0

Fakat burda önemli nokta zamanın \"gözlemci\" açısından işleyişidir. Bir insan içinde, taş içinde zaman bu referansların kendine ait bir boyutudur. Tıpkı eni, boyu, derinlikleri gibi zaman çizgiside gözlemciye has bir özelliktir. Görecelik teorisine \"görecelik\" denmesinin sebebi de budur. Evreni kapladığımız referans noktasından algılarız. Zamanda yolculuk yaparken, yakın olduğumuz cisimlerden etkileniriz, çünkü onunla aynı bükülmüş noktada tek bir cisim gibi görünürüz. Örneğin dünyada yaşıyoruz ve dünya kendisiyle birlikte bizi de geleceğe taşıyor, kütlesi dolayısıyla uzayda olduğumuzdan daha hızlı yaşlanıyoruz. İstediğimiz kadar uzun geleceğe yolculuk yapalım, DeLoreanımızla birlikte zaman bizim için donmuş bile olsa, zaman bizim için donmuş olacaktır, asıl nokta da burda zaten. Dışevrende zaman hala akmaya devam edecek ve hedeflediğimiz zamana geldiğimizde, buzun içindeki mamutlar gibi yaşlanmamış olabiliriz. Ama Deloranımıza binip geçmişe gitmemiz böyle mümkün olmayacak. Zaman \"gözlemci\" açısından donarsa bahsedildiği gibi dış evrende, dış evrenin ilerleyişine göre ileri doğru gideriz. O yüzden DeLoreanımızla geçmişe yolculuk yaptığımızda en mantıklı şekilde şöyle olacaktır; \"gözlemci\" için zaman geriye doğru akacaktır. \"dış evrende\" zaman geriye doğru akmayacak. Tam olarak anlaşılması için; geleceğe doğru yolculuk yaparken hızlanma prensibine göre deloreanın camından dışarı baktığımızda zamanın ileriye doğru hızlandığını göreceğiz, donma prensibine göre yolculuk bittiğinde bir anda başka yere ışınlanmış gibi gözükecek. Çünkü zaman hızlanma prensibine göre yine ileriye doğru akıyordur, donma prensibine göre geleceğe ışınlanıyormuş gibi. Geriye giderken ise zaman yine bizim için geriye doğru akmış olacak, dolayısıyla gençleşicez, bildiklerimizi unutucaz, tabi deloreanımızda aynı şekilde fabrikasındaki haline dönene kadar gidecek. Dış evren için teorik \"takyon\" parçacığı olduğumuzdan bizim deloreanımızla birlikte geri gidip yok olduğumuzu gören olmayacak. Yolculuk bittiğinde tekrar doğup galeriden deloreanımızı alıp geriye doğru yolculuk yapmaya çalışacağımızdan, dış evren için geriye doğru yolculuk yaptığımız referans tarihten itibaren ortadan kaybolmuş olucaz ve o tarihten sonra dışevrendeki polis teşkilatı tarafından kayıp ilanımız dosyalanacak. Tabi söylentiler çıkacak, geçmişe gitti, kimbilir neyi değiştirdi, kimbilir ne kadar zengindir şimdi, belki de havai adalarının kralı odur gibi torba ağızlılar tarafından çekiştirilicez..

Silinmeyi_Talep_Eden_Profil 7 yıl önce 0
0

Özet geçer misiniz

Emre G. 7 yıl önce 0
1

@Altan Yıldırım ne aptallığı herkes yorumunu ve düşüncelerini paylaşıyor... Zaman aslında doğrusal değildir.Bilmelisiniz ki zaman, uzay gibi eğrilebilir-katlanabilir-genişleyebilir, daraltılabilir bir yapıdır.Zaman çok esnek ve çok boyutlu olan plastiksi bir akımdır(eğer onu doğrusal bir akış gibi görürsek). Ve zaman üstüste bindirilip katlanabilir bir yapıdır. Bir zaman noktası bir frekans yapısında olup başka zaman frekanslarıyla senkonize biçimde örtüştürülüp çakıştırılabilir.Bir bakıma zaman, toplumumuzun onu ölçtüğü gibi doğrusal biçimden çok daha farklı ve karmaşık olan bir şeydir. ”Zaman Makinesi ” romanında bile H.G. Wells, zamanın dördüncü boyut olduğunu ve nasıl balonlarla iki boyutlu yer düzleminden kurtulup bir üçüncüsünde gezebiliyorsak, zaman makinesiyle de dördüncü boyut olan zamanda dolaşılabileceğini söyleyerek zamanın ve yolculuğun esaslarını anlatır. Zaman kimilerine göre kendi üstüne doğru bir sarmal çizerek geleceğe ve geçmişe uzanan sonsuz bir sarmal yapıdadır(Zaman akımı salyangozun eğri sarmal çizğileri gibi kendi üstüne bükülüp kapanarak sonsuza uzanan çizğilermidir?). Zamanı daha iyi tanımlayabilmek için bir kutu içindeki bir filim rulosunu düşünün. O ruloda birbirinden ayrı kareler(zaman çerçeveleri) içinde görüntüler vardır.Tüm zamanları içine alan ”sonsuz şimdi” ye bir rula halinde baktığımızda, böyle ayrı ayrı zaman dilimi çerçevelerinin olduğunu görmek kolaydır.Bununla birlikte eğer onlardaki sürekliliği anlamak isterseniz, dördüncü boyutta duran bu üç boyutlu filim rulosunu bir projektörden geçirmek zorundasınız.Böylece dördüncü boyut üstünde hareket eden bilincinizin bir tür projektör olduğunu söyleyebiliriz ve o filim kareleri ister geçmişinize ait olsun, ister bu yaşamınıza ait olsun ister gelecekteki görüntülere ait yaşamlar olsun, o filim rulosundaki karelerden birine her ne zaman bakarsanız, o çerçeve içindeki donmuş resmi görebilirsiniz.Ancak, sürekliliği görmek isterseniz, filim rulosundaki her bir karenin birbiri ardına başından sonuna dek dördüncü boyut doğrultusunda ilerleyen bilincimizin üstüne yansıtılarak göz önünden geçirilmesi lazım.Fakat zaten tüm zaman kareleri(zaman dilimleri)nin hepsi o filim rulosunda mevcuttur. […Bir çok kez ben şimdiden söz ederken, bu ”şimdi” sizin için çok daha ileri bir tarihte yaşanacaktır. Ben bir dördüncü boyut varlığı olarak üçboyutlu olayları hepsi aynı anda oluyormuş gibi görürüm. Yaşanan olaylar dizisi sizin için bir yol boyunca doğrusal bir yer işgal etmiştir. Sizin bu kavramı hemen kavramanızı bekleyemem, ama size bu konuda basit bir benzetme sunabilirim: Eğer elinize bir sinama filminin rulosunu alırsanız, o bakıldığında doğrusal zamanın bir kronolojisini temsil edecektir. Ancak o sizin elinizdeyken, potansiyel zamanın tümü aynı anda sizin elinizdedir; onun tümü şimdi’ dedir.Filmin yirmibeşinci dakikasında ne olabileceği hakkında konuştuğunuzda, onu görmek için yirmi beş dakika beklemeniz gerekmez. Bir başkasının geçmişinin olduğu gibi, geleceğinin o bölümü de şimdi sizin elinizdedir.Bu bakış açısında ”zaman” kapalı dairesel bir realite olarak karşımıza çıkar.] Zaten kendi evrenimizin boyutları içerisinde zaman fenomeninide içerisine alacak bir Birleşik Alan Kuramı sonucunda üst boyutlara geçebilmek ve başka zaman yada uzay noktalarına geçit verebilecek fizik dinamiklerindede değişmeler yaratabilecek bilgiye sahip olmuş oluruz. Zaman yolculuğunun mümkün olması için klasik anlamda lineer olarak düşündüğümüz sürekli /kesintisiz bir zaman çizğisi anlayışı yerine, zaman çizğisini oluşturan her bir noktasal AN ‘ ın birbiri ardına sıralanmasından oluşmuş kesikli bir zaman çizğisi anlayışını kabül etmeliyiz. Yani zaman akışı sürekli bir akış değil kesikli /titreşimli bir akıştır. Her bir AN bir dalga vuruşunu ifade eder. Aslında zaman ‘ ın fizik yapısıyla ışık enerjisinin fizik yapısı arasında doğrudan benzer bir ilişki vardır. Bu gibi zaman akımının kendiside hem dört boyutlu bir bakış açısında kendi içinde kesiksiz bir bütünlüktür. Hemde üçboyutlu bir bakış açısı içerisinde parçacıklı / kesikli bir akıştır. Bu durum ışıgın bir parçacık akımımı yoksa sürekli bir dalga akımımı olduğu sorusuyla benzer bir tartışma sorusudur. Hatta aynı meselenin bir diğer şeklidir desekte yanlış olmaz. çünkü zaman akımı ışık enerjisiyle fiziksel ve matematiksel bir bağa sahiptir. Hareket, zaman ve mekan içinde tanımlanır. Zaman ise mekanı (uzayda bir noktayı) temsil eden enerji dalgasının dördüncü boyut çizğisi boyunca yer alan önceki ve sonraki salınım değerlerinin bir toplamıdır.Geçmiş – gelecek ve şimdi olmak üzere üç zaman dalgası vardır. Bu üç zaman dalgası bir dördüncü boyut uzayında yanyana gelirler. Üç boyutlu uzayda ise farklı zaman boyutları iç-içe geçmiş yada üs-üste binmiş frekanslar manzumesi olarak algılanır. Zamanın bir çok tanımı vardır. Peki ZAMAN ‘ın bir alt sınırı, yani elemanter bir zaman varmı dır? Enerjiyi kuantlaştırabildiğimize göre evrendeki sinyallerin maksimum bir hızı olduğuna göre bu gayet mantıklı bir sorudur. En kısa zaman var mıdır? sorusu, sinyallerin yayılma hızının sınırlı oluşu yüzünden, en kısa mesafenin var olup olmadığı sorusuyla aynı şeydir. En kısa zamana en yüksek frekans tekabül ettiğinden, en kısa zaman sorusu, aynı zamanda enerji kuantumu için bir tavan değeri olası gerekir. Ve bu en yüksek frekans değeri ışık hızında titreşen bir foton noktasını temsil eder.Ve foton lineer hız olarak(ışık hızı) zamanın akış hızıyla eşdeş bir hıza sahiptir eğer bir foton hız frekansı olarak yaklaşık 12,3 x 10 * üzeri 22 Hz / sn ‘lik bir titreşim hızına erişir ve bu frekansın ötesine geçerse bizim boyutumuzu terk eder. Yani bir üst boyuta bir üst hız frekansı denen başka bir zaman akış hızı içerisine girer. Işığa ait dalga boyunun kısalmasıyla ışığın frekansıyla doğru orantılı olan enerji değeri de büyür.Kısaca dalga uzunlığunun giderek kısalması ile enerji değeride giderek yükselir. Ve ışığın en yüksek titreşim hızı olan ışık hızına karşılık gelen yüksek frekans düzeyinde ışık vibrasyonları en yüksek hızda titreşirler ve en yüksek enerji değerine ulaşırlar. Ve bu enerji düzeyi bizim boyutumuzun kuantum enerji düzeyini simgeler. Bu enerji duvarının bir frekans sıçraması ile aşılması ile bir başka kuantum enerji düzeyini ifade eden bir üst boyutun kuantum enerji havuzuna yani üst evrene geçmiş oluruz. Nasıl ‘ki enerjinin kendi içerisinde frekanslar şeklinde kuantum enerji fazları şeklinde geçişler varsa boyutsal düzlemler arasında da enerji yasalarına dayalı bir geçişten bahsedebiliriz. Ve bu yeni boyutta en kısa zamanın genişliği bizim boyutumuzun iki katıdır.Bir foton yada ışık dalgası ışığın hız duvarını üç boyutlu uzayda lineer bir yayılma hızıyla geçemez. Ama bir dördüncü boyut doğrultusunda açılım gösteren ışığın iç titreşim hızı sayesinde yerinde titreşimler şeklinde bir hızlanmayla ışık titreşimleri kendi yayılma hızını(ışık hızını) aşarak bir üst uzaya sıçrayabilir.Böylece üçboyutlu küresel bir enerji havuzu oluştururcasına yayılan ışık dalgası bir dördüncü boyuta doğru saparak ortadan kaybolur. Ve bir foton bu hızı aşarsa kendini geçmiş ve geleceğe doğru yayarak zamanda sıçramalar yapar.

Ömer ( Karanlık Profil ) 7 yıl önce 0
0

@shibumi_tr üstadım uzun zamandır yoktun ortalarda :)

Ömer ( Karanlık Profil ) 7 yıl önce 0