1

https://www.fizikist.com/beyin-firtinasi/33515/ adresli konuya istinaden açılmıştır. Burada ana sorun; Işığın farklı ortamlarda kırılma olgusunu zaten gözlemleyebilmemiz. Bu durumu foton açısından (zaman ve mesafe) değerlendirebiliriz oluşumuz. Bu yüzden, "kırılma" değil, "bükülme" yaklaşımı hakim pozisyonda. Ama ortamın enerji yoğunluğundan kaynaklanan farklı alanlardaki gecikmeleri de , uzuay-zamanın bükülmesi ile açıklamakta da zorlanıyoruz. Sadece yüksek kütle çekim alanlarında değil, yoğun elektrik veya manyetik alanlarda da ışık gecikiyor. Enerji yoğunluğu olan her alanda gecikiyor. Bu durum gözlemlediğimiz, ışık kırılması olgusu ile de fazla ortak sebep öğesi barındırmıyor gibi... Bu yüzden ışığın yüksek enerji alanlarında kırınıma maruz kaldığını da, doğal olarak düşünmedik. Yine de bütün bunlara rağmen, "bir kırılma olayından dolayı ışığın geciktiğini-yavaşladığını düşünüyorum. Bana göre; Evet, foton, fiziksel ortamın kırılma indeksinden etkileniyor. (Bu atomların elektronları tarafından absorbe edilmeleri ve geri yayımlanmaları ile alakalı olabilir.(?) (Işığın kırılması esnasındaki foton'un durumuna bakmak lazım) Işığın yoğun enerji alanlarından geçerken maruz kaldığı gecikme bu tür bir kırılmadan kaynaklamıyor. Ama yinede bir kırılma var. Buna günlük dilimizde "Zaman Genleşmesi" de diyoruz. Zaman (dalgası) ise sadece "ortamın enerji yoğunluğundan" etkilenip, kırılıyor. Yani: yoğun enerji alanından-kütle çekim alanından-elektromanyetik alandan geçen ışığın durumu; uzay-zamanın bükülmesinden dolayı daha uzun yol alması değil. Kırılan Zaman Dalgalarının (EGD) hızının değişmesinden. Foton sadece, hareketinde bağımlı olduğu bu dalgalara uygun hareket ediyor. Kırılıyor mu? Bükülüyor mu? Sonuç aynı olsa da arkalarında yatan mekanizma farklı... (Not: Konunun mahiyeti dolayısıyla; hem şahsi düşüncelerinizi, hem de diğer fikre olan eleştirilerinizi ayrı ayrı ifade edebilirseniz, daha sağlıklı veri ve fikir toplarız gibi geliyor.)

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 6 yıl önce 0
1

@Ömer senin dediğin yoldan bakarsak bu gecikmeye; her parçacık için ya da her temel kuvvet için uzay-zamanı defalarca tanımlamamız gerekmez miydi ? Örneğin sen uzay-zamanın, fotona ya da diğer temel parçacıklara karşı nasıl direnç gösterdiği ya da nasıl büküldüğü konusunda uzay zaman'ı onlarca kez tanımlaman gerekecek. Fakat diğer taraftan benim dediğim şey ise şu; zaten temel sabitleri olan ( planck sabiti, ışık hızı, hubble sabiti ? ) bir uzay-zamanı referans alıp; diğer parçacıkların bu ortak zeminde verdikleri değişik tepkileri tanımlamam gerekecek. Senin önerinde uzay-zamanı ve onu oluşturan enerji'yi tanımlamak gerekecek ki enerji,şuana kadar tatmin edici bir şekilde ne teorik ne deneysel kanıtlanmamıştır. Fakat benim önerimde bahsettiğim gibi temel parçacıkların " fiziksel kimliklerini ( spin-kütle-kuark sayısı-vs) " kolayca hadron çarpıştırıcılarında elde edebiliriz ve bu parçacıkların fiziksel kimlikleri; onları bulundukları evrende nereye ait oldukları, ne zaman bozundukları, hangi standart modele ait oldukları ve en önemlisi o uzay-zamana nasıl tepki verdikleri hakkında eminim yol gösterici bir etkisi olacaktır. Cümle devrik ve yanlış olmuş olabilir fakat eminim demek istediği anladın sen zaten. Fikrim bu ve kendi aklım ile bunun mantıklı geldiğine karar verdim. Senin önerin de bir akıl yürütmenin sonucu ve elbette farklı bir akıl yürütme ve özgün oluşu bu beyin fırtınasını sıcak tutan yegane şeylerden.

Kemal ( Bay Hiçkimse ) 6 yıl önce 0
1

@Kemal; aynen dediğiniz gibi her bir durum için uzay-zamanı farklı değerlendirmek gerekiyor...tıpkı zamanında @Burtay Hocam ile @Necmi Hocam ın Uzay-Zaman hakkındaki görüşleri gibi...@Burtay hocam süper akışkan bir uzay-zamanı ele alırken @Necmi Hocam da planck boyutlarından daha küçük boyutlardaki uzay parçacıkları tarafından ele almıştı...bana sorduklarında ise benim cevabım ''hem ikisi hem de ikisi değil'' olmuştu :) yukarıda bahsettiğiniz temel sabitler dışında temel parçacıklarda olan özellikler tamamen dünyanın kütle çekim alanı içerisindeyken alınmış değerler... mesela proton un kütlesi dünyada 938,3 MeV/c^2 iken...mars ta belki daha farklı bir sonuç çıkacak...ya da spinler farklı bir kütle çekim alanı altındayken daha farklı değerler çıkacak... yukarıdaki konu içinse; ışık her zaman doğrusal yol izlemeye mecbur...şöyle bir örnekle anlatayım isterseniz...bir nehir düşünün...bu nehirin yolu uzay-zaman içerisindeki su da ışık...doğrusal bir şekilde akar iken %30 eğimle akmaya başladı...şimdi biz burada eğimlenen su mudur yoksa nehirin yolu mudur diye sorarsak cevabımız nehirin yolu eğimlenmiştir deriz...su da bu eğimli yolu takip etmiştir...ya da aynı hızla akan ve aynı uzunluktaki 2 nehir...birinde hiç dalga yok ama diğeri bayağı dalgalı...bir kano dalgasızdan 50 sn ile bitişe geldi...lakin dalgalı nehirde olan kano ise 65 sn de bitişe geldi...bir yavaşlama söz konusu değil hızlarında halbuki sadece diğerinin aştığı dalga sayısı fazla... işte ışık ile uzay-zaman arasındaki ilişki de buna benzer... mesela @burtay hocamla bir konu da fikir alışverişi yaparken kütlenin uzay-zamanı nasıl büktüğünü konuşmuştuk...ve kütle dışında uzay-zamanı başka ne bükebilir diye de bir soru sormuştuk kendimize...em dalgaları (elektro manyetik) cevabını verdiğimizde ise em dalgalarının uzay-zamanı nasıl büktüğünü sormuştuk kendimize...kütle için cevabımız var gibiydi :) kütlenin uzay-zamana yaptığı basınç ile büktüğünü söylemiştik...lakin em dalgaları için bir fikir gelmemişti aklımıza...

Ömer ( Karanlık Profil ) 6 yıl önce 0