve sıkıntılar olmadığı için, tasa-dert hanesini daha farklı tutkuların ve arzuların hayal kırıklıkları doldurur. Daha basit olaylardan daha kolay incinir olur. Alınganlığın yanında, gerçek yalnızlığı da artar. Gene de her üç durumda da, insan mutlu olmayabiliyor. Mutluluk arayışı süregider. O zaman mutluluğun anahtarı, gelir veya güç değil diyebiliriz. (2)

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 6 yıl önce 0
2

Yazım çok uzun geliyor maalesef. Son kısmını yazıyorum. Fizik kuralları ezberlenecek, katı değiştirilemez kurallar değildir. İçeriğini kavradığınız her fizik kuralını, hayatınıza adapte edebilirsiniz. Sonuçta fizik kuralları birer denklemden ibaret ve eşitliğin diğer tarafını uygun verilerle doldurabiliriz. (Dik üçgen bağıntılarının, hız veya vektör hesabında kullanılması gibi...) Fizik, evrenin şairi değildir bence ama "evrenin tablosunu çizen ressamıdır" diyebilirim. Sonuçta canlılarda madde kökenli olgular. Kuantum belirsizliği ve olasılıklar kullanabileceğimiz en uygun kuralları içeriyor. Çift yarık deneyinden benzetme yaparak. Öncelikle deneyin sonuçlanıp, olasılık dalgalarının çökmesini ele alırsak; artık tüm olasılıklar tükenmiştir. Olay gerçekleşmiş ve elde edilen sonucu değiştirebilecek, etkileyecek bir olasılık kalmamıştır. Bu durumdaki dalga fonksiyonu belirlenmiş ve yazılabilir olduğu için, buna "geçmişimiz" diyebiliriz. Değiştiremeyeceğimiz, etkileyemeyeceğimiz sonuçlanmış deney sonuçlarını değiştirmeye kalkmak ve buna kafa yormak, beyhude bir zaman ve enerji kaybıdır. (Geçmişe kafayı takmak) Elbette deney sürecini sonradan incelemek ve bundan ders notları çıkarmak iyidir. Bu notlara göre, bir sonraki deneyde, dalganın hangi dar aralıkta 1 (%100) olmasının istiyorsak sonucu, onu belirleme yeteneğimiz daha fazla olacaktır. (Geçmişten ders almak) Deneyin gerçekleşme anına ele alırsak, eğer deneği izlemezsek, sonuç herhangi bir yerde olabilir. Elbette büyük olasılıkla hangi genişlikteki aralıklarda sonuçlanacağını tahmin edebiliriz ama yüzde yüz kesinlikle sonucu öngöremeyiz. (Düzensiz, kontrolsüz, amaçsız yaşam) Eğer "deney sırasında" dikkatli bir şekilde gözlem yaparsak, deney sonucunu da büyük ihtimalle tahmin edebiliriz. Deneği izlemek ve koşulları gerekirse anlık düzeltmelerle belirlemek kesinliği artıracaktır.(Carpe Diem, An'ı yaşamak) Ama her durumda, daha gerçekleşmemiş, hatta hangi koşullarda gerçekleşeceğini bile bilmediğimiz deneyleri ve sonuçlarını belirlemeye kalkmak, bize ciddi ve zaman maliyeti çıkartır. Hele bunu mevcut deneyin içinde yapmak kaynak israfı getirdiği gibi, mevcut deneyin de kontrol ve gözlemleme imkanlarını daraltır. Yaşanılan deneyimden hatalı sonuçlar bile çıkartabilir. (Belirsiz gelecek ve endişeleri). O zaman; Geçmişe 0, Geleceğe de 1 dersek , arası "Şimdi" olur. Hayatımızı (H) bu "Şimdi Aralığında" hissetmek ve yaşamak çözümü getiriyor. 0> H> 1 Elbette gelecek belirsizliğinin verdiği güvensizlik kaynaklı huzursuzlukla baş etmek çok zor. Ama kaos teorisine göre, düzeltme esnasındaki değişkenlerdeki herhangi bir değişiklik, olabilecek sonuçları çok daha olumsuza çevirebilir. Mümkün olan en iyi ve güvenli olasılık, içinde bulunulan mevcut koşulları en iyi şekilde kullanmak bu yüzden. Zaten evrene bakarsak, her şey sadece "şimdi" üzerinde gerçekleşiyor. Geçmiş ya da gelecek kaynaklı hiç bir şey yok. Belki foton bile bu yüzden şimdiye yerleşmiş olabilir. Kanıt mı? Şöyle bir mutlu olduğunuz zamanları anımsayın... Hangisinde 1-2 saat sonrasını bile düşünüyordunuz? O an yaptığımız işten haz alıyorsak ve geleceği unutmuşsak, mutluyuz. Hepsi bu... Dilerim daha karmaşık formül bekleyenleri hayal kırıklığına uğratmamışımdır.

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 6 yıl önce 0