0

Bir nükleer santralin aşşağı yukarı 10 yılda kurulduğunu biliyoruz. Sanırım dünya da olması lazım ama Türkiyede de olabilir tam hatırlayamadım. 50 yıl yetecek kadar bir uranyum rezervi bulunuyor. bir nükleer santralin 10 yılda kurulduğunu varsayarsak ve bu rezervler de herşey yolunda gitti dersek 40 sene yetecek kadar rezerv kalmış olacak. 40 yıllık bir enerji için Riskli bir enerji kullanmak ne kadar mantıklı olur? Ki bunun atıkları da var. Reaktif çubukları toprağa kurşunlamak şartı ile gömülmesi gerekiyor atıkların. Deniz suyu ile soğutulduğu için ise denizi de kirleteceği hepimizin ortak bir kararı olsa gerek. Radyasyonlu kirli deniz :) O atık maddeler de geri dönüşüm olarak kullanılamıyor. En azından öyle bir teknoloji bilinmiyor. Ya da ben bilmiyorum :) o katı atık maddelerin de belli bir süre sanırım toprak altında ki kurşunlu depolar da tutulması gerekiyor. Şimdi 40 -50 yıllık bir enerji için ki kontrolden çıktığında da nasıl bir patlama olduğunu ve bu sürec\'in nasıl yıllara yayıldığını Japonya dan Rusya dan biliyoruz. Ben ce 35 -40 yıl sürebilecek bir yenilenebilir enerji üretim kaynaklarına yönelinmeli. Ve jeopolitik olarak stratejik bir hedef olarak da görülmelidir bu yapı. Savaş esnasın da orası korunmaz ise ki bu dönemler de ortalık kaynıyor hepimiz görüyoruz. Oraların patlatılmasına karşı ne gibi bir önlem olabilir ben bunu zannetmiyorum bile. Gelelim niye nükleer enerjiye ihtiyaç var sorusuna. Almanya nükleer santralini kapatıyor. Japonya durduruyor. amerika durdurup kapatıyor. Türkiye niye kullanmak istiyor? Sorun enerji açığı. Neyin enerji açığı bu ? Niye peki ? Çünkü:Almanya ve onun gibi bazı ülkeler örneğin Almanya da ki araba fabrikaları nı Almanya da kapatıp dış ülke de açmak . Bu sayede ülkede ki bu tarz ağır sanayi teknoloji fabrikaların duyduğu elektrik ihtiyacını kendi ülkesi değil dış ülkelere çekecek ve kendi ülkesinde ki elektrik ihtiyacını güzel olan bir oran ile düşürmüş olacak. Diğer ülkelerde ki Örneğin Türkiye gibi ülkeler de bu tarz fabrikalar kurulup hem Enerji açığı ortaya çıkaracak hem de karını yine yüksek oranda almaya devam edecek. Türkiye de tam da bu sebepten ötürü Nükleer enerji diyor. Varın siz düşünün.

Kabuto 7 yıl önce 0
0

Nükleer enerji konusunda katılınacak bir şey yok. Çok fazla açmazla içiçeyız. Örnek aldığımız Batı endüstrileşmesini tamamlamış, dünyanın doğal kaynaklarının içine etmiş, atmosferini delmiş ve kirletmiş bir halde bu dönemi kapattı. Sanayii ürün üretimini gelişmekte olan ülkelere (sermaye akışı ile) sağlamış ve kendi ortamının temizlemeye başlamış. Gelişmekte olan ülkeler ise gelişim için enerjiye, özellikle ucuz enerjiye ihtiyaç duyuyor. Bu da çevre kirliliğine neden oluyor. Çevre kirliliği ise ulusal sınırları tanımıyor. Gelişmiş ülkeleride etkiliyor. Dünya bu şekilde kşrlenmeye devam ederse herkes kaybedecek. Ama gelişmekte olan ülkeler tam bir haksızlık olan bu durum karşısında \"Siz yaptınız, ettiniz, kirlettiniz ve bu seviyeye geldiniz. Sattığınız ürünlerle, iletişimle pazarımıza girmek için ürünlerininizi, yaşam tarzınızı ihraç ettiniz. Şimdi benim insanımda aynı şeyleri istiyor ama bunları yapabilmem için enerji lazım\"diyor. Gelişmiş (daha çok AB kökenliler) batı, sürdürülebilir ekonomiyi kendisine, tüketime dayalı büyüme ekonomisini gelişmekte ülkelere bırakıyor. Bu arada Ar-Ge \'sini yaptığı enerji üretim çalışmalarını da pazarlıyor. Böylece araştırma ve geliştirme maliyetlerinı de dağıtıyor. Kendisi uygulayabiliyor. Çünkü var olan sistemi değiştiriyor. Yani enerji ihtiyacını zaten karşılyor. Artık sadece artan nufus için enerji ihtiyacı var. Sanayi üretimindeki kullanımıda, verimlilik artışı ile azaltıyor. Gelişmekte olan ülkelerde ise nüfus ve ekonomi hızlı gelişiyor, Enerji açığı yüksek çünkü öncesi yok. Acil ihtiyacı karşılarken ise, önceliği maliyet oluyor. Rüzgar veya güneş ne kadar kaliteli kaynaklar olsa da, ihtiyacı karşılama hızı oranı, maliyetine oranla düşük, Teknolojik olarak tamamen dış kaynaklılar neredeyse. işçilik sadece yerli oluyor genelde. Diğer yandan, küresel ısınma kaçınılmaz şeklide sürüyor ve karbon emisyonlarını azatmak mümkün olmasada, en azından çözüm bulunana kadar yavaşlatmak lazım. Nükleer santrallerin karbon emisyonu rüzgar türbinlerindende düşük. Ve büyük montanlı işler oluğu için, mevcut uluslarası kurumlardan da finansman kaynağı bulmak daha kolay oluyor. Sadece AB yenilenebilir enerjiye yatırımları ön plana alırken, (ki bunda Rusya ve Araplar gibi ülkelerer enerji bağımlılklarını azaltma arzusu ve ihtiyacıda yüksek rol oynuyor) diğer ülkeler kendi ulusal gerçeklerine göre karar alıyorlar. Çünkü gelişmekte olan ülkelerin bir korkusuda, gelişmekte geri kalıp diğer ülkelere karşi daha da zayıf kalmak. Çevre koruma konusunda, tüm ülkeler aynı anda adım atmadıkça, içlerinden bazıları adım atıp, kendisini müşmül duruma sokmak istemiyor. Oysa gelişmiş ülkeler bile, bu adımları çok isteksizce ve ağır ağır atıyorlar.Son Paris konferansı sonuçlarına bakın... Konuyu orta düzeyde özetledim... (Nükleer enerji konusunda düşüncelerimi bu bakışla yeniden ele aldım.)

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 7 yıl önce 0
0

Nükleer enerji konusunda katılacak bir şey yok. Çok fazla açmazla iç içeyiz. Örnek aldığımız Batı endüstrileşmesini tamamlamış, dünyanın doğal kaynaklarının içine etmiş, atmosferini delmiş ve kirletmiş bir halde bu dönemi kapattı. Sanayii ürün üretimini gelişmekte olan ülkelere (sermaye akışı ile) sağlamış ve kendi ortamının temizlemeye başlamış. Gelişmekte olan ülkeler ise gelişim için enerjiye, özellikle ucuz enerjiye ihtiyaç duyuyor. Bu da çevre kirliliğine neden oluyor. Çevre kirliliği ise ulusal sınırları tanımıyor. Gelişmiş ülkeleri de etkiliyor. Dünya bu şekilde kirlenmeye devam ederse herkes kaybedecek. Ama gelişmekte olan ülkeler tam bir haksızlık olan bu durum karşısında \"Siz yaptınız, ettiniz, kirlettiniz ve bu seviyeye geldiniz. Sattığınız ürünlerle, iletişimle pazarımıza girmek için ürünlerinizi, yaşam tarzınızı ihraç ettiniz. Şimdi benim insanımda aynı şeyleri istiyor ama bunları yapabilmem için enerji lazım \"diyor. Gelişmiş (daha çok AB kökenliler) batı, sürdürülebilir ekonomiyi kendisine, tüketime dayalı büyüme ekonomisini gelişmekte ülkelere bırakıyor. Bu arada Ar-Ge \'sini yaptığı enerji üretim çalışmalarını da pazarlıyor. Böylece araştırma ve geliştirme maliyetlerini de dağıtıyor. Kendisi uygulayabiliyor. Çünkü var olan sistemi değiştiriyor. Yani enerji ihtiyacını zaten karşılıyor. Artık sadece artan nüfus için enerji ihtiyacı var. Sanayi üretimindeki kullanımı da, verimlilik artışı ile azaltıyor. Gelişmekte olan ülkelerde ise nüfus ve ekonomi hızlı gelişiyor, Enerji açığı yüksek çünkü öncesi yok. Acil ihtiyacı karşılarken ise, önceliği maliyet oluyor. Rüzgâr veya güneş ne kadar kaliteli kaynaklar olsa da, ihtiyacı karşılama hızı oranı, maliyetine oranla düşük, Teknolojik olarak tamamen dış kaynaklılar neredeyse. İşçilik sadece yerli oluyor genelde. Diğer yandan, küresel ısınma kaçınılmaz şeklide sürüyor ve karbon emisyonlarını azaltmak mümkün olmasa da, en azından çözüm bulunana kadar yavaşlatmak lazım. Nükleer santrallerin karbon emisyonu rüzgâr türbinlerinden de düşük. Ve büyük montanlı işler oluğu için, mevcut uluslar arası kurumlardan da finansman kaynağı bulmak daha kolay oluyor. Sadece AB yenilenebilir enerjiye yatırımları ön plana alırken (ki bunda Rusya ve Araplar gibi ülkeler enerji bağımlılıklarını azaltma arzusu ve ihtiyacı da yüksek rol oynuyor) diğer ülkeler kendi ulusal gerçeklerine göre karar alıyorlar. Çünkü gelişmekte olan ülkelerin bir korkusu da, gelişmekte geri kalıp diğer ülkelere karşı daha da zayıf kalmak. Çevre koruma konusunda, tüm ülkeler aynı anda adım atmadıkça, içlerinden bazıları adım atıp, kendisini müşkül duruma sokmak istemiyor. Oysa gelişmiş ülkeler bile, bu adımları çok isteksizce ve ağır ağır atıyorlar. Son Paris konferansı sonuçlarına bakın... Ya fosil, ya nükleer açmazı alternatiflere oranla daha güçlü durumda. Konuyu orta düzeyde özetledim... (Nükleer enerji konusunda düşüncelerimi bu bakışla yeniden ele aldım.)

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 7 yıl önce 0