0

Elektromanyetik etkileşimler üzerine...

Necmi Tüfek 7 yıl önce 13
0

Saltık uzay her zaman kendine benzer ve devimsiz kalan birşey olarak kavranır. Uzay parçalarının düzenlenmesi zaman bölümlerinin sırasından daha öte değiştirilemez. Onları yerlerinden deviniyor olarak tasarlamak bir yerin kendisinden uzaklaştığını tasarlamaktır. Ama bir zaman bölümünü bir başkasından ayırdetmek için onlarda yer alan ayrı olaylar dışında hiçbirşeyin olmaması gibi, bir uzay parçasını bir başkasından ayırdetmek için de onun özdeksel cisimlerin yeri ile ilişkisi dışında hiçbirşey yoktur. Bir olayın zamanını bir başka olaya gönderme yoluyla olmanın dışında ya da bir cismin yerini bir başka cisme gönderme yoluyla olmanın dışında betimleyemeyiz. Hem zamana hem de yere ilişkin tüm bilgimiz özsel olarak görelidir. Maxwell “Özdek ve Devim” 1876 (Çeviren Aziz Yardımlı) 1. Baskı 1996. Bir kaç günlük kısmi moral bozukluğu, hayal kırıklığı gibi lüks sayılacak duygulardan kendimizi kurtaralım ve bilim konuşmaya devam edelim bence… Yukarıdaki metin Maxwell’in Özdek ve Devim isimli kitabından tek bir paragraftı. Ben onu iki parça yaptım. Birinci paragraf “Uzayın kendisinin hiçbir şeye benzemeyen ve üzerindeki cisimlerin devinimleri dışında farkına varılamayan bir şey olduğunu”söylüyor sanırım. İkinci paragraf da “zamana ve yere ilişkin bilgilerimizin göreli olduğunu söylüyor. Burtay Bey, sizin anlayışınıza göre, fotonların birer sörfçü olarak elektromanyetik dalga üzerinde devindiklerini varsaymamız gerekiyor. Bu elektromanyetik dalganın da yine ayrıca saltık uzay üzerinde devindiğini varsaymamız gerekiyor. Bu durumu biraz düşünmek ve incelemek gerekiyor bence. Çünkü benim bildiğim kadarıyla elektromanyetik dalga zaten fotonların hareketidir. Ayrıca fotonların üzerinde yol aldıkları elektromanyetik dalga “hangi maddesel oluşumdur?” anlamakta zorluk çıkıyor. Sizin teorinizi pek inceleyememiştik. Bu vesileyle incelemiş oluruz. Saygılar,selamlar.

Necmi Tüfek 7 yıl önce 0
0

Necmi Bey, Merhaba, Gerçi sizin, varsayımımı incelemekten ziyade (bunu çoktan yaptığınızı düşünüyorum) ortamı biraz canlandırmak ve diğer dimağları uyarmak için böyle bir talepte bulunduğunuzu düşünüyorum ... Sanırım o ince ayrıntıyı vurgulayan sizdiniz bir yazınızda... Yerini hatırlamıyorum ama \"Eğer ışık ise konu, dalga açısından, foton ise parçacık açısından ele alınması gerektiği\" vurgulanmıştı. Çok isabetli ve derin bir ayrım idi bence... Işık, yani elektromanyetik dalga ; birden çok fotonun aynı anda aynı dalga sırası üzerindeki hareketini tanımlıyor. Elektromanyetik dalgaların fiziksel yapısı, enine dalgalar olması (yani dalgaların taşıdığı enerji düz bir çizgi üzerinde, \"Hareket Yönüne Dik\" olacak şekilde aktarmasıdır. Bunu gözümüzde canlandırmak zor değildir. Suda yayılan dalgalarda bu şekildedir. Dalganın bir diğer özelliği, dalgayı taşıyan ortamın belli bir alanda-bölgede devinimde olması, ortamı oluşturan nesne-parçacık, vs. nin dalga ile hareket etmemesidir. Yani bir bakıma \"dalga\" kuvveti sadece aktarır. Taşımaz. \"Dalgalar\" ise kuvveti taşır. Modern fizik parçacık ve vakum ortam üzerine kurulu. Higgs alanının gelişine kadar da, uzay-zaman ortamında küçük parçacıklar dışında hiç bir şey olmadığı düşünülüyordu. (Eter düşüncesinin reddi ve bunu yönelik ispatlayıcı deney (bence ispat değil, bilgi eksikliği kaynaklı bakış açısı sınırlılığı) Mevcut modern fiziğin temel taşları arasında bu iki bakış var. Parçacık ve vakum. Bu durumda fotonu incelediğiniz zaman, dalga hareketini fotonların gerçekleştirmesinden başka aday kalmıyor. Bu durumda fotonun tüm hareketini sağlayan (yol alması ve titreşim) enerjinin fotonun üzerinde yüklü olması gerekiyor. Bu enerji öyle bir durumdaki, foton enerji kaybettikçe, titreşimini zayıflatıyor ama hızını sağlayan kısıma hiç etki etmiyor. Enerjinin dönüşüm esnekliğini ve kolaylığını düşününce, bu bana mantıklı gelmiyor. Bir şekilde, çok cüzi de olsa, enerji kaybeden titreşimi değişen fotonun, hızı da bu enerji kaybından etkilenmeli bence. Sonuçta iki etkide aynı ortam da, aynı nesne üzerinde gerçekleşiyor. Tamam fotonun kütlesi yok. Bu yüzden C hızında o yüzden... Niye kütlesi olmayınca C hızında? Ve niye kütlesi yok? Buna karşılık momentumu var? Fizik nasılları cevaplıyor ama niyeleri pek önemsemiyor. Eğer uzay-zaman\'ı oluşturan bir doku, ortam öngörürsek, bu niyelere bir açıklama üretebiliyoruz. Higgs alanı, bize bu konuda somut bir destek ve kabul edilenin dışında düşünebilme gücü verdi. Dalga, bir etkidir. Bir kuvvet aktarımıdır. Kuvvet ise, enerjiyi bir vektöre yönlendirmek, sevk etmektir. Doğa da bu çok yoğundan, az yoğun enerji ortamlarına doğru homojenliği gerçekleştirme amaçlı olsa da, canlı eliyle bu farklı şekillerde de kullanılabiliniyor. İş üretmek için. El fenerini yaktığımız zaman olanları ele alalım. Lambanın tellerinden elektronlar geçer, geçen elektronların hareket enerjisi sonucu lambanın teli ısınır ve bu fazla enerjiyi foton olarak fırlatır. Doğru bir açıklama... Benim bakışımda, ısınan teldeki enerji ile uzay-zaman dokusu titreştirilir. Yani durgun suya bir parmak sokup çıkartmamızla enerji aktardığımızdakine benzer ...) Uzay-zaman dokusundaki bu titreşim kaynaktan dalgasal olarak yayılırken, aynı kaynaktan üretilen fotonları da üstünde sürükler. Fotonların oluşumu ve özellikleri için aynı kurallar geçerli olsa da, fotonların hareketi için değil. Çünkü bunların kütleleri yoktur. Yani uzay-zaman dokusundan bağımsız, onun içinde değil, üstünde bu yüzden de etkileşimsiz /dirençsiz pozisyondadırlar. Bunun yani etkileşimsiz (kütlesiz) olmalarının nedeni, fotonların bir boyut üzerinde titreşmeleridir. Tek boyutludurlar ve sahip oldukları enerji ile bu boyut üzerinde titreşirler. Bu titreşimin frekansına ve dalga boyuna göre de bir renk adı alırlar. Bu enerjinin titreşim yönünün, dalganın hareket yönüyle dik açıda olmasından dolayı da dalga ile aralarında bir enerji aktarımı, paylaşımı yoktur. Böylece foton, üzerinde sörf yaptığı dalganın hızına ve hareketine göre, onunla hareket eder. Onunla kırılır, onunla yansır, onunla girişim yapar. Bu arada bu bir boyut üzerindeki titreşiminden enerji alan bir etkileşmesi olursa, dalga boyu değişir. Bu ortama, hangi maddesel oluşum olduğuna gelince, varsayımımda evreni homojen bir enerji yığınından başlatmıştım. (ÖZETLE) Aşırı derecede yoğun ve sıkışık. Küçük enerji paketçiklerinden. Bunlara KEP adını verdim (Küresel enerji Paketçiği). KEP\'ler titreşimsiz halde iken boyutsuzlar. Çünkü bence boyut, (enerjinin) titreşim yapılan alana verilen addır. Biz buna kısaca tekillik de diyoruz. Daha önceki bir tartışmada, mikrodalga da aşırı ısınmış (soğutulmuş) saf su moleküllerinin durumuna değinmiştik. Bu KEP\'lerde benzer pozisyondalar. Basit bir etki ile aralarındaki denge bozuluyor ve evreni oluşturmaya başlıyorlar. İlk başlarda KEP\'lerin çok sıkışık olması ve hareket alanlarının sadece belli açılardan serbest olması nedeniyle (diğer hareket alanlarını diğer KEP\'ler kapatıyor) bir kısım KEP bu açılan alanlarda titreşmeye devam edebiliyorlar. Sonuçta 3 uzamsal boyut ve bu boyutlarda titreşen enerji alanları çıkıyor. Ancak bunlar hala 2 boyutlu haldeler. Yani uzamsal boyutlar aralarındaki açı 120 derece. Ancak genişleyen alan ile kazandıkları hareket momentum var. Gene bu KEP\'lerin genişlemesi esnasında genişlemeden kaynaklı ve bu KEP\'ler vasıtasıyla iç dokuya aktardıkları bir yansıma enerjisi var. İşte bu enerjiyi aktaran KEP dokusu, ile karşılaşan, 3 uzamsal boyutta titreşen KEP\'lerin 3 uzamsal boyutu arasındaki açı, bu iki etki arasında uzamsal boyutları 90\'a dereye getirerek dengeyi sağlıyor. Daha sonra bu açıları koruyabilenler, karşımıza kütle olarak çıkıyor. Yani kütle olarak nitelenmek için en az 3 uzamsal boyutta titreşim ve genişleme ile hareket ederken, genişlemeden kaynaklı dalgalar ile (EGD) ters yönlü kuvvet arasında kalıp etkileşimde olması gerekiyor. Bu yüzden evrendeki tüm enerji miktarına oranla çok az madde var. Sadece büyük şişme öncesinde ve belki sırasında bu tür yapılar oluşabilmiş. Sonra bir daha yok... En azından doğal yollarla... Kalan KEP\'ler de uzay dokusuna homojen bir şekilde yayılmışlar. Yayılmaya çalışıyorlar. Arka plan ışıması bu yapıdaki heterojenliğinin çok düşük olduğunu gösteriyor. Evrenin Genişleme Dalgaları (EGD) evreni taradıkça, bu KEP\'ler titreşiyor. Ama gene tekillik durumundalar çünkü her KEP, bir başka KEP ile sınırlanıyor. Tek farkları, bu sefer kendi iç yapılarında daha geniş bir alan sahip olmaları. Bunu şuna benzetiyorum. Bir kamyon dolusu içinde aynı miktarda hava olan (patlamayacak esneklikte) balonu toplam hacimlerinden çok küçük bir hacme tıkmaya çalışın. Tüm balonlar bu hacme sıkıştıkları zaman hareketsizdirler. Dış çepere yüksek bir baskıları vardır. Kimi diğerlerinden daha büyüktür, kimi daha küçük. Üstelik şekilleri de bozuktur. Eğri, büğrü... Bunları aynı alanda homojen hale getirmek isterseniz ya da daha küçük bir toplam hacme homojen olarak sıkıştırmak, yapacağınız tek şey vardır. Ortama kuvvet uygulamak. Her balona tek tek kuvvet uygulama imkanınız ise yoktur. Ama bu balonları bir santrifüj içine koyarsanız ve santrifüjü çevirmeye başlarsanız, bir süre sonra, tüm balonlar özdeş boyut ve şekillerde olmak üzere belirtilen hacmi doldururlar. Herhangi birisinin diğerinden daha farklı olmasını, gene diğer balonlar engeller. İkinci bir olasılık ise, bu kaba sürekli ve yüksek frekansta titreşim vermektir. Sonuç gene aynı olacaktır. Üstelik bu ortamda balonlar sabit değil, akışkan bir yapıya da kavuşurlar. İşte evrenin dokusu dediğim şey de, bu homojenleşmiş KEP\'lerin titreşim ile almış oldukları durum. (EGD dalgalarının, bir dalga boyu hareketi de bize en küçük zaman birimimiz veriyor bu arada. Böylece zaman algısını kaç EGD dalgası geçtiğimize göre saptıyoruz.) Saygılarımla ...

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 7 yıl önce 0
0

Merhaba Burtay Bey, Maxwell konusunu zaten bilerek açtım. Kendisi (ether) esir kavramını savunuyordu. Sizin de kuramınız için böyle bir zemine ihtiyacınız var. Ancak, bende Einstein ve Maxwell\'in bir dizi konferansla birbirlerini çürütmeye çalıştıklarını anlatan bir kitap daha var. Sanırım Einstein\'ın özel görelilik teorisinin yayınlanmasından sonra olmuş olmalı. Benim anladığım kadarıyla mesele şu; Evrende sabit bir referans, sabit bir koordinat sistemi gerekli. Işık hızının sabitliği artık su götürmez bir şekilde gerçek ve ispatlanmış durumda. Işık hızının sabit olması için, sabit bir zemin gerekir. Yani bence akışkan ve yüzer gezer bir alt zemin bunu sağlayamaz, ışık hızı değişken olur. Einstein aslında kestirmeden gitmiş ve \"hiç bir şey gerekmez, boşluk yeterlidir.\" demiş çıkmış işin içinden. Ama sonra bir kozmolojik sabit atmış ortaya. Sonradan onu da geri almış ama günümüzde artık çok küçük bir rakama tekabül edecek bir \"şey\" yani \"kara enerji\" ortaya çıktı ve sanırım o da genel kabul gördü. Şimdi, hem benim \"uzay parçacıkları\" hem de sizin \"KEP\"ler bu kara enerjiyi tanımlamak, onun varlığını anlamlandırmak için varlar aslında. Yani, bir şekilde, öncelikle bu alt zemin konusunda aynı görüşte olduğumuza göre, iş, asgari müşterekte buluşmamıza kalıyor. Bilmiyorum yanlış mı düşünüyorum ama, siz de kuramınızın öngörüsü üzerine ışık hızının her zaman sabit olamayacağını biliyor olmalısınız. Ama benim uzay parçacıklarının sabitliği bu tehlikeyi ortadan kaldırıyor. Ama benim de açmazım; \"bu uzay parçacıklarının hiç bir zaman ispat edilemeyeceği\"... Gerçi sizin \"KEP\" ler de aynı durumda. Üstelik, sizin tanımınıza göre \"tekil\" noktalar. Bu daha da içinden çıkılmaz bir hale sokuyor kuramınızı. Bir de üstüne üstlük, süper akışkan bir ortamda en zor olan akışkan fiziğiyle uğraşmak zorunda olmanız. Tüm zemin aynı süper akışkan durumda olsa belki sorun olmayacak ama en küçük bir ısısal değişiklik tüm hesapları içinden çıkılmaz bir hale getirir sanırım. Bir de ilave; tekil noktalar çok fazla enerji içerecekler mecburen. Kara enerjinin değeri ise çok küçük. Yani, kesin hesabı yapılabilecek bir şey olması gerekiyor. Tekil noktalarla bu iş zor... Aklıma gelen bir konuyu da eklemek isterim. Evrenin kapalı olduğu bir enerji düzeyi var. En azından kara enerjinin değeri düzeyinde kesinlikle kapalı olması gerekli. Bu da iç basıncın çok fazla yüksek olamayacağı sonucu veriyor. Evrenin genişlemesi için çok fazla bir direnç gerekmiyor anlaşıldığı kadarıyla. Aslında bir iç basınç oluşması için vakit bile yok bence... Şimdilik, saygılarımla...

Necmi Tüfek 7 yıl önce 0
0

Necmi Bey, öncelikle konuyu derinleştirme fırsatı sağladığınız için müteşekkirim. Balonlar örneği üzerinden devam edeceğim. Balon örneği ortamına göre, balonun içindeki hava ile yüksek sıkışma ve genişleme kapasitesinden kaynaklanıyor. Düşünenin gözünde canladırması, benzetmesi daha kolay. Keza ben de balonları, KEP birimleri olarak eşdeğerli benzetmeye çalışıyorum. Öncelikle ışık hızının sabit oluşu evrenseldir.Kabul. Ama \"ışık hızının kendisi\" evrensel sabit değil. Göreceli olarak sabit. Yani her gözlemci ışık hızını aynı ölçer. Hangi ortamda ve hızda olurlarsa olsun. Bu durumda iki farklı hız ortamındaki 2 farklı gözlemcinin (t1, t2) durumunu kıyaslayan 3ncü bir gözlemci (t3),bu gözlemcilerin (t1, t2) değerlerinin birbirinden farklı olduğunu tespit edecektir. Çünkü her nesne sahip olduğu hız ile bağlantılı bir zaman genişlemesine maruzdur. Yani en başta, gözlemcilerin ölçüm \"saniyeleri\" birbirine eşit değil. (v1 eşit değildir v2 ise t1 eşit değildir t2) (Bu makine de matematiksel simgeler yapamıyorum.) Çünkü ışık hızını, kendi ortamımızın \"zaman\" değerlerine göre ölçüyoruz. Ama bu, \"ışığın\" evrensel sabit üretmemizde kullanılamaz olduğu anlamına gelmiyor. Çok basit bir şekilde; ışık hızını, ölçenlerin birbirine göre farklı zaman (t1, t2, t3) referanslarında olmalarına rağmen, tüm gözlemciler için eşit olan tek şey var: EGD olarak adlandırdığım \"dalgaların geçiş sayısı\"... Özel Görelilik bana göre, bu dalgaların içinde bulundukları ortamdan daha yoğun (enerji) ortamına girdikleri zaman kırılmaları sadece... Tüm dalgalar gibi kırılıyorlar, frekansları değişmese de hızları değişiyor. Her durumda 1 saniyeyi, \"aştığımız aynı adette EGD dalgası\" ile ölçüyoruz. Hangi hızda olursak olalım. Evrensel tek sabit değer de bu ... Diğer yandan haklısınız, eğer ışık hızı ile ilgili bu sabit sistem/durum/kural olmasaydı, ışık hızı tüm gözlemciler için değişken olabilirdi.Tabii böyle bir dalga durumu için, akışkan bir alt yapı lazım. Burada isabetli olarak değindiğiniz ikinci nokta geliyor. Uzay parçacıklarının sabit mi olduğu yoksa hareketli mi? (Öncelikle bu uzay parçacıklarının hiç bir zaman ispat edilemeyeceği konusundaki endişenizi yersiz buluyorum. Bence bu tamamen uygun bakış açısı ve teknoloji durumudur. Bir gün, fiziksel olarak doğrulanabilir bence... Diğer yandan bu kadar küçük bir şeyin varlığını direk olarak tespit edemesek de, yapmış olduğu etkiler ve çevresini biçimlendirme ile varlıkları kesinleşebilir. Ki \"kara madde\" ve \"kara enerji\" konusunda izlenen yol ve mevcut durum bu. Onların gerçekte ne olduğunu bilen tek bir bilimci yok. Ama etkilerine ve sonuçlarına göre varlıkları kabul edilmiş durumda...) Eğer balonlar, bizim en küçük birimlerimiz ise (hem sizin hem benim bakışıma göre) sabit olsalardı; bunların tüm boşlukları dolduracak şekilde yayılmaları gerekirdi. Çünkü içlerindeki basınç, tüm olası boş alanlara esnemelerini sağlayacaktır. Yani bir bakıma deterjanlı suyun köpürtülmesi ile ortaya çıkan baloncukların hücreli yapısında olurlardı. Bana göre böyle olsaydı, 3 taneden çok daha fazla ve birbirinden farklı (farklı enerji ve hız ortamlarında gözüken veya kaybolan) \"uzamsal boyutlar\" olması gerekirdi. Çünkü \"boyut\" (bence), enerjinin titreşebildiği alandır. Uzamsal boyutlar evrensel (kabul görmüş, genel, özdeş) titreşim alanlarıdır. Yani ancak bizim bu temel parçacıklarımızın özdeş olmaları durumunda geçerli olabilecek, özdeş-ortak tepkidir. Hepsinde titreşim alanları, aynı miktarda ve aynı özelliklerde... Buradan tekillik konusuna geçmek lazım. Tekillik kavramı ile ilk karadeliğe düşen maddenin sıkışması sonucu aldığı durum olarak, sonrada büyük patlama öncesi tüm enerjininin bulunduğu durum olarak öğrendik ve ele aldık. Her iki durumda da, çok yüksek enerji potansiyeli (yoğunluğu) var. Üstelik tekillikteki enerjiyi, katılaşmış gibi, sabit bağlarla duruyor olarak ele alıyoruz. (Oysa özellikle bu durumda dahi bence akışkan olmaları gerekiyor.) Bu yüzden tekilleşmeyi, kristalizeleşmiş yüksek potansiyelli enerji birikimi gibi ele alıyoruz. Enerji birimleri üzerinde o kadar yüksek basınç var ki (diğer parçacıkların veya KEP\'lerin sayesinde) titreşemiyorlar bile. Eğer titreşim yok ise, boyutta yoktur. Tekillik dediğimiz şey ise budur sadece. Yani enerjinin boyutsuz, sıfır boyutlu, titreşemeyen hali... Tekillik bu durumu anlatıyor.Yoksa sahip olduğu enerji yoğunluğunu değil. Şimdi balon örneğine dönersek. Eğer tekilleşmiş enerji, sabit bağlarla katılaşmış olsaydılar, bu parçacıklar özdeş olamazlardı. Bazıları, boşlukları doldurarak daha büyük alanları işgal ederdi. Bazıları daha küçük. Sanki balonlarımız, küp, küp, arada bombelenmiş bir yapıda olanlarda dahil heterojen olurlardı. (Belki de bu konuda \"çok haklı\" da olabilirsiniz ki, çünkü bu büyük patlama sonrası homojenliğin çabucak bozulması ile alakalı olabilir. Ama benim bakışımı aşıyor.) Homojen olmaları için, ancak bir akışkanın içindeki gibi her yönden eşit itme ve basınç almaları lazım. Öyle ki peşpeşe ve farklı bölgeleeden darbelerle, hiç biri boyut geliştirmeye ve bunu korumaya fırsat bulamasın. Bunu iki şey sağlayabilir. Ya akışkan bir ortamdaki yoğun parçacık titreşimi (mikrodalga ile ısıtılmış saf su molekülleri benzeri), ya da bunları bu şekilde tutan bunların içinde bulunduğu ortamı oluşturan tamamen farklı bir basınç ortamı. (Mesela, sizin negatif enerjininiz bu ihtiyacı çok güzel karşılıyor) (Bana göre bu balonlar, aldıkları titreşimlerle ve sürekli birbirlerini engelleyerek özdeşleşiyorlar. Özdeş oldukları içinde, hepsi aynı oranda genişleme ve yayılma potansiyeline sahipler.... Ve genişleme başlayınca, genişleme hareketi de homojen yapıda her yöne doğru oluyor.) Şimdi normal uzay-zamandaki KEP\'lerin durumuna gelince; yukarıdaki ilk yazımda titreşim verilerek dar bir alana sıkıştırılan balonları, tekillik durumundaki enerji birimleri olarak ele alalım. Toplamda çok büyük bir genişleme potansiyelleri var. Yani enerji yoğunluğu çok yüksek. Titreşimi sürdürerek içinde bulundukları ortamı/kabı genişletelim. (Büyük şişmeden sonraki kısımdan itibaren düşünmeye çalışıyorum.) Sürekli titreşim ile balonların çoğunluğunu özdeş tutmaya devam ederiz. Sadece hacimleri genişlemiştir. Hacimleri genişledikçe, iç basınçları ve sahip oldukları potansiyel enerjileri (yoğunlukları) düşmüştür. Bir süre sonra bu özdeş balonların genişleme düzeyi o hale gelir ki, başlangıçtaki durumlarından belki 1 milyon kat daha büyük bir hacimi işgal ediyorlardır. Bunun anlamı; genişlemeye zorlayan enerji basıncı birim uzay başına düşmüştür. Diğer yandan bu kadar büyümelerine rağmen, özdeş olmalarından ve özdeş etkiye maruz kalmalarından dolayı hala (küresel) boyutsuz durumdadırlar. (Belki arada bir, geçici olarak boyut kazanıp, elektromanyetik ışıma yapıyorlardır ama bu sadece kütlenin olduğu yerlerde oluşan yapısal bozukluk yerlerinde olmalı sadece) İşte daha sonraki durumlarını anlatırken kullandığım /tanımladığım \"tekillik\", KEP\'lerin bu durumunu anlatıyor. (Artık eskisinden çok daha büyük bir uzay alanını işgal ediyorlar ama hala aynı titreşime maruz kaldıkları için özdeşler ve boyutsuzlar.) Tabii bu homojen etkiyi sadece akışkan bir ortam sağlayabilir. Sabit bağlar, bence, muhakak, dengesizliğe yol açardı. (Ancak kristalize bir bağ yapısı olursa homojenlik ve özdeşlik mümkün. Ama bu da benim enerjinin akışkanlığı ve titreşerek \"dağılma, yayılma, akma\" varsayımımla çatışıyor.)

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 7 yıl önce 0
0

Merhaba, Dün hafif bir bahar yorgunluğu vardı. Kafamı toplayıp yazmak zordu gerçekten. Yani, çerez durumları dışında demek istiyorum. İsterseniz en son yazdığınızdan, homojen etkiyi nasıl bir ortamın sağlayacağından gidelim... Aslında, uzayın yapısının tanecikli olması gerektiğini bilim adamlarının büyük çoğunluğu benimsiyor diye biliyorum. (Bir yerde okumuştum.) Bence de en mantıklı sistem tanecikli bir sistemdir. Tabii burada vurgulanması gereken; \"taneciklerin (hiç işlevsiz) olacak kadar küçük ama aralarındaki mesafeyi kesinlikle koruyacak, değiştirmeyecek kadar da güçlü ve etkili olmaları\" Yani taneciklerin meydana getirdiği aralarındaki açıklık (uzay), madde açısından kesintisiz ve tek düze bir süreklilik olarak algılanmalı. Taneciklerle hiç etkileşmemeli. (kütleçekimi hariç) Böyle bir sistem kesinlikle sabit bir koordinat sistemi ve zaman periyodu sağlayacaktır ve bana göre en basit ve en doğru çözümdür. Ve tabii işin en güzel ödüllü yanı da; \"Bu uzay tanecikleri herkesin arayıp durduğu karanlık madde ve zaten bulunmuş olan kara enerjiye tam karşılık gelen bir enerji düzeyindedirler. \"Enerjinin akışkanlığı, titreşmesi, dağılma, yayılma, akması\" varsayımınız bile bu sabitleşmiş uzay üzerinde çok daha rahat ve basit olarak açıklanabilir diye düşünüyorum. Sizin emeğinize ve düşüncelerinize çok saygım var, ama bence eğer tüm evreni betimleyecek bir kuram varsa, bu son derece basit olmalıdır diye düşünüyorum. Yanlış anlaşılmasın, basit olan ana tema olacaktır. Ayrıntılar ve sistemin işleyişi zaten beni aşıyor ve korkutuyor. Ana temanın denklemini de siz hemen kavramış ve yazmıştınız zaten. Bence o denklem hem bizim evrenimizi, hem de evren dışını betimleyen bir denklemdir. Yani aranan (Büyük Birleşik Kuram) dır. İnsanlar onu çoktan bulmuştur ama nereye uygulayacaklarını benim önermemle bulacaklarsa bu benim için tarifsiz bir keyif olacaktır. Şimdi hiç alakasız gibi görünen başka bir şeyden söz etmek gerekli oldu. Beni anlayacağınızdan emin olduğum için sizinle paylaşmak isterim. Din kitabımızda geçen bir ayet üzerinde tartışmalar oluyor ya hani; \"dağları, toprağı tutsunlar diye yarattık\" anlamında bir ayet. Bunu dünyanın düz olduğu iddiası olarak kabul ediyorlar ya; işte o ayetin benim açımdan yorumu şöyle; \"Uzay parçacıklarını, uzayı düzgün tutsunlar diye yarattık\" Düşününce aslında tanecikli uzay teorisine tam oturan bir bilgi olduğu anlaşılıyor. Yani insan düşününce neleri, nerelere bağlayabiliyor. Beni anlayacak biriyle yazışmak zevkini verdiğiniz için çok teşekkür ederim Burtay Bey. Saygılar, sevgiler...

Necmi Tüfek 7 yıl önce 0
0

Merhaba, Dün hafif bir bahar yorgunluğu vardı. Kafamı toplayıp yazmak zordu gerçekten. Yani, çerez durumları dışında demek istiyorum. İsterseniz en son yazdığınızdan, homojen etkiyi nasıl bir ortamın sağlayacağından gidelim... Aslında, uzayın yapısının tanecikli olması gerektiğini bilim adamlarının büyük çoğunluğu benimsiyor diye biliyorum. (Bir yerde okumuştum.) Bence de en mantıklı sistem tanecikli bir sistemdir. Tabii burada vurgulanması gereken; \"taneciklerin (hiç işlevsiz) olacak kadar küçük ama aralarındaki mesafeyi kesinlikle koruyacak, değiştirmeyecek kadar da güçlü ve etkili olmaları\" Yani taneciklerin meydana getirdiği aralarındaki açıklık (uzay), madde açısından kesintisiz ve tek düze bir süreklilik olarak algılanmalı. Taneciklerle hiç etkileşmemeli. (kütleçekimi hariç) Böyle bir sistem kesinlikle sabit bir koordinat sistemi ve zaman periyodu sağlayacaktır ve bana göre en basit ve en doğru çözümdür. Ve tabii işin en güzel ödüllü yanı da; \"Bu uzay tanecikleri herkesin arayıp durduğu karanlık madde ve zaten bulunmuş olan kara enerjiye tam karşılık gelen bir enerji düzeyindedirler. \"Enerjinin akışkanlığı, titreşmesi, dağılma, yayılma, akması\" varsayımınız bile bu sabitleşmiş uzay üzerinde çok daha rahat ve basit olarak açıklanabilir diye düşünüyorum. Sizin emeğinize ve düşüncelerinize çok saygım var, ama bence eğer tüm evreni betimleyecek bir kuram varsa, bu son derece basit olmalıdır diye düşünüyorum. Yanlış anlaşılmasın, basit olan ana tema olacaktır. Ayrıntılar ve sistemin işleyişi zaten beni aşıyor ve korkutuyor. Ana temanın denklemini de siz hemen kavramış ve yazmıştınız zaten. Bence o denklem hem bizim evrenimizi, hem de evren dışını betimleyen bir denklemdir. Yani aranan (Büyük Birleşik Kuram) dır. İnsanlar onu çoktan bulmuştur ama nereye uygulayacaklarını benim önermemle bulacaklarsa bu benim için tarifsiz bir keyif olacaktır. Şimdi hiç alakasız gibi görünen başka bir şeyden söz etmek gerekli oldu. Beni anlayacağınızdan emin olduğum için sizinle paylaşmak isterim. Din kitabımızda geçen bir ayet üzerinde tartışmalar oluyor ya hani; \"dağları, toprağı tutsunlar diye yarattık\" anlamında bir ayet. Bunu dünyanın düz olduğu iddiası olarak kabul ediyorlar ya; işte o ayetin benim açımdan yorumu şöyle; \"Uzay parçacıklarını, uzayı düzgün tutsunlar diye yarattık\" Düşününce aslında tanecikli uzay teorisine tam oturan bir bilgi olduğu anlaşılıyor. Yani insan düşününce neleri, nerelere bağlayabiliyor. Beni anlayacak biriyle yazışmak zevkini verdiğiniz için çok teşekkür ederim Burtay Bey. Saygılar, sevgiler...

Necmi Tüfek 7 yıl önce 0
0

Merhaba, Dün hafif bir bahar yorgunluğu vardı. Kafamı toplayıp yazmak zordu gerçekten. Yani, çerez durumları dışında demek istiyorum. İsterseniz en son yazdığınızdan, homojen etkiyi nasıl bir ortamın sağlayacağından gidelim... Aslında, uzayın yapısının tanecikli olması gerektiğini bilim adamlarının büyük çoğunluğu benimsiyor diye biliyorum. (Bir yerde okumuştum.) Bence de en mantıklı sistem tanecikli bir sistemdir. Tabii burada vurgulanması gereken; \"taneciklerin (hiç işlevsiz) olacak kadar küçük ama aralarındaki mesafeyi kesinlikle koruyacak, değiştirmeyecek kadar da güçlü ve etkili olmaları\" Yani taneciklerin meydana getirdiği aralarındaki açıklık (uzay), madde açısından kesintisiz ve tek düze bir süreklilik olarak algılanmalı. Taneciklerle hiç etkileşmemeli. (kütleçekimi hariç) Böyle bir sistem kesinlikle sabit bir koordinat sistemi ve zaman periyodu sağlayacaktır ve bana göre en basit ve en doğru çözümdür. Ve tabii işin en güzel ödüllü yanı da; \"Bu uzay tanecikleri herkesin arayıp durduğu karanlık madde ve zaten bulunmuş olan kara enerjiye tam karşılık gelen bir enerji düzeyindedirler. \"Enerjinin akışkanlığı, titreşmesi, dağılma, yayılma, akması\" varsayımınız bile bu sabitleşmiş uzay üzerinde çok daha rahat ve basit olarak açıklanabilir diye düşünüyorum. Sizin emeğinize ve düşüncelerinize çok saygım var, ama bence eğer tüm evreni betimleyecek bir kuram varsa, bu son derece basit olmalıdır diye düşünüyorum. Yanlış anlaşılmasın, basit olan ana tema olacaktır. Ayrıntılar ve sistemin işleyişi zaten beni aşıyor ve korkutuyor. Ana temanın denklemini de siz hemen kavramış ve yazmıştınız zaten. Bence o denklem hem bizim evrenimizi, hem de evren dışını betimleyen bir denklemdir. Yani aranan (Büyük Birleşik Kuram) dır. İnsanlar onu çoktan bulmuştur ama nereye uygulayacaklarını benim önermemle bulacaklarsa bu benim için tarifsiz bir keyif olacaktır. Şimdi hiç alakasız gibi görünen başka bir şeyden söz etmek gerekli oldu. Beni anlayacağınızdan emin olduğum için sizinle paylaşmak isterim. Din kitabımızda geçen bir ayet üzerinde tartışmalar oluyor ya hani; \"dağları, toprağı tutsunlar diye yarattık\" anlamında bir ayet. Bunu dünyanın düz olduğu iddiası olarak kabul ediyorlar ya; işte o ayetin benim açımdan yorumu şöyle; \"Uzay parçacıklarını, uzayı düzgün tutsunlar diye yarattık\" Düşününce aslında tanecikli uzay teorisine tam oturan bir bilgi olduğu anlaşılıyor. Yani insan düşününce neleri, nerelere bağlayabiliyor. Beni anlayacak biriyle yazışmak zevkini verdiğiniz için çok teşekkür ederim Burtay Bey. Saygılar, sevgiler...

Necmi Tüfek 7 yıl önce 0
0

Merhaba, Dün hafif bir bahar yorgunluğu vardı. Kafamı toplayıp yazmak zordu gerçekten. Yani, çerez durumları dışında demek istiyorum. İsterseniz en son yazdığınızdan, homojen etkiyi nasıl bir ortamın sağlayacağından gidelim... Aslında, uzayın yapısının tanecikli olması gerektiğini bilim adamlarının büyük çoğunluğu benimsiyor diye biliyorum. (Bir yerde okumuştum.) Bence de en mantıklı sistem tanecikli bir sistemdir. Tabii burada vurgulanması gereken; \"taneciklerin (hiç işlevsiz) olacak kadar küçük ama aralarındaki mesafeyi kesinlikle koruyacak, değiştirmeyecek kadar da güçlü ve etkili olmaları\" Yani taneciklerin meydana getirdiği aralarındaki açıklık (uzay), madde açısından kesintisiz ve tek düze bir süreklilik olarak algılanmalı. Taneciklerle hiç etkileşmemeli. (kütleçekimi hariç) Böyle bir sistem kesinlikle sabit bir koordinat sistemi ve zaman periyodu sağlayacaktır ve bana göre en basit ve en doğru çözümdür. Ve tabii işin en güzel ödüllü yanı da; \"Bu uzay tanecikleri herkesin arayıp durduğu karanlık madde ve zaten bulunmuş olan kara enerjiye tam karşılık gelen bir enerji düzeyindedirler. \"Enerjinin akışkanlığı, titreşmesi, dağılma, yayılma, akması\" varsayımınız bile bu sabitleşmiş uzay üzerinde çok daha rahat ve basit olarak açıklanabilir diye düşünüyorum. Sizin emeğinize ve düşüncelerinize çok saygım var, ama bence eğer tüm evreni betimleyecek bir kuram varsa, bu son derece basit olmalıdır diye düşünüyorum. Yanlış anlaşılmasın, basit olan ana tema olacaktır. Ayrıntılar ve sistemin işleyişi zaten beni aşıyor ve korkutuyor. Ana temanın denklemini de siz hemen kavramış ve yazmıştınız zaten. Bence o denklem hem bizim evrenimizi, hem de evren dışını betimleyen bir denklemdir. Yani aranan (Büyük Birleşik Kuram) dır. İnsanlar onu çoktan bulmuştur ama nereye uygulayacaklarını benim önermemle bulacaklarsa bu benim için tarifsiz bir keyif olacaktır. Şimdi hiç alakasız gibi görünen başka bir şeyden söz etmek gerekli oldu. Beni anlayacağınızdan emin olduğum için sizinle paylaşmak isterim. Din kitabımızda geçen bir ayet üzerinde tartışmalar oluyor ya hani; \"dağları, toprağı tutsunlar diye yarattık\" anlamında bir ayet. Bunu dünyanın düz olduğu iddiası olarak kabul ediyorlar ya; işte o ayetin benim açımdan yorumu şöyle; \"Uzay parçacıklarını, uzayı düzgün tutsunlar diye yarattık\" Düşününce aslında tanecikli uzay teorisine tam oturan bir bilgi olduğu anlaşılıyor. Yani insan düşününce neleri, nerelere bağlayabiliyor. Beni anlayacak biriyle yazışmak zevkini verdiğiniz için çok teşekkür ederim Burtay Bey. Saygılar, sevgiler...

Necmi Tüfek 7 yıl önce 0
0

Merhaba, Dün hafif bir bahar yorgunluğu vardı. Kafamı toplayıp yazmak zordu gerçekten. Yani, çerez durumları dışında demek istiyorum. İsterseniz en son yazdığınızdan, homojen etkiyi nasıl bir ortamın sağlayacağından gidelim... Aslında, uzayın yapısının tanecikli olması gerektiğini bilim adamlarının büyük çoğunluğu benimsiyor diye biliyorum. (Bir yerde okumuştum.) Bence de en mantıklı sistem tanecikli bir sistemdir. Tabii burada vurgulanması gereken; \"taneciklerin (hiç işlevsiz) olacak kadar küçük ama aralarındaki mesafeyi kesinlikle koruyacak, değiştirmeyecek kadar da güçlü ve etkili olmaları\" Yani taneciklerin meydana getirdiği aralarındaki açıklık (uzay), madde açısından kesintisiz ve tek düze bir süreklilik olarak algılanmalı. Taneciklerle hiç etkileşmemeli. (kütleçekimi hariç) Böyle bir sistem kesinlikle sabit bir koordinat sistemi ve zaman periyodu sağlayacaktır ve bana göre en basit ve en doğru çözümdür. Ve tabii işin en güzel ödüllü yanı da; \"Bu uzay tanecikleri herkesin arayıp durduğu karanlık madde ve zaten bulunmuş olan kara enerjiye tam karşılık gelen bir enerji düzeyindedirler. \"Enerjinin akışkanlığı, titreşmesi, dağılma, yayılma, akması\" varsayımınız bile bu sabitleşmiş uzay üzerinde çok daha rahat ve basit olarak açıklanabilir diye düşünüyorum. Sizin emeğinize ve düşüncelerinize çok saygım var, ama bence eğer tüm evreni betimleyecek bir kuram varsa, bu son derece basit olmalıdır diye düşünüyorum. Yanlış anlaşılmasın, basit olan ana tema olacaktır. Ayrıntılar ve sistemin işleyişi zaten beni aşıyor ve korkutuyor. Ana temanın denklemini de siz hemen kavramış ve yazmıştınız zaten. Bence o denklem hem bizim evrenimizi, hem de evren dışını betimleyen bir denklemdir. Yani aranan (Büyük Birleşik Kuram) dır. İnsanlar onu çoktan bulmuştur ama nereye uygulayacaklarını benim önermemle bulacaklarsa bu benim için tarifsiz bir keyif olacaktır. Şimdi hiç alakasız gibi görünen başka bir şeyden söz etmek gerekli oldu. Beni anlayacağınızdan emin olduğum için sizinle paylaşmak isterim, din kitabımızda geçen bir ayet üzerinde tartışmalar oluyor ya hani; \"dağları, toprağı tutsunlar diye yarattık\" anlamında bir ayet. Bunu dünyanın düz olduğu iddiası olarak kabul ediyorlar ya; işte o ayetin benim açımdan yorumu şöyle; \"Uzay parçacıklarını, uzayı düzgün tutsunlar diye yarattık\" Düşününce aslında tanecikli uzay teorisine tam oturan bir bilgi olduğu anlaşılıyor. Yani insan düşününce neleri, nerelere bağlayabiliyor. Beni anlayacak biriyle yazışmak zevkini verdiğiniz için çok teşekkür ederim Burtay Bey. Saygılar, sevgiler...

Necmi Tüfek 7 yıl önce 0
0

Merhaba, Dün hafif bir bahar yorgunluğu vardı. Kafamı toplayıp yazmak zordu gerçekten. Yani, çerez durumları dışında demek istiyorum. İsterseniz en son yazdığınızdan, homojen etkiyi nasıl bir ortamın sağlayacağından gidelim... Aslında, uzayın yapısının tanecikli olması gerektiğini bilim adamlarının büyük çoğunluğu benimsiyor diye biliyorum. (Bir yerde okumuştum.) Bence de en mantıklı sistem tanecikli bir sistemdir. Tabii burada vurgulanması gereken; \"taneciklerin (hiç işlevsiz) olacak kadar küçük ama aralarındaki mesafeyi kesinlikle koruyacak, değiştirmeyecek kadar da güçlü ve etkili olmaları\" Yani taneciklerin meydana getirdiği aralarındaki açıklık (uzay), madde açısından kesintisiz ve tek düze bir süreklilik olarak algılanmalı. Taneciklerle hiç etkileşmemeli. (kütleçekimi hariç) Böyle bir sistem kesinlikle sabit bir koordinat sistemi ve zaman periyodu sağlayacaktır ve bana göre en basit ve en doğru çözümdür. Ve tabii işin en güzel ödüllü yanı da; \"Bu uzay tanecikleri herkesin arayıp durduğu karanlık madde ve zaten bulunmuş olan kara enerjiye tam karşılık gelen bir enerji düzeyindedirler. \"Enerjinin akışkanlığı, titreşmesi, dağılma, yayılma, akması\" varsayımınız bile bu sabitleşmiş uzay üzerinde çok daha rahat ve basit olarak açıklanabilir diye düşünüyorum. Sizin emeğinize ve düşüncelerinize çok saygım var, ama bence eğer tüm evreni betimleyecek bir kuram varsa, bu son derece basit olmalıdır diye düşünüyorum. Yanlış anlaşılmasın, basit olan ana tema olacaktır. Ayrıntılar ve sistemin işleyişi zaten beni aşıyor ve korkutuyor. Ana temanın denklemini de siz hemen kavramış ve yazmıştınız zaten. Bence o denklem hem bizim evrenimizi, hem de evren dışını betimleyen bir denklemdir. Yani aranan (Büyük Birleşik Kuram) dır. İnsanlar onu çoktan bulmuştur ama nereye uygulayacaklarını benim önermemle bulacaklarsa bu benim için tarifsiz bir keyif olacaktır.

Necmi Tüfek 7 yıl önce 0