-1

Birincisi zaman kavramı sadece ışık ile tanımlanmamıştır. Zamanı sadece fotonun hareketi ya da hızı ile ölçemeyiz. Sizin için ışık, elektromanyetik dalga spektrumu'nun 400nm-700nm ( görünür ışık ) arasına tekabül eden milyonda birlik kısımdır. Fakat elektromanyetik dalga spektrumunun her frekans ve dalga boyunu taşıyan parçacıkları ve kuvvet taşıyıcılarını, zamana etkisi olmayan uzay-zaman enerjileri olarak düşünmek doğru olmaz. Diğer parçacıkların foton ile aynı hızda oluşu; zamanın foton için tanımlanmasının diğer tüm parçacık ve kuvvet taşıyıcıları için aynı olduğu anlamına gelmez. Foton, burtay bey'in bahsettiği zaman dalgaları üzerinde hareketen eden parçacıklardan sadece biridir. Bu zaman dalgalarının sadece fotonlar ile icra edileceği anlamına gelmez. Zaman diğer 3 uzay boyutu ile bir olup 4. uzay-zaman boyutunu oluşturur. Ne uzaysız zaman olur ne de zamansız uzay. İkincisi zaman kavramı sadece uzay boyutunun hareketi sonucu ölçtüğümüz " periyodlar " dilimlerinin toplamı değildir. Zaman, düzensizliğin ve hareketin, uzayda ki karşılığının dolaylı somut karşılığıdır. Zamanı hissedemezsin, direkt olarak ölçemezsin ya da göremezsin. Çünkü bizler zamanın içinde değil zamanın yönünde ilerleyen uzay-zaman'nın varlıklarıyız. Bu yüzdendir ki; zamanın büyük patlama ile mi başladığını yoksa büyük patlamanın, ana evren tarafından tarafından var olan bir evrenin " başlangıcını mı ? temsil edip etmediğini bilemeyeceğiz. Büyük patlamanın aslında var olan " ana zamanda " gerçekleşen bir " an " olup olmadığını bilememek gibi bir durum sanırsam.

Kemal ( Bay Hiçkimse ) 6 yıl önce 0
0

Ayrıntılarda bilgim artıkça, bazı konularda fikirlerimde de değişmeler oluyor. Öncelikle, foton'un durumu hakkında. İlk başlarda fotonu Kemal Bey'in ifade ettiği gibi Zaman dalgaları üzerindeki sörfçüler gibi ele alıyordum. Sonra bu fikrimi geliştirdim. Çünkü direk Zaman dalgaları üzerindeki sörfçü foton fikrinde bazı tutarsızlıklar çıkmaya başladı. İlki fotonla taşınan enerjinin aktarımı oldu. İkincisi, belli dalga boylarındaki ışığın farklı enerji seviyelerindeki fotonları aktarması oldu. Üçüncüsü, elektromanyetik dalga yayılırken, genişleme ile enerji yoğunluğunu değiştirmesi ve fotonun değişmeyen durumu oldu. Son olarak ta Kütle Çekim dalgaları oldu. Foton ya da herhangi tanımlanabilen bir parçacık taşımayan (graviton taşıdıklarını da sanmıyorum.) Bu dalgaları nasıl tanımlayabilirdik? Bu nedenle yaklaşımı derinleştirdim. Zaman dalgaları, evren dokusunu titreştiren ve ona akıcılık sağlayan "ana titreşim" olarak ele alıyorum. Su benzetmesi ile; su moleküllerini zaman titreştiriyor. Moleküllerin titreşim düzeyleri akışkanlığı belirliyor. Tüm evren dokusunu bir ortama (medium/ether) çeviriyor. Ama yalın (fotonsuz) elektromanyetik dalgalarda, kütle çekim dalgaları da birbirlerine benzer aynı şeyler. Suyun (içinde veya) yüzeyinde " bir etki" ile oluşturulmuş basit dalgalanmalar sadece. Suya atılan taşın çıkardığı dalgalar gibi. Foton işte bu dalgalar üzerinde sörf yapıyor. Atılan taşın momentumu, nasıl oluşan bozulmanın (dalganın) frekansını ve genliğini belirliyorsa, burada da durum aynı. Böylece oluşan her farklı dalga boyundaki dalga ile farklı frekanstaki fotonları taşımak mümkün. Aralarında uyum yok ise taşıyamaz. (Mor ötesi dalga boyu ile kızıl ve ötesi frekanslardaki fotonların taşınmaması gibi) Kütle çekim dalgaları da benzer şekilde bir yapıda.

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 6 yıl önce 0
-1

Eksik veya hatalı demekten ziyade aynı kelimelere farklı kavramlar yükemiş durumdayız. Sizin "dalga veya titreşim" kelimelerinden anladığınızla, benimki farklı gibi... Öncelikle dalga, bir doku-ortam vasıtasıyla enerjinin aktarılmasıdır. Doku bölgesinde kalır. Dalganın genliğinde (amplitude) taşınan enerji ise bu dokudaki hareket ile ilerler. İki dalga karşı karşıya geldikleri zaman enerji kaybetmeden birbirleri içinden geçer. Geçebilir. Ancak dalga boyları uyumlu ise ya da fazları, buna göre bazı noktalarda birbirlerini sönümleyebilir (yıkıcı) ya da birbirine eklenip daha yüksek tepe yapabilirler. Dalgaların hızlarını etkileyen en önemli şeylerden biri de, ortamın akışkanlığıdır. Sonra akışkanın diğer özellikleri de gelir. Ortamın yoğunluğu ve akışkanlığı, dalganın en üst hızını daima sabitler. (Örnekleme amacıyla; Ses'in sudaki ve havadaki ve çeşitli maddelerdeki hızının sabit kalışına bakın...) Ortam akışkanlığının verdiği bu üst limiti aşmak çoğu zaman zordur. Bir nesnenin, akışkan olabilmesi için ise, çok küçük parçacıklardan oluşması lazım. Bu parçacıklar arasında da bağ zayıf olmalı. Yani, akışkanın birimleri birbirinden bağımsız eş güdümsüz harekete de sahip olmalılar. Yani diğer deyişle titreşmeliler. Titreşim de bir dalga türüdür diyelim. Belli bir alanda tekrarlanarak yapılan bir hareket. Bu titreşim hızı ne keder yüksek ise, dokunun akışkanlığı da o derece yüksek olur. Bu da nesnelere koyacağı üst limit hızı yükseltir. Evren, bence, düşük yoğunluklu bir enerji dokusuna sahip. (Maddelere göre)... Bu doku parçacıkları sadece sınırlı ve belli yönlerde titreştiği zaman, boyut sahibi nesneler olup, saptanabilir hale geliyorlar. Ama hiç bir yöne titreşmediklerinde veya her yöne birden titreştiklerinde saptanamıyorlar diye düşünüyorum. Evrenin genişleme kıyılarındaki basınç farklarından doğan titreşimler, evrene zaman dalgaları olarak yayılırken, bu dokuyu yani enerjiyi titreştiriyor. Evren dokusu akışkanlaşıyor ya da mevcut akışkanlığı artıyor. Daha eski paylaşımlarda bu konudaki varsayım paylaşımlarını görebilirsiniz. Bu arada bunların hepsi birer varsayım. Bunu unutmayın.

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 6 yıl önce 0
-1

(Fiziğe bakışı kıt ve sığ birisi konuya eksi puan vermiş.) Zaman'a bakışımızda da genel olarak aynı dar görüşlülüğümüz var. Özel görelilikten önce eter evrendeki açıklamalara referansı idi. Özel görelilik; ışık hızının sınırlanmasında eter kavramını kullanırken, aynı teorinin ikinci kısmı olan harekette ise "etere gerek yok" diyerek eteri terk etti. Morleyson ve arkadaşı Eter"in varlığını kanıtlamaya çalışırken ise onun etkisiz, "yok" olduğunu gördüler. Böylece, fizik açıklamalarında göreli hareketten başka referans alınabilecek bir şey kalmadı. Şu anki fizikte bu bakış üzerinde dallandı, budaklandı. Hareketin göreliliğinde ve genel olarak zaman tanımında, zaman yardımcı bir değişken rolünde. Bazen bir çarpan, bazen bir bölen, bazen kare... Yaptığım "hareket yerine", temel baz- referans alınabilecek bir "Dalgasal Zaman" tanımlamak. Bu Zamana göre; hareketi, göreli hareketi ve göreli zaman'ı açıklamak mümkün. "Zamanın hareketler bütünü" tanımı yanlış değil. Kendi koşullarında doğru ve yeterli. Yanlış demek, Newton çekim kanunlarına "işe yaramaz" demek gibi bir şey. Oysa Nasa hala kullanıyor. Kısaca kullanım alanları ve bakış açısı farkı var. (Daha sonra çift yarık deneyine özel göreliliğe uyarlarken (sonuçlarım yarım, daha bitmedi.) Lorentz dönüşümlerinde, en önemli olanın: hareketlinin Zaman-konum eşdeğerlilik grafiklerinin, sabit olana uyarlamak olduğunu gördüm. En önemlisi Zaman dönüşümleriydi.)

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 6 yıl önce 0