1

Bilim ilk başta bir ifadeyi anlama şeklidir. Doğanın ifadelerini anlamak için bilim kullanılır. Bilim ayrıca farklı, normalden farklı düşünme, böylece farklı açılardan olguları görebilmedir. Ve bilim ayrıca, olaylar arasındaki bağlantıları, ilişkileri ve sırasını görebilmektir... Batı bilimi diye bir şey olamaz. bilim evrenseldir ve herkese aittir. Ancak batı kültüründe bilim neden daha gelişkin de, \"bilimin merkezi olmuş?\" diye soruyorsanız, güzel bir noktaya dokunmuşsunuz. Batı kültüründe herkes bilimci değil ama herkes bilimsel temelli bir mantıkla eğitim alıyor. İnanç özgürlüğü, bilimsel mantık alanında bir araç olarak kullanılmıyor. Bilim mantık olarak yaşamlarında temel. Tabii bence... Bence en önemli avantajları, güzel sanatların da gelişmiş olması. Çünkü insana farklı düşünmeyi, aralardaki ilişkileri görmeyi, bütünü görebilmeyi ve anlamayı sağlayan şeydir, sanat. Bizde estetik ve sanat değeri çok yüksek eserler çıkartan sanatçılar olmuş olsa da, kendimize has kültürel bir sanat düzeyine ulaşamamışız. Daha da önemlisi, Sanat\'ı toplumsallaştıramamışız. Ülkemizde tıpkı, bilim, entellektüelizm, siyaset, ekonomi, uzmanlıklar,vb. nasıl sadece bazı kişilerin tekelindeyse, sanatta sadece belli kişilere has ve sınırlı kalmış. Ne kendimizi ifade edebiliyoruz, ne de ifade edileni anlayabiliyoruz. Bu yüzden ezberle, taklitle mevcut durumu kurtarmaya, göz boyamaya çalışıyoruz. Doğu derken aslında Uzak doğu\'yu değil, Orta Doğu\'yu kastettiğinizi düşünüyorum. Arap dünyasında, takip ve taklitçilerinde, İslamiyetin ilk dönemlerinde sanat ve edebiyat hızla gelişirken ve antik dünyanın mirasından faydalanırken, toprakların büyümesi ve kontrol mekanizmasının zorlanması ile bu dönem sona ermiş. Çünkü düşünen, sorgulayan dolayısı ile muhalif olan düşünceler itici gelmiş. İslamiyet öncesi bir devlet sistemi olmayan Arapların bu açığını, İslami kurallar ile kapatıp, dini, devlet anlayışının merkezine oturtunca da hızla orta çağlarına girmişler. Hala da çıkamamışlar. Onların takip ve taklitçisi olarak çıkamıyoruz da... Cumhuriyet ile bu döngü biraz kırılmış olsa da, son 65 yıldır yaşanan süreçler bunu olumsuz etkilemiş. Sorunuzun net cevabı: Bizde estetik sanatların toplumsallaşmamış olması, bilimselliği de olumsuz etkiliyor... En derindeki şey, başkalarının tutum ve onayına ihtiyaç duyan bireyler yetiştirmeye çalışan bir toplum modelimiz olması. (Batı da bireysellik ön planda, Uzak doğu ise toplumsallık ön planda... Ve biz ikisinin arasındayız ama bizim bireyselliğimiz de, toplumsallığımız da farklı. Bireyselliği kişisel gelişim ve zihinsel bağımsızlıktan ziyade ekonomik bağımsızlık ve güç olarak algılıyoruz. Toplumsallığı ise, yakın çevremizdeki ilişkilerimizden kaynaklanan kişilerle sınırlıyoruz. Tüm topluma yönelik bir pozitif yaklaşım yerine sadece akrabaları üstte tutan bir yaklaşım gibi diyebilirim. bu nedenle bir gruba ait olma güdümüzde, çok rahat diğer kişileri dışlayıp karşıt grupta görme eğilimimiz yüksek. Bir Galatasaray, Fenerbahçe tartışmasındaki insan tutumlarına bakın. Sanki iyi veya haklı olmak onlara bir şey kazandıracakmış gibi tartışıyorlar. Oysa her iki sonucun etkisi de aynı: Hiç bir şey... ) Spesifik ve sıradan olmayan yorumları görme talebinizi karşılayamayacağım bu arada. Çünkü tamamen göreli bir talep bu. Buna karar verme gücüne sahip kimseninde olacağını sanmam...

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 7 yıl önce 0
0

Yani Reform ve Rönesansı ne tetiklemiştir diye mi soruyorsunuz? Skolastik (dinsel ) düşüncenin çok geniş çerçevede kendisini doğrulama adına ileri sürdüğü mantık önermeleri ve bunların arasındaki çelişkilerin artması sebeplerden biri... Diğer sebepleri kısaca geçersek; Osmanlı baskısının, ekonomik ihtiyaçlar için farklı arayışlara itmesi sonucu dünyanın yeni ticaret yolları esnasında keşfedilmesidir. Bu keşifler, dinsel ifadelerin eksikliğini ve yetersizliğini ortaya koymuştur. Ayrıca kilisenin en güçlü ve şaşalı olduğu bu dönemlerde, (zaten bir çok değişim \"eskinin\" en güçlü olduğu dönemlerde, bir anda yıkılış şeklinde olur...) resim, heykel, müzik ve tiyatro, opera alanında muhteşem eserler çıkartılması, insanın insana olan bakışını da etkilemiştir. Bir diğer nokta Avrupa dar ve kaynakları kıt bir kıt\'a olmaya başlamıştır. Bu dar alanda, bu kısıtlı kaynaklar için birbirleri ile savaşmak anlamsızlaşmaya başlamıştır. Çünkü hepsini birden tehdit eden bir Osmanlı, bu toplumları birbirine yakın tutarken, yeni keşfedilen coğrafi yerlerdeki el değmemiş kaynaklara ulaşmak daha kolay ve ulaşılabilirdi. Yine bu keşiflerden gelen (sömürülen) ekonomik kaynaklar, toplumsal refaha ve gelire olumlu etki etmişti. İnsanlar yaşamak için kaynak arayışından öteye, eğlenmek, kendisini geliştirmek için de kaynak bulmaya başladı. Bu döneme kadar Avrupa\'daki bir çok krallık ekonomisi de, savaş gelrilerine ve toprak vergilerine bağlıydı. Osmanlı bu durumda çıkamadı. Avrupa ise ticaret gelirlerini artırdı ve yeni tüccar orta sınıfı ile farklı bir yol çizdi. Devlet anlayışı da bu dönemde değişmeye başladı. Daha önce iktidar, Tanrı\'nın temsilcilerinin hakkı iken, devlet bunları ifade ediyordu. Devletsiz millet olabilir, mümkündür. Ama milletsiz bir devlet var olamaz. Bu düşünce gelişmeye başladı. Çünkü tüccar orta sınıf korundukça ve desteklendikçe devlette güçlü oluyordu. (Zamanla bu görüş milliyetçiliğe doğru evrildi. ) Eğer genel olarak uzaktan bakarsanız değişime, esas nedenin ekonominin yapı ve üretim araçlarını, yöntemlerini değiştirmesi olarak düşünebiliriz. Savaşlardan ve vergilerden beslenen devlet ekonomisi, ticarete, keşiflere ve sömürgeleştirmelerden beslenmeye yöneldi. İslam dünyası ve onun önde gelen temsilcisi Osmanlılar, bu dönemden çıkamadı. Kendi skolasik düşüncelerine daha da derinlemesine daldılar. Bir bakıma kurtuluşu, çareyi eksi şaşalı dönemlerini sağlayan Din\'de aradılar. Tabii bunun için yorumlamak ve günün şartlarına uygulamak gerekiyordu. Bu da fazla dallanıp budaklanan, hacimsel derinliği artan kendi skolastiğini geliştirdi. Bolca tarikat türedi.Onlarda kendi derinliklerini geliştirdi. O kadar derinleşti ki, içine bir kere giren çıkamaz oldu. Bir çok yenilikçi düşünce ve gelişme oralarda boğuldu gitti. Batı ise dinsel anlayışı sadeleştirmeye, basitleştirmeye , mümkün olduğunca çok kimseyi yüzeysel basit temellerde birleştirmeye çalıştı. Mümini ayrıntılarda değil, genel temel özelliklerde aramaya yöneldi. Bu da kilisenin gücünü daha da zayıflattı. Düşünce ve bakış açısı bir kere değişti mi, bir çok sistem de değişmeye başlar. Mesela Bankacılık sistemi sistemli olarak gelişti. Devletlere borç vermeye başladı. Oysa daha önce bu alanda genelde sadece Yahudiler çalışabiliyordu. ( Bu arada Yahudiler, Roma imparatorluğu döneminde, göçlere zorlanıyorlar. Gittikleri yerlerde toprak satın almaları ve tarımla uğraşmaları mümkün olmuyor. Yasaklanıyor veya toprak satılmıyor. Devlet yönetimine de memur olarak alınmıyorlar. Gittikleri yerlerde sadece zanaatkar olarak veya para taciri olarak çalışabiliyorlar sadece. Çünkü hristiyanlığın ve kilisenin aksine, yahudilik faiz almaya izin veriyor. Bu şekilde aile meslekleri halinde babadan oğula geçen ticari temelli iş yapıları gelişiyor. Yani parayı herkesten fazla sevmiyorlar sadece bu alanda çalışmalarına izin veriliyor çoğu yerde...) Bankacılık sisteminin gelişmesi, orta sınıfın girişmcilik ruhunu da destekliyor. Risk ve fayda analizleri, sigorta sistemleri ile dağıtılan riskler, yeni girişimlerin önünü açıyordu. Vs. Vs... konu ayrıtnılandırırsak sürer. Ancak özetle, toplumsal üretim ve gelir yapısı değişince, toplumsal ihtiyaçları karşılamak için diğer şeylerde değişti. bilim de bu arada hem bir ihtiyaç hem de bir kaynak oldu, desteklendi, gelişti... Tabii bunların hepsi aşama aşama ve zamanla ciddi bedeller verilerek, bu uğurda bir çok hayata da mal olarak sağlandı.

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 7 yıl önce 0
0

Yani Reform ve Rönesansı ne tetiklemiştir diye mi soruyorsunuz? Skolastik (dinsel ) düşüncenin çok geniş çerçevede kendisini doğrulama adına ileri sürdüğü mantık önermeleri ve bunların arasındaki çelişkilerin artması sebeplerden biri... Diğer sebepleri kısaca geçersek; Osmanlı baskısının, ekonomik ihtiyaçlar için farklı arayışlara itmesi sonucu dünyanın yeni ticaret yolları esnasında keşfedilmesidir. Bu keşifler, dinsel ifadelerin eksikliğini ve yetersizliğini ortaya koymuştur. Ayrıca kilisenin en güçlü ve şaşalı olduğu bu dönemlerde, (zaten bir çok değişim \"eskinin\" en güçlü olduğu dönemlerde, bir anda yıkılış şeklinde olur...) resim, heykel, müzik ve tiyatro, opera alanında muhteşem eserler çıkartılması, insanın insana olan bakışını da etkilemiştir. Bir diğer nokta Avrupa dar ve kaynakları kıt bir kıt\'a olmaya başlamıştır. Bu dar alanda, bu kısıtlı kaynaklar için birbirleri ile savaşmak anlamsızlaşmaya başlamıştır. Çünkü hepsini birden tehdit eden bir Osmanlı, bu toplumları birbirine yakın tutarken, yeni keşfedilen coğrafi yerlerdeki el değmemiş kaynaklara ulaşmak daha kolay ve ulaşılabilirdi. Yine bu keşiflerden gelen (sömürülen) ekonomik kaynaklar, toplumsal refaha ve gelire olumlu etki etmişti. İnsanlar yaşamak için kaynak arayışından öteye, eğlenmek, kendisini geliştirmek için de kaynak bulmaya başladı. Bu döneme kadar Avrupa\'daki bir çok krallık ekonomisi de, savaş gelrilerine ve toprak vergilerine bağlıydı. Osmanlı bu durumda çıkamadı. Avrupa ise ticaret gelirlerini artırdı ve yeni tüccar orta sınıfı ile farklı bir yol çizdi. Devlet anlayışı da bu dönemde değişmeye başladı. Daha önce iktidar, Tanrı\'nın temsilcilerinin hakkı iken, devlet bunları ifade ediyordu. Devletsiz millet olabilir, mümkündür. Ama milletsiz bir devlet var olamaz. Bu düşünce gelişmeye başladı. Çünkü tüccar orta sınıf korundukça ve desteklendikçe devlette güçlü oluyordu. (Zamanla bu görüş milliyetçiliğe doğru evrildi. ) Eğer genel olarak uzaktan bakarsanız değişime, esas nedenin ekonominin yapı ve üretim araçlarını, yöntemlerini değiştirmesi olarak düşünebiliriz. Savaşlardan ve vergilerden beslenen devlet ekonomisi, ticarete, keşiflere ve sömürgeleştirmelerden beslenmeye yöneldi. İslam dünyası ve onun önde gelen temsilcisi Osmanlılar, bu dönemden çıkamadı. Kendi skolasik düşüncelerine daha da derinlemesine daldılar. Bir bakıma kurtuluşu, çareyi eksi şaşalı dönemlerini sağlayan Din\'de aradılar. Tabii bunun için yorumlamak ve günün şartlarına uygulamak gerekiyordu. Bu da fazla dallanıp budaklanan, hacimsel derinliği artan kendi skolastiğini geliştirdi. Bolca tarikat türedi.Onlarda kendi derinliklerini geliştirdi. O kadar derinleşti ki, içine bir kere giren çıkamaz oldu. Bir çok yenilikçi düşünce ve gelişme oralarda boğuldu gitti. Batı ise dinsel anlayışı sadeleştirmeye, basitleştirmeye , mümkün olduğunca çok kimseyi yüzeysel basit temellerde birleştirmeye çalıştı. Mümini ayrıntılarda değil, genel temel özelliklerde aramaya yöneldi. Bu da kilisenin gücünü daha da zayıflattı. Düşünce ve bakış açısı bir kere değişti mi, bir çok sistem de değişmeye başlar. Mesela Bankacılık sistemi sistemli olarak gelişti. Devletlere borç vermeye başladı. Oysa daha önce bu alanda genelde sadece Yahudiler çalışabiliyordu. ( Bu arada Yahudiler, Roma imparatorluğu döneminde, göçlere zorlanıyorlar. Gittikleri yerlerde toprak satın almaları ve tarımla uğraşmaları mümkün olmuyor. Yasaklanıyor veya toprak satılmıyor. Devlet yönetimine de memur olarak alınmıyorlar. Gittikleri yerlerde sadece zanaatkar olarak veya para taciri olarak çalışabiliyorlar sadece. Çünkü hristiyanlığın ve kilisenin aksine, yahudilik faiz almaya izin veriyor. Bu şekilde aile meslekleri halinde babadan oğula geçen ticari temelli iş yapıları gelişiyor. Yani parayı herkesten fazla sevmiyorlar sadece bu alanda çalışmalarına izin veriliyor çoğu yerde...) Bankacılık sisteminin gelişmesi, orta sınıfın girişmcilik ruhunu da destekliyor. Risk ve fayda analizleri, sigorta sistemleri ile dağıtılan riskler, yeni girişimlerin önünü açıyordu. Vs. Vs... konu ayrıtnılandırırsak sürer. Ancak özetle, toplumsal üretim ve gelir yapısı değişince, toplumsal ihtiyaçları karşılamak için diğer şeylerde değişti. bilim de bu arada hem bir ihtiyaç hem de bir kaynak oldu, desteklendi, gelişti... Tabii bunların hepsi aşama aşama ve zamanla ciddi bedeller verilerek, bu uğurda bir çok hayata da mal olarak sağlandı.

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 7 yıl önce 0
0

Yani Reform ve Rönesansı ne tetiklemiştir diye mi soruyorsunuz? Skolastik (dinsel ) düşüncenin çok geniş çerçevede kendisini doğrulama adına ileri sürdüğü mantık önermeleri ve bunların arasındaki çelişkilerin artması sebeplerden biri... Diğer sebepleri kısaca geçersek; Osmanlı baskısının, ekonomik ihtiyaçlar için farklı arayışlara itmesi sonucu dünyanın yeni ticaret yolları esnasında keşfedilmesidir. Bu keşifler, dinsel ifadelerin eksikliğini ve yetersizliğini ortaya koymuştur. Ayrıca kilisenin en güçlü ve şaşalı olduğu bu dönemlerde, (zaten bir çok değişim \"eskinin\" en güçlü olduğu dönemlerde, bir anda yıkılış şeklinde olur...) resim, heykel, müzik ve tiyatro, opera alanında muhteşem eserler çıkartılması, insanın insana olan bakışını da etkilemiştir. Bir diğer nokta Avrupa dar ve kaynakları kıt bir kıt\'a olmaya başlamıştır. Bu dar alanda, bu kısıtlı kaynaklar için birbirleri ile savaşmak anlamsızlaşmaya başlamıştır. Çünkü hepsini birden tehdit eden bir Osmanlı, bu toplumları birbirine yakın tutarken, yeni keşfedilen coğrafi yerlerdeki el değmemiş kaynaklara ulaşmak daha kolay ve ulaşılabilirdi. Yine bu keşiflerden gelen (sömürülen) ekonomik kaynaklar, toplumsal refaha ve gelire olumlu etki etmişti. İnsanlar yaşamak için kaynak arayışından öteye, eğlenmek, kendisini geliştirmek için de kaynak bulmaya başladı. Bu döneme kadar Avrupa\'daki bir çok krallık ekonomisi de, savaş gelrilerine ve toprak vergilerine bağlıydı. Osmanlı bu durumda çıkamadı. Avrupa ise ticaret gelirlerini artırdı ve yeni tüccar orta sınıfı ile farklı bir yol çizdi. Devlet anlayışı da bu dönemde değişmeye başladı. Daha önce iktidar, Tanrı\'nın temsilcilerinin hakkı iken, devlet bunları ifade ediyordu. Devletsiz millet olabilir, mümkündür. Ama milletsiz bir devlet var olamaz. Bu düşünce gelişmeye başladı. Çünkü tüccar orta sınıf korundukça ve desteklendikçe devlette güçlü oluyordu. (Zamanla bu görüş milliyetçiliğe doğru evrildi. ) Eğer genel olarak uzaktan bakarsanız değişime, esas nedenin ekonominin yapı ve üretim araçlarını, yöntemlerini değiştirmesi olarak düşünebiliriz. Savaşlardan ve vergilerden beslenen devlet ekonomisi, ticarete, keşiflere ve sömürgeleştirmelerden beslenmeye yöneldi. İslam dünyası ve onun önde gelen temsilcisi Osmanlılar, bu dönemden çıkamadı. Kendi skolasik düşüncelerine daha da derinlemesine daldılar. Bir bakıma kurtuluşu, çareyi eksi şaşalı dönemlerini sağlayan Din\'de aradılar. Tabii bunun için yorumlamak ve günün şartlarına uygulamak gerekiyordu. Bu da fazla dallanıp budaklanan, hacimsel derinliği artan kendi skolastiğini geliştirdi. Bolca tarikat türedi.Onlarda kendi derinliklerini geliştirdi. O kadar derinleşti ki, içine bir kere giren çıkamaz oldu. Bir çok yenilikçi düşünce ve gelişme oralarda boğuldu gitti. Batı ise dinsel anlayışı sadeleştirmeye, basitleştirmeye , mümkün olduğunca çok kimseyi yüzeysel basit temellerde birleştirmeye çalıştı. Mümini ayrıntılarda değil, genel temel özelliklerde aramaya yöneldi. Bu da kilisenin gücünü daha da zayıflattı. Düşünce ve bakış açısı bir kere değişti mi, bir çok sistem de değişmeye başlar. Mesela Bankacılık sistemi sistemli olarak gelişti. Devletlere borç vermeye başladı. Oysa daha önce bu alanda genelde sadece Yahudiler çalışabiliyordu. ( Bu arada Yahudiler, Roma imparatorluğu döneminde, göçlere zorlanıyorlar. Gittikleri yerlerde toprak satın almaları ve tarımla uğraşmaları mümkün olmuyor. Yasaklanıyor veya toprak satılmıyor. Devlet yönetimine de memur olarak alınmıyorlar. Gittikleri yerlerde sadece zanaatkar olarak veya para taciri olarak çalışabiliyorlar sadece. Çünkü hristiyanlığın ve kilisenin aksine, yahudilik faiz almaya izin veriyor. Bu şekilde aile meslekleri halinde babadan oğula geçen ticari temelli iş yapıları gelişiyor. Yani parayı herkesten fazla sevmiyorlar sadece bu alanda çalışmalarına izin veriliyor çoğu yerde...) Bankacılık sisteminin gelişmesi, orta sınıfın girişmcilik ruhunu da destekliyor. Risk ve fayda analizleri, sigorta sistemleri ile dağıtılan riskler, yeni girişimlerin önünü açıyordu. Vs. Vs... konu ayrıtnılandırırsak sürer. Ancak özetle, toplumsal üretim ve gelir yapısı değişince, toplumsal ihtiyaçları karşılamak için diğer şeylerde değişti. bilim de bu arada hem bir ihtiyaç hem de bir kaynak oldu, desteklendi, gelişti... Tabii bunların hepsi aşama aşama ve zamanla ciddi bedeller verilerek, bu uğurda bir çok hayata da mal olarak sağlandı.

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 7 yıl önce 0
0

Yani Reform ve Rönesansı ne tetiklemiştir diye mi soruyorsunuz? Skolastik (dinsel ) düşüncenin çok geniş çerçevede kendisini doğrulama adına ileri sürdüğü mantık önermeleri ve bunların arasındaki çelişkilerin artması sebeplerden biri... Diğer sebepleri kısaca geçersek; Osmanlı baskısının, ekonomik ihtiyaçlar için farklı arayışlara itmesi sonucu dünyanın yeni ticaret yolları esnasında keşfedilmesidir. Bu keşifler, dinsel ifadelerin eksikliğini ve yetersizliğini ortaya koymuştur. Ayrıca kilisenin en güçlü ve şaşalı olduğu bu dönemlerde, (zaten bir çok değişim \"eskinin\" en güçlü olduğu dönemlerde, bir anda yıkılış şeklinde olur...) resim, heykel, müzik ve tiyatro, opera alanında muhteşem eserler çıkartılması, insanın insana olan bakışını da etkilemiştir. Bir diğer nokta Avrupa dar ve kaynakları kıt bir kıt\'a olmaya başlamıştır. Bu dar alanda, bu kısıtlı kaynaklar için birbirleri ile savaşmak anlamsızlaşmaya başlamıştır. Çünkü hepsini birden tehdit eden bir Osmanlı, bu toplumları birbirine yakın tutarken, yeni keşfedilen coğrafi yerlerdeki el değmemiş kaynaklara ulaşmak daha kolay ve ulaşılabilirdi. Yine bu keşiflerden gelen (sömürülen) ekonomik kaynaklar, toplumsal refaha ve gelire olumlu etki etmişti. İnsanlar yaşamak için kaynak arayışından öteye, eğlenmek, kendisini geliştirmek için de kaynak bulmaya başladı. Bu döneme kadar Avrupa\'daki bir çok krallık ekonomisi de, savaş gelrilerine ve toprak vergilerine bağlıydı. Osmanlı bu durumda çıkamadı. Avrupa ise ticaret gelirlerini artırdı ve yeni tüccar orta sınıfı ile farklı bir yol çizdi. Devlet anlayışı da bu dönemde değişmeye başladı. Daha önce iktidar, Tanrı\'nın temsilcilerinin hakkı iken, devlet bunları ifade ediyordu. Devletsiz millet olabilir, mümkündür. Ama milletsiz bir devlet var olamaz. Bu düşünce gelişmeye başladı. Çünkü tüccar orta sınıf korundukça ve desteklendikçe devlette güçlü oluyordu. (Zamanla bu görüş milliyetçiliğe doğru evrildi. ) Eğer genel olarak uzaktan bakarsanız değişime, esas nedenin ekonominin yapı ve üretim araçlarını, yöntemlerini değiştirmesi olarak düşünebiliriz. Savaşlardan ve vergilerden beslenen devlet ekonomisi, ticarete, keşiflere ve sömürgeleştirmelerden beslenmeye yöneldi. İslam dünyası ve onun önde gelen temsilcisi Osmanlılar, bu dönemden çıkamadı. Kendi skolasik düşüncelerine daha da derinlemesine daldılar. Bir bakıma kurtuluşu, çareyi eksi şaşalı dönemlerini sağlayan Din\'de aradılar. Tabii bunun için yorumlamak ve günün şartlarına uygulamak gerekiyordu. Bu da fazla dallanıp budaklanan, hacimsel derinliği artan kendi skolastiğini geliştirdi. Bolca tarikat türedi.Onlarda kendi derinliklerini geliştirdi. O kadar derinleşti ki, içine bir kere giren çıkamaz oldu. Bir çok yenilikçi düşünce ve gelişme oralarda boğuldu gitti. Batı ise dinsel anlayışı sadeleştirmeye, basitleştirmeye , mümkün olduğunca çok kimseyi yüzeysel basit temellerde birleştirmeye çalıştı. Mümini ayrıntılarda değil, genel temel özelliklerde aramaya yöneldi. Bu da kilisenin gücünü daha da zayıflattı. Düşünce ve bakış açısı bir kere değişti mi, bir çok sistem de değişmeye başlar. Mesela Bankacılık sistemi sistemli olarak gelişti. Devletlere borç vermeye başladı. Oysa daha önce bu alanda genelde sadece Yahudiler çalışabiliyordu. ( Bu arada Yahudiler, Roma imparatorluğu döneminde, göçlere zorlanıyorlar. Gittikleri yerlerde toprak satın almaları ve tarımla uğraşmaları mümkün olmuyor. Yasaklanıyor veya toprak satılmıyor. Devlet yönetimine de memur olarak alınmıyorlar. Gittikleri yerlerde sadece zanaatkar olarak veya para taciri olarak çalışabiliyorlar sadece. Çünkü hristiyanlığın ve kilisenin aksine, yahudilik faiz almaya izin veriyor. Bu şekilde aile meslekleri halinde babadan oğula geçen ticari temelli iş yapıları gelişiyor. Yani parayı herkesten fazla sevmiyorlar sadece bu alanda çalışmalarına izin veriliyor çoğu yerde...) Bankacılık sisteminin gelişmesi, orta sınıfın girişmcilik ruhunu da destekliyor. Risk ve fayda analizleri, sigorta sistemleri ile dağıtılan riskler, yeni girişimlerin önünü açıyordu. Vs. Vs... konu ayrıtnılandırırsak sürer. Ancak özetle, toplumsal üretim ve gelir yapısı değişince, toplumsal ihtiyaçları karşılamak için diğer şeylerde değişti. bilim de bu arada hem bir ihtiyaç hem de bir kaynak oldu, desteklendi, gelişti... Tabii bunların hepsi aşama aşama ve zamanla ciddi bedeller verilerek, bu uğurda bir çok hayata da mal olarak sağlandı.

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 7 yıl önce 0