0
0

Bence olmak kaydıyla tabiki; Öncelikle parçacık kavramı terk edilmeli. Evet, mevcut fizik parçacık üzerine kurulu ve şimdiye kadar çoğu hoktada doğru öngörülebilinir sonuçlar üretti. O yüzden parçacık kavramının sonuna geldiğimizi düşünüyorum. Nasıl bir zamanlar ateş-hava-toprak-su (ve tahta :-) dan atoma geçiş olduysa, daha sonda atomlardan, atom altı parçacıklara ve sonunda lepton ve kuarklara ulaşıldıysa... Şimdi de bu parçacıkların temeline inerken, parçacık kavramı artık terk edilmeli... Bunun yerine, "korunan titreşim alanı" gözüyle bakılmalı bunlara. Bir bakıma varsayımsal sicimler gibi... Kütle bence bu titreşim alanlarının, gene daha önce açıklamaya çalıştığım (Dalgasal) zaman ile etkileşimin bir sonucu. Daha doğrusu, bu titreşim alanlarının Zaman'a direnci sonucu oluşan bir enerji yığılması. Evren genişliyor, içindeki tüm malzeme de bu genişleme ile (evrene göre durağan halde iken) konumunu korurken, bu harekete katılmış oluyor. Eğer Zaman da varsayımımdaki gibi Evrenin genişlemisinden kaynaklı bir yansıma dalgası ise, bunun anlamı enerji alanları bir yöne (artık evren genişleme yönü neyse) doğru hareket ederken, tam zıt yönden (gene artık evren genişleme yönünün zıttı neyse) gelen dalgalarla etkileşiyor. Bunu benzetme olarak, deniz yüzeyinde akıntı ile (tek yön-boyut bu sefer) hareket eden bir "sicim (yüzen bir ip), alan (yüzen bir köpük levha) ve (yüzen bir kayık) 3 boyutlu" yapılar olarak ayrı ayrı ele alın. İp ve levha dalga ile direnç göstermezler, çünkü titreşimlerin vektörleri her zaman dalga ile uyumlu olur, Ama kayığın her zaman duruşuna (spinine) göre, gelen dalgaya karşı direnç gösteren bir yüzü (titreşim alanı) olur. Hatta kayığın dalgaya karşı duruş pozisyonu değiştikçe, kayık üzerindeki kuvvetin miktarı da değişir. (Kayık aynı, malzeme aynı ama ölçülen değer farklı...) işte Higgs alanı, eter veya başka ne isim verilirse verilsin fark etmez, Zaman'ın taradığı tüm alan ki bu evrenin kendisi oluyor, dolmuş oluyor.

Burtay Mutlu (shibumi_tr) 3 yıl önce 0
0

"Burada Higgs Bozonunun yeri nerede ? " Zamanı dalgasal olarak ele aldığım için, bu dalganın momentumunu kütle oluşumundan sorumlu olarak görüyorum. Ve bu dalgayı eğiminden dolayı evrenin içine doğru yayıldıkça. dağıldığını değil, toplandığını düşünüyorum. Yani birim alana düşen dalga momentumu artıyor. Eğer Zaman dalgasal ise bu bize bir kaç şey veriyor. İlki bu dalga evreni bir süper akışkana çeviriyor. İkincisi kütle oluşumunun evren içinde bir aralığı var. Yani bu toplanan- odaklanan momentum değerinin belli bir aralığında kütle oluşumu mevcut. Bir bakıma EM spektrumu içinde görülebilir ışık aralığı gibi.. Üçüncüsü evrenin tespit edilemeyen kısmının hesapladığımızdan çok daha büyük olabileceğini de söylüyor. Bu aralığın dışına çıktığımızda ise genişleme yönünde bir harekette, kütlenin en alt elemanlarına kadar dağılması - artan entropi ve tam ters yönde ise sıkışması -azalan entropi sonucu ile karşılaşırız. Higgs bozonu bütün bunların içinde, sadece momentum kaynaklı bir alan oluyor. Yani kütle de uzakta iken onu saptamanın imkanı yok. Sadece kütle var iken açığa çıkabilir çünkü tespit edilmesi için önce bir titreşim gerekiyor. Bu da Zaman dalgası gelip, engele çarpıp direnç aldığında ortaya çıkıyor. Zaman dalgasal olduğu için bir alan, yani benzetme olarak su yüzeyindeki çembersel dalgalar gibi değil. Daha çok küre yüzeyi gibi bir alan. Bu yüzden bir ve iki boyutlu titreşimler bu alanın yüzeyinde yer bulurken, 3 boyutlu titreşimler, en azından bir uzamsal boyut üzerinden bu alanla muhakkak etkileşime girmek zorunda kalıyor. Bu bir bakıma özel görelilikte, zaman genişlemesinin ve ve boyut daralmasının hareketin gerçekleştiği vektör üzerinde olması ile aynı. Tek fark bu sefer 3 uzamsal boyut üzerindeki titreşim de aynı şekilde ve 45 derece açıda etkileşim yapıyor. Tabii biz Zaman'ı dördüncü boyut olarak diğer üç uzamsal boyut ile 90 derecede dik kesiştiğini düşünüyoruz. Ama bence yanılıyoruz, 45 derece eşdeğerli olarak kesişiyor. https://yenievrenebirbakis.blogspot.com/2018/05/09.html Nesnenin ivmelenmesi ile hareketin olduğu vektörün açısı değişiyor. Buna göre açı değişimleri ile özel görelilik arasında bağlantı olduğunu iddia eden bazı yaklaşık hesaplamalar da yaptım. https://yenievrenebirbakis.blogspot.com/2018/05/eklemeler-kutle-momentum.html ---0--- Evrenin dokusunu hala tekil halde duran ve neredeyse %95 oranında olan kuantaların oluşturduğunu kalanın ise bildiğimiz baryonik madde ve enerji olduğunu iddia ediyorum. İşte Zaman, bir dalga olarak bu kuantaları kullanarak yayılıyor. Kuantum kaynaşması sırasında açığa çıkıp kaybolan, madde ve anti madde çiftleri ise bu dalgalanma sırasında tekil durumu geçici olarak değişen kuantalardan kaynaklandığını düşünüyorum. Burada ana sorun tekillik kavramında. Bize öğretilen aşırı yoğunlaşma ve sıkışma ile oluşan bir durağanlık pozisyonu... Farklı olarak, sıkışma ve yoğunlaşma olmadan titreşimsizlik-hareketsizlik durumunun da aynı durumu anlattığını iddia ediyorum.

Burtay Mutlu (shibumi_tr) 3 yıl önce 0
0

Sayın Crazy Fizikçi Gene "Bence" olmak kaydıyla; Karanlık maddenin olmadığını düşünüyorum. Bizler karanlık maddeyi sadece sebep olduğu ekstra kütle çekimi sayesinde tespit edebiliyoruz. Bunun dışında başka hiç bir şekilde tespit edilemedi. Işıkla etkileşime girmiyor. İki galaksi birbirine yaklaştığında daha büyük olan güçlü kütle çekimi ile küçükten koparamıyor ki bu kadar küçük kütlelerde bunun olmaması lazım. Her galaksinin saptanır kütlesine oranla %25 civarı bir de karanlık madde içeriği var. Kütle etrafında yoğunlukları artıyor. Kimyasal tepkimeye girmiyorlar. Nötrino veya daha küçük olmalılar ama saptanamıyorlar. Buna karşılık evrenin boş, kütlenin olmadığı bazı bölgelerde de yoğun karanlık madde varlığı tespitinden söz ediliyor (?) Vs. Vs. Tek saptanan sebep oldukları ve galaksiyi bir arada tutan ekstra kütle çekim kuvveti. Kütle çekimi esasen kütle kaynaklı bir kuvvet (?) değildir. Kütlenin varlığından etkilenir ve şekillenir ama kütlenin kendisinden kaynaklanmaz. Uzayın bükülmesidir. Daha doğrusu Uzay+Zaman'ın öznelde ise Zaman'ın, kristalden geçen ışık gibi, kırılmasıdır. Ve bu kırılmaya sadece kütleli madde değil, yoğun enerji alanları da sebep olur. Yoğun enerji alanlarından kastım ise başı boş gezen enerji alanları değil. Bunun yerine galaksideki gök cisimlerinden dağılan EM ve kütle çekim dalgalarının grişim yapıp, süperpozisyon oluşturdukları noktaları düşünüyorum. Bu durumu aynı zamanda kuantum kaynaşması (quantum fluctuation) olarak da tanımlıyoruz. Dalgaların girişimlerinin süperpozisyonlarının bazıları geçici madde+anti madde çiftlerini oluşturmaya yetecek kadar güçlü bile olabiliyor. Bu durumda bu Süper Pozisyon Noktaları (SPN) pekala kütleçekimine de sebep olabilirler. Ki olmaları da gerekir zaten. Bu SPN noktalarının konumu geçicidir. Saptanamazlar. Daha güçlü kütle çekimlerine kapılmazlar. Kimyasal tepkimeye girmezler. Uzayın boş bölgelerine ulaşan farklı galaksi ve gök cismi kaynaklı dalgalar, kütle olmasa bile bu bölge de kaynaşmaya neden olabilirler.

Burtay Mutlu (shibumi_tr) 3 yıl önce 0