Antik Çağın Kalıtım Bilgileri
BUDA’dan önceki antik dönemde, çevresindeki çocukların akrabalarına benzerliklerini fark eden ilk insan, belki de kalıtımla ilgili ilk bilgileri edindiğinin farkında bile değildi. Ancak bu benzerlik ya da farkların sorgulanması antik dönemden günümüze kadar kalıtımla ilgili bilgilerimizin artmasını sağlamıştır.

BUDA, çaylak öğrencisinin getirdiği elmayı ikiye böler, yarısını avucuna koyar, uzatır ve sorar: "NE GÖRÜYORSUN?"

Öğrenci: "YARIM ELMA GÖRÜYORUM!"

Bunun üzerine BUDA, elmadan bir çekirdek alır, avucuna koyar, uzatır ve tekrar sorar: " NE GÖRÜYORSUN ? "

Öğrencisi kısık, çekingen bir ses tonuyla yanıt verir: "ELMA ÇEKİRDEĞİNİ... "

BUDA, elma çekirdeğini bıçakla ikiye bölerek avucuna koyar ve o büyülü soruyu tekrar sorar: "NE GÖRÜYORSUN?"

Öğrencisi, çekirdek parçalarını inceledikten sonra, çekirdek içindeki beyaz maddeyi tarif eder...

BUDA: "Gördüğün beyaz renkli o şey tanrısal özdür. Çekirdekten fide, fideden ağaç , ağaçtan elma oluşturur. Elma çekirdeğini toprağa dikersen bu tekrar başlar. Bunların hepsi, tanrısal öz sayesinde gerçekleşir! " der.

....

BUDA'nın biyoloji bilgilerinin ne düzeyde olduğunu bilmiyoruz. Ancak bildiğimiz bir şey var: BUDA; tohumu ekilen elma ile, o tohumdan oluşan ağaçtaki elmaların benzerlik ya da farklılıklarının nedenlerini sorgulamamıştır. Ama, hikayede bahsi geçen şeyin ne olduğunu artık biliyoruz; kalıtımın ham materyali, yani DNA!

Görsel 1- Kōtoku-in'de bulunan Buda heykeli

BUDA’dan önceki antik dönemde, çevresindeki çocukların akrabalarına benzerliklerini fark eden ilk insan, belki de kalıtımla ilgili ilk bilgileri edindiğinin farkında bile değildi. Ancak bu benzerlik ya da farkların sorgulanması antik dönemden günümüze kadar kalıtımla ilgili bilgilerimizin artmasını sağlamıştır.

Kalıtımla ilgili ilk görüşler Yunanlı düşünürlerden gelmiştir. Bu düşünürlerden önce kalıtıma katkı sağlayanlara bir göz atarsak bunların insanlık tarihi kadar eski olduğunu görürüz. Öyle ki tarımla beraber yerleşik hayata geçen insanlar, her yıl daha fazla ürün veren tohumları diğerlerinden ayırarak ekimini yapmışlardır. Nesiller boyunca yapılan bu seçilim sayesinde daha verimli tahıllar üretilebilmiştir.

Antik çağda verimi artırmak ve dayanıklı bitkiler elde etmek için, kuş tüyü kullanarak polenleri dişicik tepesine taşıyarak yapay tozlaşma yapılabiliyordu. 1800 ‘lü yıllarda bu tekniği bezelyeler üzerinde kullanarak sayısal bilgi toplayan MENDEL, bulduğu yasalarla kalıtım biliminin kurucusu olacaktır.

Evcilleştirilen hayvanların ekonomik özelliklerinin seçilerek üremelerinin sağlanması da antik çağda gerçekleşen bir ilerlemedir. Geliştirilen bu teknoloji sayesinde kedi ve köpeklerin ıslahı sağlanmıştır.

Yazılı tarihten önceki dönemde, keşfedilen bilgiler sözlü olarak kuşaklar arasında yolculuk yapıyordu. Yazının icadıyla net bir şekilde gelecek kuşaklara aktarılması kolaylaştı ve bilgi havuzuna yenileri eklendi. İşte, kalıtım ile ilgili yazılı kaynaklardan belki de en önemlisi 6000 yıllık bir Babil kitabesidir. Bu kitabede, bir at ailesine ait beş döllük bir soy ağacı bulunmaktadır. Atlardaki yele ve başın değişimi anlatılmıştır. Bu çalışma ilkel de olsa varyasyonları göstermesi açısından önemlidir.

Gözümüzü, Babil ülkesinden Antik Mısır'a çevirdiğimizde, hurma polenlerinin oluşma ve tozlaşma tarihlerini not aldıklarını görüyoruz .Yine bir başka kıtada Antik Çinliler, kontrollü tozlaşmalar yapmışlardır ve bu çalışmalar sonunda daha fazla ürün veren ırklar elde etmişlerdir.

Görsel 2 - Raffael'in bir tablosunda Pisagor

Antik Yunan ülkesine baktığımızda, BUDA ile aynı dönemde yaşayan ve ortaokul matematik kitaplarından ismine aşina olduğumuz Pisagor (MÖ 580 - MÖ 500) karşımıza çıkıyor. Fikirleriyle çevresindekilerin beyinlerini yakan sayıların babası Pisagor, çocukların ebeveynlerine neden benzediklerini sorgulamıştır.

Pisagor, dersini dinleyen öğrencilere düşüncelerini şöyle açıklamıştır:

- Erkeklerdeki tohumun (sperm) dişilere geçmesi sonucunda çocuklar babaya benzer!

- Çocuğun anneye benzemesinin nedeni ise; embriyonun anne bedeni içerisindeki gelişimidir. Yani tohum sadece babadan gelir.

Görsel 3 - Empedokles

Öğrencileri arasında bu görüşü eleştirenler olmuş mudur? Bilemiyoruz. Ama Pisagor’un ölümünden sonra, Platon’un parlak çömezlerinden EMPEDOKLES (MÖ.494-434), bu konuyla ilgili görüşlerini öğrencilerine şöyle aktarmıştır:

- Tohum, sadece babadan değil anneden de gelir.

- Çiftleşme sırasında ebeveynlerden gelen sıvı tohum olarak organlarda toplanır. Bu tohumlar birleşince de embriyo ortaya çıkar.

“Çocuklar neden ebeveynlere benzer? “ sorusundan ziyade “neden benzemez?” sorusu üzerinde durmuş ve bu durumu şu şekilde açıklamıştır:

- Vücudun her parçası tohum oluşumuna katkı sağlar. Ancak her organ aynı katkıyı sağlamadığı için her yeni çiftleşme farklı özellikteki çocukların oluşmasına neden olur.

Günümüz bilgiler ışığında bu bilgilerin de yanlış ve eksik olduğunu biliyoruz. Ancak günümüzde bile Anadolu'nun bazı yerlerinde Empedokles’in düşünceleri canlıdır ve erkek tohumunun göğüslerden süzülerek geldiğine hala inanılmaktadır.

Empedokles’in Etna yanardağına atlayarak ölmesinden sonra konuyla ilgili görüş belirten bir başka Yunanlı filozof  MÖ. 384-322 yıllarında yaşamış ARİSTOTELES (ARİSTO)‘tir. Aristo’nun düşünceleri o kadar etkileyiciydi ki yaklaşık 2000 yıl boyunca etkisini toplumlar üzerinde göstermiştir.

Görsel 4 - Aristoteles (Aristo)

Aristo öğrencilerine görüşlerini şu şekilde aktarmıştır:

- Erkek tohumu kandan saflaştırılarak oluşur

- Kan her organa ulaştığından dolayı embriyodaki bu organlar kan ile oluşturulur

- Aybaşlarında dişi bireylerden gelen kan, tohumdur. Fakat erkekteki tohum gibi saflaştırılamamıştır. Bunun için dişi bireydeki tohum kan gibidir.

- Çiftleşme sırasında dişi bireydeki tohum rahimde bekletilmekte ve erkek tohumuyla karışarak embriyoyu oluşturmakta ve çökelmektedir.

Aristo’nun bu görüşleri Anadolu toplumu üzerinde hala etkilidir. Örneğin kişiyi yüceltmek için o kişi hakkında “asil kanlı” olduğu söylenir, toplumca nahoş görülen bir olayı yapan kişi hakkında “bozuk kanlı / kanı bozuk” tabirleri kullanılır ve akrabalar arasındaki yakınlığı belirtmek için “kan bağı “ bulunduğu belirtilir. Ancak , William Harvey 1620  yıllarında geyikler üzerinde yaptığı deneylerde Aristo’nun fikirlerinin yanlışlığını net bir şekilde göstermiştir.

Görsel 5: Nicolaas Hartsoeker tarafından çizilen Humunculi. Bir insan minyatürünün sperma içerisinde olduğu varsayılmıştır. Yıl: 1695

Bazı bilim adamlarına göre kuzu Dolly’nin klonlanmasıyla yeni bir çağa girdik ve bu çağın adı: GENETİK ÇAĞI! Kalıtım bilimi günümüzdeki yükselişini, binlerce yıl boyunca bilgi havuzuna bilgi aktaran; gözlem yapan, düşünen, araştıran, sorgulayan bireylere borçludur. Bu insanların keşfettiği bilgiler ve ortaya attığı görüşler günümüz bilgilerine göre komik ve ilkel gibi görünse de bilime yaptıkları katkı yadsınamaz .

Referanslar
Kalıtım ve Evrim – Prof. Dr. Ali Demirsoy
https://tr.wikipedia.org/wiki/Genetik_biliminin_tarih%C3%A7esi

Görseller Kaynaklar
1- https://tr.wikipedia.org/wiki/Buda
2- https://tr.wikipedia.org/wiki/Pisagor
3- http://www.filozoflar.com/kategori/ilkcag-filozoflari/empedokles
4- http://sobrehistoria.com/biografia-de-aristoteles/
5- https://commons.wikimedia.org/wiki/File:Preformation.GIF

Ali ÇAĞLAR
Mikoloji yüksek lisans - Fen ve Teknoloji Öğretmeni Mantarları sever

0 yorum