2

Shibumi_tr, Dolanıklık konusunda sizin aradığınız gibi farklı bir boyutta bilgi iletişimi yoktur. Olay şu; Parçacıklar, atomlar veya plazma olsun, etkileşmelerde reaksiyona giren ve çıkan parçacıklar için korunum yasalarına uyma zorunluluğu vardır. Enerji korunur, momentum korunur, kuarklar (renk) korunur. Reaksiyona giren momentum yaratılan parçacıklar tarafından paylaşıldıktan sonra diyelim enerji fazlalığı oldu ve iki de foton yaratıldı. Onlar da momentuma sahip olmak durumundalar. O zaman bu iki foton toplamda sıfır sonucu verecek şekilde ters yönlerde spin edinirler ve aslında olmayan bir momentum birimini paylaşmış olurlar. Korunum yasasını ihlal etmezler yani toplamda sıfır momentum taşırlar. Bu yüzden bu parçacıklara (dolanık) denir. Dolanık fotonlar aynı momentum birimini paylaştıkları için, hangisinin bir yöne (Örneğin sağa) hangisinin sola spini olduğu onlar durdurulmadan anlaşılamaz. Süperpozisyon halindedirler. Bu iki foton yakında veya çok uzaklarda olabilirler. Işığın dalga boyunun limiti yoktur. Bir engele çarpmazlarsa evrenin boyu kadar uzayabilir. Ama süperpozisyon durumu bu iki foton var oldukça bozulmaz. Bu dolanık fotonlardan biri eğer durdurulursa ve spini açığa çıkarsa o zaman diğer parçacığın da spini açığa çıkar. Yani süperpozisyon durumu bozulur, dalga fonksiyonu çöker. Zaten borç alınmış olan momentum sıfır olur. Şimdi sorumuzu soralım; (Dalga fonksiyonunun çöktüğünü diğer parçacık ne kadar zaman sonra anlıyor?) Fizikçiler bu soruya (anında) diye cevap veriyorlar. Çünkü burada bir bilgi bir yerden bir yere nakil olmuyor. Zaten var olan bir bağlantı kopuyor. Fotonlar da bunu anında anlıyorlar. (Aynı anda sıfır olmak zorunda çünkü yarım momentum diye bir şey olamaz.) Şimdi ben bunu öğrendiğim şekilde anlatıyorum ama mantık kabul edebiliyor mu? derseniz inanın insan anlamaya çalıştıkça daha çok batağa saplanıyor. Onun da nedeni, kuantum fiziğini mantık süzgeciyle anlamaya çalışınca bir yere varamıyorsunuz. O yüzden olayı olduğu gibi kabul etmek gerekiyor. (Belki siz şimdi bu olayı anlamak konusunda bir çalışma yapabilirsiniz. Bu konuda benden daha yetenekli olduğunuzu biliyorum.)

Necmi Tüfek 8 yıl önce 0
0

Son cümle sadece şaka olabilir. Dikkate almayın lütfen. Bu benim bir türlü mantıklı bulmadığım bir konu. Sizden de bir itiraz gelmedi. Ama ben yine de kendi kafamdaki tutarsız durumu yüksek sesle söylemiş oldum. Elbette sicim olarak diyagramlarda yer alıyorlar, gösteriliyorlar. Şimdi düşünüyorum... Tek bir foton bile kendi kendisiyle girişim yapabiliyor. Yapıcı girişimde kuvvetleniyor ama girişim olurken iki sicim gerekmiyor mu? Veya yıkıcı girişim olunca foton yok olmuş oluyor. O zaman sicim nereye gidiyor? İnsanın beynini yakmak için ne mümkünse yapmışlar. Aslında şöyle bir çözüm olabilir; Elektronun sicimi bir ucu kuark, diğer ucu anti kuark olarak tanımlanabiliyor. Ama aynı renk olmamalı. O zaman sıfır kuvvet olur. Yani bir ucu \"kırmızı kuark\" ise, diğer ucu \"karşı yeşil\" gibi bir şey olabilir. O zaman fotonun siciminin bir ucu \"kırmızı kuark\" ise, diğer ucu da \"karşı kırmızı kuark\" olabilir. O zaman zaten sıfır ettikleri için \"yok\" farzedebiliriz. Doğa da yok farzedebilir. Yani işimize geldiği zaman istediğimiz şekilde kullanabileceğimiz ve tabi doğanın da işine geldiği gibi kullanabileceği bir malzeme olur. Olayın püf nokyası ise Şu; Kuarklar ve her türlü kuvvet taşıyan foton türü parçacıklar devamlı olarak salınımlar yapmaktadırlar. Yani bir kuark saniyede milyar kere etkileşirken devamlı olarak diğer kuarklara da dönüşebilir. İşte o zaman işimize geldiğinde iki ucun da istediğimiz kuark renginde olması sağlanabilir. Buyurun biraz da sizin beyniniz yansın...

Necmi Tüfek 8 yıl önce 0
1

İşin doğrusu, itiraz edebilecek ya da fikir yürütecek kadar bilgim yok. Şimdi işin renk kısmını atlıyorum. Daha kavrayamadım. İster istemez kendi bakışımın ışığı altında bir şeyler yazacağım ama bu böyledir anlamında değil, belki size başka bir bakış sunar, kafanızdakileri birleştirirsiniz diye... Sicim diye özel bir nesne varlığına pek ihtimal vermiyorum. Bana göre bir enerji partikülünün, yukarı aşağı hareketini sicim olarak adlandırıyoruz. Sigara ateşi ile karanlıkta havaya çizilen çizgiler gibi... Ne kadar hızlı ise çizim, o kadar yoğun ve gerçek gözükür. Tabii burada bu ateşi ne hareket ettiriyor diye sormak gerekiyor. Benim açıklamam şu EGD dediğim dalgalar. Yani enerji partikülü, dalgalara maruz kalan bir Balıkçı mantarı gibi dalıp çıkıyor. Ama siz mesela bunu evrene dağılan kütle çekim dalgaları olarak ta düşünebilirsiniz. (Yalnız bu dalgalar tek yönlü değil. Karmaşık, her yönden gelip birbirlerinin içinden geçiyorlar. Bu nedenle her partikülün farklı bir sabit duruşu var -Spin). Üç boyutlu anlatıma geri dönersem; Partiküllerin kütleleri veya enerji yoğunluklarına göre de dalgalardaki inip çıkmaları farklı. Kapladıkları alan-hacim farklı olduğu için yansımaları da farklı. Biz bunları parçacıkların titreşimleri olarak algılıyoruz. Şimdi bir fotonu, bu dalgaların üzerindeki bir köpükçük olarak varsayıyorum. Kütlesi olmasa da kapsadığı bir alan vardır. Ve bu alanın bir yansısı. Büyük ihtimalle dalga ile taşınırken, bu alanın ki de dalgalarla inip çıkacaktır. Üzerindeki enerji içeriğine (alan genişliğine) göre , taşıdığı enerji de farklı olacaktır. Yani frekansı. Bu enerjiyi aktardığında daha küçük bir köpüğe dönüşebilir. Hatta kaybolabilir. (Hatta yüksek enerjili bir fotonun, düşük enerjili bir kaç fotona bölünmesi bile mümkün olmalı ama bu tamamen varsayımsal bir fikrim. Buradan foton\'un bir (brane adı verilen) zar sicim olduğunu ileri sürüyorum. Doğrusunu bilmiyorum). Eğer bu renk işi, spin durumuna biraz benziyorsa; her kuarkın rengi taşıdığı enerji miktarı ve bu dalgaları nasıl karşıladığı ile alakalı olabilir. Daha büyük bir momentumda etkisiz kalan bu dalgalar, belki bu kadar küçük olunca, kuark\'ın duruşu ve açısını değiştirebilmeye yeterli olabilirler. Bir bakıma rüzgarı keşişlemeden alan yelkenin, poyraz güçlenince dümenini ve yelkenlerinin açısını değiştirerek rotasına devam etmesi gibi. Eğer her iki durumda da yelkenlinin hızını ve yelkenlerine uygulanan kuvveti ölçsek, bu iki değerde farklı çıkar. Rüzgarların gücü aynı olsa bile. (Hedef aynı olmak koşuluyla. Spinler için bu durumu öngördüm. Bilmiyorum renkler için bir şeyler çağrıştırıyor mu?) Gerek fotonun kendisiyle girişimini, gerek ise yıkıcı girişimi bilmiyorum. Standart bakışım altında, fotonun kendisiyle girişim yapmasını, fotonları taşıyan dalga(lar)a bağlıyorum. Tek bir foton olsa da, dalgaların birbirleriyle olan girişimi değişmediği için, bu gözlemcilerce \"tek fotonun kendisiyle girişimi\" olarak tanımlanıyor olabilir. (?) Aslında temel bakışımda şu var. Bizim matematiğimiz bile zaten var olan doğal olayların bir anlatımı. Yani matematiksel olarak girişim gözüktüğü için, fotonun girişim yaptığı düşünülmüyor. Fotonlar zaten bu girişimi yaptığı için, matematikte bunu anlatıyor. Matematik geliştikçe, daha fazla ayrıntıyı anlıyoruz sadece. Yani kısaca, matematik sadece var olan doğruyu anlatıyor. Beynim hala yanıyor. Sizinkine biraz su serpilmiştir dilerim.

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 8 yıl önce 0