1

Pekala Ceren... Önce \"Yerçekimi\" diye bir kelime kullanmayacaksınız. Ülkemizi geri bırakan sokuşturulmuş sözcüklerden biridir. Sorgulamayı engeller. Onun yerine \"Kütleçekimi\" sözcüğünü kullanacaksınız. Çünkü yasanın tam adı \"Evrensel Kütle Çekim Teorisi\"dir. Teori olması ispatlanmamış olduğunu göstermez. Sadece çekimi sağlayan şeylerin (gravitonların) deneysel olarak bulunup ispatlanamamış olduğunu gösterir. Ama teori bu gün bile dünya dışına giden roketlerin hesaplamalarında doğru sonuçlar verir. Yani, matematiksel olarak zaten ispatlanmış olduğunu görüyoruz. Eğer doğru sözcüğü yani \"kütleçekimi\" kullanırsak \"Yer çekmiyor, gök itiyor\" gibi bir cümle zaten kurulamaz. Yani işin özünde resmen yanlış algı yaratıp onun üzerinden kafa karıştırıp spekülasyon yaratma durumu var. \"Kütleçekimi\" sözcüğünü kullandığınızda hemen ilk soru gelir. \"Kütle nedir\" Arkasından \"enerji\" nin ne olduğunu öğrenmek zorunda kalırsınız. Yani önünüze bilimsel bilgiyi aramanızı sağlayan bir yol açılır. Eğer kendi mantığınız ve aklınızla bir sonuca ulaşamıyorsanız veya kendi yargınıza güvenmiyorsanız çok üzgünüm ama ileride veya şimdi bile başkaları tarafından çok kolay yönlendirilirsiniz ve bir kişilik geliştiremezsiniz. Siz almak istemiyorsanız, hiç kimse size bir şey (akıl,yol) veremez, gösteremez. Yani aklınızı başkalarına kiraya vermiş gibi olursunuz. Biraz gayret...

Necmi Tüfek 7 yıl önce 0
0

Teşekkür ederim

Ceren 7 yıl önce 0
1

Kütleçekiminin olmadığını havanın ittiğini kanıtlamak aslında kolay, eğer 30 katlı bina tepesinden atladığımızda atladığımız yer ile zemin arasındaki hava bizi yukarı iterse, bu iddia kanıtlanmış olur. Şaka bir yana şu an kütle çekimi olarak adlandırdığımız ve varlığı kesin olan bir kuvvet var. Bu kuvvetin kökeni hakkında bir çok iddia olsa bile, bunlardan ancak matematiksel olarak uygulanabilir olanlar geçerli ve doğru kabul edilmektedir. Yani iddia ne kadar kuvvetli olursa olsun, matematiksel olarak uygulama alanı bulamıyorsa gerçekliği yoktur. Mevcut kütleçekim teorisinin matematiksel tabanları çok sağlam, gerek klasik fizik kökenli Newton formülleri, gerek modern fizik kökenli Einstein formülleri bu konuda hemen hemen her tür hesabı yapmamıza olanak sağlıyor. Öyleki hata payı neredeyse milyarda birden düşük. Bu sayde uydular yerleştiriliyor, sıfır hata ile uydudan tespit edilen hedefler, askeri füzerlerce dünyanın öbür tarafından vurulabiliyor, Mars\'ta istenilen noktaya dünyadan uydu indirilebiliniyor, vs.vs. Bilim şüphecidir. Her ne kadar mevcut matematik bu kadar hassas hesaplamalara olanak sağlasa da, hala bulunanamış (o da çok küçük oluşundan) ayrıntıları olduğu sürece, kendisine %100 doğru, haklı sıfatını yapıştırmıyor oluşundan... Bu çerçeve de, bilimin %100 doğru dediği bir şey, kesinlikle doğrudur. Çünkü tüm olasılıkları değerlendirmiştir. Bazen bir konu için %100 doğru deyip, sonra hata yaptığını söyleyen bilimsel veriler de var. Ama bu o döneme kadar yapılan işlerin yanlış veya hatalı olmasından dolayı değil, yeni bir buluşla bakış açısının gelişmesi ve derinleşmesi sonucu konunun zenginleşmesi, yeni bir etkenin daha sisteme girmesi sonucu oluyor. Örneğin; Einstein zamanına kadar, Newton formülleri %100 doğruydu. Einstein ile doğruluk payı azalmadı. Sadece alanı daraldı. Çünkü einstein işin içine yeni bakış açıları ile yeni sorgulanacak etkenler dahil etti. Sonuçta her ikisi de, hatta daha basit ve yeterli olduğu için Newton hesapları, hala NASA tarafından kullanılmaktadır. Bu güne kadar da bir hatalı sonuç üretmemiştir. Şimdi yer ile gök birbirini iterse, bu bir itme kuvveti, nasıl bunu bir çekme kuvveti olarak tanımlayabilirsiniz ? Ve nasıl bunu matematiksel bir temele oturtabilirsiniz? Bilim bu fikre de açıktır. Yüzde yüz yanlış demez. Önce \"sorgular\", \"anlamaya çalışır\", \"yanlışlar\"; ondan sonra karar verir. Bu çaba iddiada doğruluk payı olduğu için değildir. Bilimin yapısı ve temeli bunu gerektirdiği içindir. Her düşünceye açık olmak ve farklı bakışlar geliştirebilmek içindir.

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 7 yıl önce 0