0

Mevcut bilim, 100 yıl evvelki bir deneye dayanarak evrenin salt boşluktan oluştuğunu düşünüyor. Yapılan deney ve sonuçları, tekrarlanmasında da aynı sonuçları verdiği için bilimsel kesinliktedir. Ama bütün bu kesinliğine rağmen yaklaşımının yanlış olduğunu düşünüyorum. Şöyle ki, deney de eğer eter var ise ses dalgası örneğinde olduğu gibi dönen dünyanın eter üzerinde oluşturacağı etki ile ışığın fark dönüş yönlerinde farklı hızla gelmesi gerektiğini düşünmüşler. Oysa sonuçlar, ışığın hızının her durumda aynı olması ile eterin olmadığı yönünde çıktı. Oysa şimdi soruyorum. Aynı deneyi saf su yoğunluğunda bir evrende yapsalardı, sonuç farklı olur muydu? Sonuçlar farklı olmaz ise, saf suyu yok mu kabul edeceğiz ? Bana göre sonuçlar aynı çıkardı ve saf su "yok" olarak kabul edilirdi. Daha sonra bu doku karşımıza farklı şekillerde çıktı. Mesela genel görelilik resmi olarak yok dese de, çökmenin olabilmesi için bir doku ihtiyacı duydu. Yanlış olabilir ama bilimciler tarafından "şahsi görüş olarak" 20 civarında farklı doku örneği sunulmuş. Çoğu benzer özellik taşıyor sadece ufak tefek farklılıklarla ayrılıyorlar... Sonunculardan biri de Higgs alanı, onun verdiği fark ise kütle ile alakalı daha çok. Ortamda bir doku olunca, hız sınırı daha kavranabiliyor oluyor. Çünkü hiç bir şey yok ise, sınır da olmamalı... Ama var gibi... Bu doku çok düşük yoğunluklu enerji (alanlarından) oluşuyor. Geri plan ışıması gibi bir yoğunluğu var. (Enerji böyle bir şey yapar mı? demeyin... Enerjiden oluşan nesneler yapıyor, elektromagnetik dalgalar çekme- itme yapıyor da katıymış gibi, enerjinin direk kendisi doğrudan niye yapamasın?) İşte bu doku içinde kütlesiz bir nesne için varolabilecek en yüksek hız bu. Necmi bey'den alıntı yaparsak; "Işık hızı evrenin zemininin kütlesiz enerji için belirlediği serbest yayılma hızıdır. Kütlesiz enerji evrenin zemininde (uzayda) hep bu hızda bulunur. Yavaşlaması veya hızlanması söz konusu değildir. Evrenin bir sabitidir. "

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 6 yıl önce 0
0

Sayın Gazi Alumur... Evet, haklısınız yanlış kelimeler kullanmışım, kavram karışıklığına neden olmuş. "100 yıl evvelki bir deneye dayanarak evrenin salt boşluktan oluştuğunu düşünüyor." yerine "100 yıl evvelki bir deneye dayanarak uzayın salt vakumdan oluştuğunu düşünüyor. " olmalıydı. İkincisi uzay'ın her tarafında 3-4 kelvin düzeyinde enerji içeren bir ısı yoğunluğu vardır. Parçacıklara göre evreni alan bakış açısı, enerjiyi varlık olarak kabul etmekte zorlanıyor. Yani gerçekte boşluk yoktur. Gerçekten boşluk istiyorsanız, bir sıfır modülü geliştirip (yaygın adını unuttum), uzay-zaman'ın bile olmadığı bir boşluk oluşturmanız gerekiyor. (Karadelik içlerinde belki solucan deliklerin in iç yapısında bu tür bir yapı olabilir.) Bu boşluğun ortalama sıcaklığı 0 kelvin civarında olmalı. Bakışımda ek olarak bu yapıyı titreştiren ek bir dalgalanma hareketi de var. Bu dalgalanma hareketi ile bu enerji yoğunluğu, süper akışkan dinamiğine sahip oluyor. Bu nedenle evredeki her yer de doku vardır. Parçacık olmasına gerek yok. (Bence, yani enerji yoğunlaşması olan parçacık olunca doku, enerjinin kendisi olunca doku olmaz mı diyeceğiz?) Uzay vakumu dediğimiz alan, sadece bizimkinden 1 atmosfer düşük bir basınç alanı. Kanıt mı? Evrenin arka plan ışıması enerji yoğunluğuna ve homojenliği bir kanıt. Vakum boş değil. Bir şeyler var. Hem de ısısı olan. Sanal kütle kavramını Necmi bey farklı bir anlatım için kullandı ve anladım. Ama onu nasıl size anlatırım bilemiyorum. Biraz farklı olsa da temel ilkesi aynı olan başka bir örnekle anlatayım. Einstein kütle ile ivme arasında direk bir ilişki olduğunu farketmişti. Kütleçekimi ile hız arasındaki bu ilişki nedeniyle, artan kütleçekimi ile artan hızın nesne üzerindeki etkilerinin aynı olacağını bildirmişti. Şimdiye kadar da yanıldığını kanıtlayabilen olmadı. Şimdi vücudunuzun 70 kilogram karşılığı bir kütleye sahip olduğunu düşünelim. Bunun klasik fizikten kuvvetin; kütle x hız olduğunu biliyoruz. Buna momentum da diyoruz. Yani vücudunuz dünya ya ( ya da tersi ) 70 newtonluk bir kuvvet uyguluyorlar ( birbirlerine) ... Peki dünya sabit iken siz aksi yönde hızlansaydınız ? Üzerinizdeki kuvvet 1G, 2G, 3G... gibi artacaktı. Yani kütleniz 140 N uygulayıp, 140 kilo ölçülürken bunun tamamı aslında gerçek kütleniz değil, bir kısmı sanal kütleniz olacaktı... Not: Sadece dünyanın, güneşin ve samanyolunun hareketlerinden değil ayrıca evrenin genişlemesinden de etkileniyoruz. Çünkü kütle, momentumu içinde enerji taşıyan bir sistemdir aynı zamanda. Necmi Bey fotonun da momentumu ile etki-basınç yapabilmesini, kütle sahibiymiş gibi hareket etmesini ele alıyordu. Bu konuda bazı ufak bakış açısı farklılıklarımız var. Fotonun hareket ve momentum enerjilerinin durumu hakkında. (Fotonun hareket şeklinden, taşıdığı enerjiyi aktarmasından, filan...) Yazdığını anlayamamış olmanız doğal bu nedenle. Şimdi yazıyı cep telefonundan yazdığınızı düşünüyorum. Harf - sıralama hataları kabul edilebilir ama imla ve noktalama önemli. Kavramları anlamaya/anlatmaya çalışırken lazım oluyor. Öğretmeninizin sizi yanlışladığı konuyu nasıl sundunuz? Nasıl ele aldınız ve savundunuz? Kanıt elbette önemli ve şart. Eğer bir düşünceniz olursa, onu bizimle paylaşın. Olumlu-olumsuz kanıt olarak kullanabileceğiniz verileri bu şekilde sağlayabilirsiniz. Ya da düşüncenizi değiştirir daha güçlü hale getirirsiniz. "...nedensellige uygun teori atın momentumun dağılıp gitmemesi için sabit hızda diye bişe olamaz sonuç başlangıcı etkileyemez itiraz etmeden soyleyim sonucun başlangıcı etkilediği birkaç teorik parçacık var ama kanıt yok.ve çelişkileri var..." kısmını hiç anlamadım. Yardımcı olursanız seviniriz.

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 6 yıl önce 0
0

Sayın @ Karanlık Profil, açıkçası sınır hızın "C" olması hakkında bir net fikrim yok. Bana göre "C" evrenin dokusunun yapısından, yoğunluğundan ve genişlemenin hızından kaynaklanan rastgele bir sabit. Bunlardan birinin değişmesi ile bu sabit ortama ve gözlemciye göre sabit kalmakla beraber (özel görelilik gereği) , (evren dışından) dış gözlmeciye göre değişirdi... Karadelik konusundaki çalışmamda, eğer karadelikler varsayıldığı gibi hunimsi-hortumumsu-anaforumsu bir yapıda iseler, uzay-zamanı dalgalandıran enerjinin de, ışığında (taşıdıkları enerjinin) bildiğimiz uzay-zaman yapısından koparak, birleşmeleri ve farklı bir yapı oluşturmaları gerekiyor. Bu enerji, karadelik dokusuna 2 boyutlu alanına dahil oluyor. Böylece, karadelik yüzey alanına dahil olmayan bu iç bölgede hiç bir şey kalmıyor. (Bir bakıma (rüzgar) hortumun içindeki düşük basınç alanı gibi, hortum ne kadar güçlüyse, buradaki basınçta o kadar düşebiliyor.) Atıf yaptığınız yazıda bunu "(Karadelik içlerinde belki solucan deliklerinin iç yapısında bu tür bir yapı olabilir.) Bu boşluğun ortalama sıcaklığı 0 kelvin civarında olmalı. " şeklinde belirtmiştim. Kütlenin formunu koruyabilmesi için bir hızın limitine (Siz burada "C" altını ele almışsınız) ihtiyaç duymasına gelince... Bence gerek kütleli parçacıklar, gerek ise foton gibi kütlesizler, varlıklarını sürdürebilmek için daimi bir hız sahibi olmaya muhtaçlar. Evrenin dokusunun belirlediği bu hız sınırı "C". Foton gibi kütlesizler dokudan etkilenmedikleri için, dokunun hız sınırında hareket edebiliyorlar. Ayrıca onlar için "Zaman"da yok. Kütle ise, (EGD) genişleme dalgalarının hızı (c) ile zaten bir kaç yönden kuvvet altında kalıyor ve dokudan etkileniyor. Bu drumda kütle de , (Eğer EGD dalgalarını sabit kabul etseydik göreceli olarak) dalgalara göre zaten C hızındalar. Yani göreceli olmak koşuluyla, Kütle de evrenin dokusuna göre C hızında. Biraz kafa karıştırıcı farkındayım ama aynı durumu; kütle için farklı, foton için farklı değerlendirin.

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 6 yıl önce 0