Araştırmalar Konuşma Şeklinizin Gizli Kişilik Bozukluklarını Ortaya Çıkarabileceğini Gösteriyor
Birinin günlük kelime kullanımından kişilik işlev bozukluğunu fark etmek mümkün mü? Meslektaşlarım ve ben, bunun mümkün olduğunu ve çoğu zaman beklenenden çok daha erken fark edilebildiğini gösteren bir araştırma yürüttük.

İster kısa bir mesajda, ister uzun bir e-postada, ister bir arkadaşla yapılan gündelik bir sohbette ya da internette yapılan bir yorumda olsun, insanların seçtiği kelimeler; düşünme biçimleri, duyguları ve başkalarıyla kurdukları ilişkiler hakkında derin örüntüleri sessizce ele verir.

Herkesin kişilik özellikleri vardır – düşünme, hissetme ve davranma konusunda alışkanlık hâline gelmiş yollar. Bu örüntüler katılaştığında, yoğunlaştığında ya da bozucu hâle geldiğinde; duygularla, benlik algısıyla ve ilişkilerle ilgili kalıcı sorunlara yol açabilir.

Daha uç noktada ise, bu örüntülerin belirgin sıkıntı ve işlev kaybı yarattığı kişilik bozuklukları yer alır. Yaygın kişilik bozuklukları arasında narsisistik, antisosyal ve borderline (sınırda) kişilik bozukluğu bulunur.

Ancak herkes tam gelişmiş bir bozukluğa sahip değildir. Kişilik işlevselliği aslında bir süreklilik üzerinde yer alır. Sonuçta herkes biraz narsisttir.

İş yerinde, flört ederken ya da çevrim içi ortamlarda karşılaşılan birçok kişi; duygu dalgalanmaları, olumsuzluk, katı düşünme biçimleri ya da manipülasyon ve duygusuzluk gibi daha karanlık özellikler sergileyebilir. Bu örüntüler, açık davranışlara dönüşmeden çok önce insanların konuşma ve yazma biçimlerine sızar.

Bazı uç örnekler vardır. Dilbilimciler, Avusturyalı seri katil Jack Unterweger’in (çoğunlukla habis narsisizmin klasik bir örneği olarak görülür) kişisel mektuplarını analiz ettiklerinde, “ben” ve “bana” gibi kendine odaklı dil kullanımının olağandışı derecede yüksek olduğunu bulmuştur. Duygusal tonu da dikkat çekici biçimde düzdü.

Benzer şekilde, BTK katili (bağla, işkence et, öldür – bind, torture, kill) Dennis Rader’ın mektuplarında da belirgin biçimde büyüklenmeci, mesafeli ve baskınlığa odaklı bir dil görülmüştür.

Psikologlar, belirli dil alışkanlıklarının insanların içsel işleyişini yansıttığını uzun zamandır bilmektedir. Örneğin, sıkıntı yaşayan kişiler tutarlı biçimde daha fazla kendine odaklı dil ve daha fazla olumsuz duygu kelimesi kullanır. Bunun nedeni, içe dönük düşünme eğilimlerinin ve olumsuz duygulanımlarının yüksek olmasıdır.

Daha karanlık kişilik özelliklerine sahip olanlar ise genellikle daha düşmanca, olumsuz ve kopuk bir dil kullanır; küfürlere ve “nefret”, “kızgın” gibi öfke sözcüklerine daha sık yer verir. Buna karşılık, “biz” gibi sosyal bağa işaret eden kelimeleri daha az kullanırlar.

En önemli nokta şudur: Bu örüntüler genellikle bilinçli değildir. Dil; dikkati, duyguyu ve düşünceyi takip eder. Hesaplamalı metin analizi sayesinde araştırmacılar artık bu ince ipuçlarını geniş ölçekte ve hızlı biçimde analiz edebilmektedir.

 

Araştırma bulguları

Dört çalışma boyunca (üçü doktora araştırmamın parçasıydı) hesaplamalı metin analizi kullanarak, kişilik işlev bozukluğunun gündelik iletişimde tespit edilebilir bir iz bıraktığına dair güçlü kanıtlar elde edildi.

Journal of Personality Disorders’ta yayımlanan ve 530 kişinin yer aldığı bir çalışmada, katılımcıların yakın ilişkileri hakkında yazdıkları denemeler analiz edildi ve kişilik işlev bozukluğu düzeyleri ölçüldü. Daha yüksek düzeyde kişilik işlev bozukluğu olan kişilerin, aciliyet ve benmerkezcilik taşıyan bir dil kullandığı görüldü: “İhtiyacım var…”, “Yapmak zorundayım…”, “Ben …-im”.

Bu dil, geçmiş zamana dönük ve ruminatif (tekrarlayıcı düşünceye dayalı) bir anlatımla birlikteydi. Ayrıca “çok öfkeli”, “sinirli” gibi özellikle öfke içeren olumsuz duygu kelimeleri daha fazlaydı. Buna karşılık “biz”, “sevgi” ve “aile” gibi yakınlık ve bağ ifade eden kelimeler belirgin biçimde daha az kullanılıyordu.

İkinci projede (Journal of Affective Disorders Reports), yine 530 kişinin yazılı metinleri ile kişilik bozukluğu tanısı almış kadınların da yer aldığı 64 romantik çiftin konuşma dökümleri analiz edildi.

Hem yazılı hem de sözlü iletişimde, daha işlevsiz ya da bozuk kişilik örüntülerine sahip kişilerin daha fazla ve daha çeşitli olumsuz duygu kelimeleri kullandığı görüldü. Gündelik konuşmalarda bile, dilleri yoğun bir olumsuz duygu yükü taşıyordu; bu da olumsuz duygulara zihinsel bir takıntıyı işaret ediyordu.

Çevrim içi iletişime odaklanan ve npj Mental Health Research’te yayımlanan bir çalışmada, kişilik bozukluğu olduğunu beyan eden 992 kişiye ait yaklaşık 67.000 Reddit gönderisi analiz edildi. Kendine zarar verme davranışında sık bulunan kişilerin dili, belirgin biçimde daha olumsuz ve daralmıştı.

Bu gönderilerde daha fazla kendine odaklı dil ve “yapamam” gibi olumsuzluk ifadeleri (negasyonlar) yer alıyordu. Üzüntü ve öfke kelimeleri ile küfürler daha fazlaydı; diğer insanlara yapılan atıflar ise daha azdı. Ayrıca dil daha mutlakçıydı; “her zaman”, “asla”, “tamamen” gibi ya hep ya hiç düşüncesini yansıtan kelimeler tercih ediliyordu.

Tüm bu özellikler bir araya geldiğinde, duygusal taşma, yoğun olumsuzluk, geri çekilme ve katı düşünce biçimlerinden oluşan dilsel bir tablo ortaya çıkıyordu.

Son olarak, hâlen devam eden bir projede; aynı 992 kişiye ait 830.000’den fazla gönderi ile genel nüfustan 945 kişiye ait 1,3 milyon gönderi analiz edilerek, bireylerin kendileri hakkındaki inançlarını nasıl ifade ettikleri incelendi (“Ben …-im”, “Hissediyorum…”, “Benim …”).

Gelişmiş bir öz-inanç sınıflandırma aracı kullanılarak, kişilik bozukluğu olan kişilerin çevrim içi forumlarda kendileriyle ilgili inançları çok daha sık paylaştığı ve bu ifadelerin dilinin belirgin biçimde farklı olduğu bulundu.

Bu öz-inançlar daha olumsuz, daha uç ve daha çok bozukluğa odaklıydı: “ruh sağlığım”, “belirtiler”, “tanı”, “ilaç” gibi ifadeler sıkça yer alıyordu. “depresif”, “intihara meyilli”, “panik” gibi duygusal tanımlamalar daha yaygındı. Birçok ifade acı ve travma etrafında şekilleniyordu: “istismar”, “terk edilme”, “incinme”, “acı çekmek”.

Ayrıca “anne”, “partner”, “ilişki” gibi çocukluk ya da önemli ilişkilerle ilgili atıflar da sıktı. Bu örüntüler, farklı tartışma bağlamlarında da ortaya çıkıyordu; bu durum, kimlikle ilgili derin zorlukların dile evrensel biçimde yansıdığını düşündürüyor.

 

Bu neden önemli?

Bu dil örüntülerini anlamak, insanları yazdıklarına bakarak teşhis etmek anlamına gelmez. Ama dildeki değişimleri fark etmek, nazik ipuçları sunabilir. Birinin mesajları aniden aşırı acil, uç, duygusal olarak çok olumsuz, mutlakçı, içe dönük ve sosyal bağdan kopuk hâle gelirse, bu kişinin zorlandığının bir işareti olabilir.

Gündelik hayatta – flört ederken, arkadaşlık kurarken ya da çevrim içi etkileşimlerde – düşmanca dil, aşırı olumsuzluk ve duygusal-bilişsel katılık örüntülerini tanımak, özellikle psikopati ya da narsisizm gibi karanlık kişilik stilleri açısından erken uyarı işaretlerini fark etmeye yardımcı olabilir.

Örneğin; “ben”, “bana” gibi kendine referansların yoğun kullanımı, “nefret”, “kızgın” gibi öfke kelimeleri ve küfürlerle birlikte “biz”, “bize”, “bizim” gibi sosyal bağ ifade eden kelimelerin yokluğu önemli dilsel örüntüler olabilir.

Ancak tek bir kelime ya da ifade, kimsenin kişiliğini ortaya koymaz. İnsanlar bazen dert yanar, şaka yapar ya da ironi kullanır. Asıl önemli olan, zaman içindeki örüntüdür: duygusal ton, temalar ve tekrar eden dil alışkanlıkları.

Bu ince dilsel izler, birinin duygusal dünyasına, kimliğine, düşünce biçimlerine ve ilişkilerine; kişi açıkça zorluklarından bahsetmeden çok önce bir pencere açabilir.

Bu örüntüleri fark etmek, başkalarını daha iyi anlamaya, zorlanan kişilere destek olmaya ve çevrim içi ya da yüz yüze sosyal hayatı daha bilinçli ve güvenli biçimde sürdürmeye yardımcı olabilir.

Charlotte Entwistle Liverpool Üniversitesi, Psikoloji Bölümü Leverhulme Erken Kariyer Araştırma Görevlisi

Bu yazı SCIENCEALERT’ de yayınlanmıştır.

Fizikist
Türkiye'nin Popüler Bilim Sitesi

0 yorum